Öğle vaktinin biraz geçtiği güneşli ve sıcak bir gündü, etraftaki evlerin hepsi müstakildi ve bu sıcak havada etrafta koşuşturan çocukların amansız gürültüsü, savaş zamanlarında kulaklarını delip geçen bütün o kurşun ve bomba seslerinin yanında kuş cıvıltısı gibi kalıyordu. Aylar öncesinden, savaşın bittiği resmen duyurulup eve dönme zamanları kesinleştiğinden bu yana içini saran garip heyecan duygusu yerini boşluğa bırakmıştı. Evlerinin arka bahçesine kurdukları salıncağa yayılarak hala üzerinde taşıdığı haki renkli üniformasını çıkartmayı reddediyordu, vücudundan yükselen bütün o ter ve sigara kokusuna rağmen. Ayaklarını aylarca su dolu küçük baloncuklara mahkum eden ağır botları şimdi aniden hafiflemişti, kendini ileri geri sallarken yüzünün yanına vuran deniz havası bile dikkatini dağıtmaya yetmiyordu. Oysaki Zayn çok severdi. Birkaç saat öncesine kadar en azından.
Bu bir gelenek gibiydi, savaş zamanı askere gitmek için hazırlanan hemen hemen her erkeğin arkasında geri dönme koşulu olmaksızın bıraktığı bir kadını olurdu, çoğu zaman mektuplaştığı, ara sıra içlerine giren birkaç küçük kareyle dayanma gücünün artmasına yardımcı olan, umut veren mektuplardı bunlar. Zayn de öyle olduğunu sanmıştı, geri dönene kadar.
Jessica Mayors çocukluğundan bu yana aşık olduğu tek kadındı ve öyle de kalacaktı. Sırf babasını gururlandırmak için gitmeyi kabul ettiği askerlik sürecini Jessica'nın kendisine duyduğunu sandığı sevgiyle dolduracak ve olur da geri dönebilirse onunla evlenecekti. Yani en azından Zayn böyle düşünmüştü. Ancak binbir beklenti içinde indiği trenden, kendisini karşılamak için gelen tek kişinin anne ve babası olması canını bir hayli sıkmıştı. Fakat işin en kötü yanı bu değildi, dahası da vardı. Ayaklarıyla dövdüğü toprak birikintisinin üzerine diktiği bakışları kucağında yatan gerçekle yüzleşmesini kolaylaştırmıyordu.
Sevgili Zayn,
Bunu yazarken çok düşündüm ancak hiçbir kelimenin acını telafi etmeyeceğini biliyorum. Ancak dönüp dönmeyeceğinin belli olmadığı bir savaşı bekleyemezdim. Beni anlayışla karşılamanı ve evliliğimi kutlamanı umuyorum.
Sevgiler, Jess.Kızın bir zamanlar inci gibi görünen el yazısı Zayn'in görüş alanına her girip çıktığında içindeki öfke büyüyordu. Gözlerini kağıttan ayırıp parmak uçları acıyana kadar öne doğru baskı uyguladı, Jessica'nın düzgün görünen el yazısı artık bulanık, ıslak ve öfke dolu görünüyordu. Dudaklarından ağzına yayılan kan tadını alana kadar durmamıştı, durduğundaysa kafasında şimşekler çakıyordu. Jessica'nın evlendiği zengin, kel ve biraz da şişman olan Olsen'ı tanıyordu. Babasının finansçılık üzerine kurduğu krallığı o devam ettiriyordu, Jessica'nın her şeye karşı onu seçtiğini anlamak artık zor gelmiyordu. Zayn derin bir nefes alıp gözlerini, yanaklarını sildi ve ıslak ellerini üniformasına kurulayarak aklına ansızın gelen şeyi uygulamak için harekete geçti. Jessica'nın mektubunu katlayıp yıkanınca eriyip yok olmasını umarak cebine tıkıştırdı, artık gitmek için hazırdı.
Yan yana sıralanan evlerin arasından Garry Holkins'in evini seçmeye çalışıyordu, bildiği kadarıyla güzel bir kızı vardı ve lise yıllarından bu yana kendisine aşıktı. Neden olmasındı? Jessica'ya yaptığının bedelini ödetecek ve ona ne kadar mutlu olduğunu ispatlayacaktı. O yaptıysa Zayn de yapabilirdi. Anne babasının verandada çay keyfi yaptığı sırada bahçeye açılan çiti aşarak direkt olarak karşı evlerden birine yönelmesini tuhaf bulmuşlardı, sadece gerçek anlamda kederli ve öfkeli olan oğullarını üzmemek için ses etmiyor, çaresizce arkasından bakıyorlardı. Zayn tek bir arabanın geçebileceği genişlikteki yolu adımlayıp evlerin posta kutularında yazan isimleri okumaya çalışıyordu, "Jenks, Faulton, Millerstone,.." Sahilden gelen esinti araya giren evler yüzünden kesintiye uğrayıp duruyordu, bu onu daha bitkin bir hale soksa da alnında biriken terleri aniden silip öfkesini harlamıştı. Bunu yapmak zorunda hissediyordu.
Holkins ismini duyunca durdu, ellerini beline koyarak anne babasının artık kendisini izlemiyor olmasını umdu. Kapıya yaklaştığı her adımda etrafını kolaçan ediyordu, muhtemelen Garry Holkins evde değildi, garaj yolu boştu. Biraz da buna güvenerek üstünü düzeltti ve çalmak üzere kapıya uzandı ancak o çalamadan kapı ardına kadar aralandı ve elinde masa örtüsüne benzeyen karmakarışık katlanmış bohçayla beliren koca gözlü kızla göz göze geldi. Bir şeyler söylemek istedi, kızın nefesi kesilmiş gibi görünmesini korkusuna yoruyordu. Küçük ancak dolgun dudakları aralanıp bir şey arar gibi, "Buyurun?" dediklerinde kafasında başka bir şey kuramıyordu. "Bayan Holkins," dedi kendinden emin bir şekilde. "Benimle evlenir misiniz?" Kız, göğsüne bastırdığı örtüyü ansızın yere düşürmüştü ve vücudunu bir titreme almıştı. Kararından vazgeçmekten korkan Zayn, ona nasıl olduğunu sormak yerine, "Akşam ailemle birlikte gelip babanızla konuşmak istiyorum." dedi, gitmeye hazırlanıyordu. Arkasını döndüğünde yolun ortasında bekleyen anne babasına doğru adımlamaya başladı, sakindi, kafası pürüzsüz bir temizliğe ulaşmıştı adeta. Aydınlandığını hissediyordu. Yanlarından gerçekten anne ve babasına, "Nişanlanıyorum." dedi sadece. "Lütfen gerekenleri yapmama yardım edin."
İşte, bu kadardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
General's Wife
FanfictionKanlı bir savaşın ortasından çıkıp evine dönen Zayn, çocukluk aşkı Jessica ile evlenme kararı almıştır. Ancak geri döndüğünde sevgilisinin bir mektubunu ve evlendiği haberini alır. Hırslı ve inatçı Zayn, ani ve yanlış bir karar vermek üzeredir.