Peri masalı bitmiş, her şey son bulmuştu. Lottie salona dönmek istemediği için düğün kutlaması erkenden bitmiş, geriye sadece otelin üst katındaki boş balayı süitinde, karanlıkta oturan iki kişi kalmıştı. Bunlardan biri, arada sırada, içine çektikçe sigarasının ucu kızaran ve karanlığı dağıtan Zayn, diğeriyse, hala olanlara anlam veremeyen ve sessiz sessiz ağlayan Lottie'ydi. Genç kızın dünyası başına yıkılmıştı adeta, hayatı boyunca beklediği beyaz atlı prensine bu kadar çabuk veda edecek olmak onu çılgına çevirmişti. Odadaki sessizlik de her şeyin üstüne eklenince ruhu daha da çok daralıyordu, sadece duvardaki eski saatten gelen rahatsız edecek kadar sert tıkırdamalar vardı ve Zayn hiçbir şey söylemiyordu. Ona bir açıklama yapmak zorundaydı, bir şeyler söylemeliydi. Bunun için mi evlenmişlerdi yoksa? Gideceğini bildiği için belki..
"Lotsie.." Zayn'in sesinde yoğun bir keder vardı, Lottie büzüldüğü köşede kıpırdandı ama ağzını bıçak açmıyordu. Zayn kendini suçlu hissediyordu, her şeyi halledebileceğini düşünmüştü, her şeyi halledebileceğinden emindi. Ama işler ters gitmişti işte. Belki de en başından Lottie'ye söylemesi gerekirdi, belki de en iyisi buydu ama burnunun dikine gitmeyi tercih etmişti. Hala, Lottie'nin yüzündeki o hayal kırıklığıyla dolu ifadeyi gözlerinin önünden silip atamıyordu.
"Hatalıyım." dedi, en azından kabul etmişti. "Söylemem gerekirdi ama yapamadım. Sen.. çok mutluydun." Zayn'in silueti, ay ışığında yer değiştirdi. "Ben çok mutluydum." Odanın içinde, halıda boğulan sert adım sesleri duyuldu. Zayn her neredeyse Lottie'nin yanına yaklaşıyor olmalıydı. El yordamıyla aradığı kıza uzanırken, "Belki de sana söylemeliydim, böylece daha doğru kararlar alabilir ve bu kadar üzülmezdik." dediğinde Lottie karanlığı kendine maske edinmeyi bıraktı. Zayn'in, kocasının ona uzanan ellerini karşılıksız bırakmayacaktı. "Gitmeni istemiyorum." İnce sesi, duygu seline kapılıp yok olurken Zayn ile el ele tutuştular. Kocası onu kendisine çekerek göğsüne bastırırken Lottie hıçkırıyordu. Kendini bu kadar üzmesinin anlamı yoktu, nasıl olsa Zayn geri dönecekti.
Sahiden, geri dönebilecek miydi?
"Lots." dedi Zayn. "Gitmem gerekiyor, biliyorsun." Lottie tırnaklarını Zayn'in omzuna geçirmişti, o kadar çok acı çekiyordu ki bunu anlatabilmesinin bir yolu yoktu. Kahroluyordu, abartıyor muydu, bilmiyordu ancak göğsü cayır cayır yanıyordu. Alışırdı, belki zamanla acısı geçerdi. Özlerdi, çok özlerdi, boşuna peri masalı dememişti ya. Peri masalıydı tabi, aniden gelmişti ve aniden gidiyordu. Ama geri gelirdi elbette, gelecekti.
Gelecek miydi?
"Ya sana bir şey olursa?" Lottie bunu ansızın aklına gelen bir şeymiş gibi, korkuyla söylemişti ve bu korku, başından başlayarak bütün vücudunu kaplayan bir alev topuna dönmüştü. Bu da bir ihtimaldi, başına bir şey gelebilirdi, yaralanabilirdi, ölebilirdi. Hiç gelmeyebilirdi. "Gitme.." dedi Lottie, sesi çaresizlikten yok olmuştu adeta. "Yalvarırım.. Yalvarırım gitme!" Lottie Zayn'in göğsüne öyle sıkı asılmıştı ki, Zayn onu nasıl sakinleştireceğini bilemedi, bu kadar kısa bir zamanda öylesine benimsemişlerdi ki birbirlerini, etle tırnak gibi olmuşlardı fark etmeden ve şimdi giderse, içlerinde koca bir yıkım olacaktı, bunu biliyordu. "Lottie," dedi sakin bir sesle. "Benim güzel, tatlı Lottie'im." Karısının yumuşacık ancak dağılan saçlarını okşarken dudaklarını ısırıyordu, her an ağlayabilirdi ama bunu baskılamaya çalışıyordu. "Geri döneceğim." dedi Zayn. "Bak, biz henüz çok.. çok yeniyiz. Evleneli sadece birkaç saat oldu ve bu bir son değil." Lottie'nin göğsüne gömülen yüzünü kaldırmaya çalıştı. "Yapılacak daha çok şeyimiz var Lottie, çok, çok fazla şey." Lottie çok kısa bir süreliğine de olsa ağlamayı kesince Zayn devam etti. "Seni gerçek bir sinemaya götüreceğim, sonra birlikte gezmeye gideceğiz, başka ülkelere." Lottie'nin küçük dudaklarını öptü. "Başka dünyaları birlikte göreceğiz, sevgilim." Karısının gözlerini sildi. "Bu hayatı birlikte yaşayacağız, sadece sen ve ben. Geri döneceğim, Lottie." Zayn kendinden son derece emindi.
Lottie korkusunu yeniden dile getirmemek için kendini çok zor tutuyordu ama Zayn anlattıkça onun büyüsünde kayboluyor, acısını biraz olsun hayal kurarak kapatıyordu. "Gelecek misin?" diye sordu Lottie, sanki Tanrı'dan başkası bunun cevabını bilebilirmiş gibi. "Elbette geleceğim." dedi Zayn yine, bunu gerçekten böyle hissettiği için söylemişti. Geri dönecekti, emindi, emin olmak zorundaydı. Her şey iyi olacaktı, birlikte olacaklardı, her şey kaldığı yerden devam edecekti. İnsanın kendine yalan söylemesi ve buna inanması kolaydı.
"Yapacak çok şeyimiz var." Bunu tekrar etme gereği duymuştu sebepsizce. "Bu hayatı birlikte yaşamamız gerekiyor, birlikte güzel anılar biriktirmeliyiz. Hem belki bir gün bunları anlatacak birilerine bile sahip olabiliriz." Lottie çok bitkindi, öyle çok ağlamıştı ki artık dayanacak gücü kalmamıştı. Kendini Zayn'in kollarına bırakıyordu, Zayn bunun farkındaydı ve oldukça memnundu. Eğer şimdi uyursa, sabah olduğunda unutması daha kolay olurdu. Zayn ona söyleyememişti ama, tren bileti ceketinin cebinde duruyordu. Yarın sabah gitmek zorundaydı, eğer gitmezse hapse girebilir hatta vatan haini ilan edilerek idama mahkum olabilirdi. Lottie, hayata bakacak herhangi bir pencereye henüz sahip değildi, zihninin içindeki dünya çok temiz, çok masum ve her şeyden uzaktı. Eğer şimdi gitmezse, sonsuza dek sürecek bir ayrılık girecekti aralarına. Lottie buna dayanabilir miydi?
Lottie belki bir gün alışırdı ama, Zayn bunu kaldıramazdı, bunu iyi biliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
General's Wife
FanfictionKanlı bir savaşın ortasından çıkıp evine dönen Zayn, çocukluk aşkı Jessica ile evlenme kararı almıştır. Ancak geri döndüğünde sevgilisinin bir mektubunu ve evlendiği haberini alır. Hırslı ve inatçı Zayn, ani ve yanlış bir karar vermek üzeredir.