Seul'e tekrar bekleri(m).

773 73 47
                                    

Tek düşünebildiğim boşlukta süzülmek olabilirdi. Bu hissi daha çok hastalandığımda hissediyordum, fena halde ateşlenip gözümü açamayacak kadar kötü olduğunda, hastalıklı bir titreme vücudumu ele geçirdiğinde ve su içerken boğazımda iğrenç bir kuruluk yarattığında; en güzel ihtimalle Jongin'le öpüşmeden birkaç saniye önce, dudaklarımız birbirine değmeden sadece birkaç saniye önce hissediyordum. Sonra sağlığıma kavuşuyordum. Şimdi ise hiç olmayacak bir şekilde bu his beni ele geçiriyor ve ben ne yapacağımı bilemiyorum.

"Ciddisiniz siz!"

Ablamın ağzından çıkan dolu kelimeler duvarlara çarpıyor ve boş bakışlarımız yüzünden tekrar içinde patlıyordu. Oturduğu yerden kalkıp ikimizi de pasaklı iki çocuk gibi gözlerini kısarak süzdü, Jongin üzerindeki montu koluna almış sıcaktan dolayı bunaldığı için yarıçıplak bir şekilde annesinden azar işiten bir çocuk gibi bekliyordu.

"Ne olmuş? Senin de sevgilin yok mu?" Sinirliydim, Jongin bile ürpermişti sesimden. Böylesinde ciddi olduğum zamanlar nadirdi, herkes bilirdi.

"Var ama bu şekilde değil." Gözlerimi devirdim ve Jongin'in kolundan tutup yanıma çektim. Kafasını kaldırıp kısa bir an için ağlayacak gibi yüzüme bakmıştı. Gülümsedim. Çenesinden tutup kafasını yukarı kaldırdım. Balık gibi görünüyordu.

"Ne varmış şeklimizde? Jongin'in de ağzı var, gözü var. Aynı senin sevgilin gibi nefes falan da alıyor. Seviyoruz birbirimizi, aradığım her şey onda, sevemem mi erkekmiş diye?" Ablam sessiz kalınca Jongin'in terli saçlarını öptüm. Ablam dudakları arasından ıyy, diye inledi. Neyse ki geceleri evcilik oynarken bizi görmüyordu. İki kişilik yatakta saatlerce evcilik oynuyorduk. Akşam kahvaltımızı bile yatağın içinde yapmaya başlamıştık ve bunu söylemem lazım, Jongin romantik filmlerdeki gibi bana akşam kahvaltısı hazırlayıp şapır şupur öperek uyandırmıştı. 

"O kızın anlattıkları doğru mu bari?" Jongin öne doğru çıkıp teslim oluyor gibi ellerini kaldırdı.

"Aslında biraz abarttım," dedi bir tiyatrocu gibi ellerini kullanırken. Dudaklarımı birbirine bastırıp onu izlemeye başladım. "Sehun bir senedir benim, o aptal kıza vermem. Sehun'suz..." biraz etrafına baktı ve en sonunda göğsünü gösterdi, ablam ilk kez dikkat ediyordu sanırım, yaklaşıp göğsündeki yazıyı okuyunca elektrik çarpmış gibi yerinde titredi. "Sehun'suz yaşayamam, çünkü ismi göğsümde yazılı." 

Ablam bana bakıp yüzünü tekrar eski haline getirene kadar gurula göğsümü kabarttığımı bilmiyordum. Jongin aşırı havalıydı ve sanırım beni fena etkilemişti. Çocuğuyla gururlanan bir anne gibi gülmemek için zor duruyordum. Ağrıyan kolumu ablama gösterdim. Derin bir of çekip koltuğa oturdu tekrar.

"Telefonunu düşün abla. Telefonunda lanet bir zombi oyunu var ve sen onu oynamaya bayılıyorsun." Ablam baygın baygın yüzüme baktı. "Telefonun değiştiğinde oyunu silip başka oyun yükler misin?" Anlamadı. Devam ettim. "Jongin'in bedeni o telefon fakat o oyun, Jongin'in ruhu. Yani ne kadar bedeni değişirse değişsin ben kalbini seviyorum, gittiğim her yerde onu arıyorum çünkü ona bağımlıyım; tıpkı o oyuna bağlı olup her yere indirmeye çalıştığın gibi."

"Bu iğrenç bir benzetmeydi ama sevdim," gözlerimi tavana dikip inledim. Beynimin yüzde yetmişi sanırım bunları konuşurken uçup gitmişti. Tek kaşımı kaldırıp parmağımı ablama doğrulttum.

"Eee, abla. Ya saklarsın ya da saklanırız." Ablam, alayla kahkaha attı. Kimselere söylemeyeceğini seviştiğim gün sayısı kadar iyi biliyordum, en az benim kadar çılgındı ve eminim aramızı sevmişti. Özellikle o saçma benzetmemden sonra bizim en büyük destekçimiz falan olabilirdi. Yüzünde hınzır bir gülüş parladı.

F*cked My Way Up To The Top || SekaiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin