‡3‡

290 29 36
                                    

Tam yarım saat boyunca o insandan kaçmıştım. Üstelik yağmurda yağmaya başlamış, yine de düşe kalka konuştum. Üstüm başım çamur olsa da umrumda değildi, ben babamı istiyorum. Sarılıp sorun yok demesini istiyorum.

Kameraların ışıklarının her zaman ki gibi önünde patladığı, dışı kadar içi de süslü olan lüx mekanın önünde durmuş dilenciden farkı olmayan ben şu an ünlülerden daha dikkat çekiciydim. " Şu gelen, şu gelen Bay Tuan'ın oğlu Jinyoung değil mi!? "
Gelen sesle beni tanımalarına içimden küfrederken elimi yüzüme kapatıp hızlıca merdivenleri çıktım.

İçeriye girerken peşimden koşturan medya yayıncılarından kurtulmamı sağlayan restoran korumalarına en içten dileklerimi sunarken, masada oturan ve bana şaşkınca bakınan şık bir takım elbise içindeki Mark'a baktım bir süre. Ardından da onaylamaz bakışlarıyla beni süzen annesi ve dolu gözlerine rağmen bana gülümseyen babam görüş alanıma girdi.

Yemin ederim ki dizlerim tutmadı, yere çöküverdim. Gözlerimde ne zamandır hazırda birikmiş olan gözyaşlarım tek tek çamurlu üniformama döküldü. Ve ardından yorgun bedenimi tamamen yere bıraktım. İnanın bu yorgunluk tek bedenimin son saatlerde çektiği bir şey değildi, hislerimde yorgundu.

••••

Keşke hiç uyanmasam dediğim anlardan birisiydi. Bayılmak yerine o an utançtan ölüp gitseydim. Babamın gözünde bu kadar rezil duruma düşmekten iyiydi. Gözlerimi açıp yatağımda oturur hale geldim. Üstüme temiz kıyafetler giydirilmişti.
Babam olduğunda, bu evde bebek gibi bakılıyordu bana. Ama o yokken işte cehennemine hoş geldin.

" Atmış olsam bile kendine bakamayacak kadar küçük mü o? O üstlerle oraya gelmek ne ya? Rezil olduk bütün medyaya, zaten onun kendisi rezil de sen ne buluyorsan artık. "

Bağırmaların sesi daha da yükseldiğinde dizlerimi kendime çekip sarıldım. Tekrar ağlamak istemiyorum hayır, lütfen arabada bana söylediği yalanı ona da söylemesin. Lütfen Tanrım, ben başka bir şey istemiyorum.

" Mark sana neden arabadan attın dedim, soruma cevap ver! "
Bana karşı pamuk gibi olan bu adam neden öz oğluna karşı böyle sertti. Mark işte bu yüzden beni kıskanıyor, canımı yakmak için uğraşıyor belkide.

" Çünkü oğlun ibnenin teki tamam mı? Başkalarının altına giren eşcinsel bir pislik. Hâlâ onu mu koruyacaksın bana karşı, umarım bundan pişman olmazsın baba. "

Ardından öyle bir sessizlik oluştu ki, hıçkırıklarım bahçeden bile duyulurdu. Sonra birden kapı açıldı. Lütfen babam olsun, okşasın saçlarımı, affetsin beni. Kapı kilitlendi, yanıma yaklaştı. Babamdan başkası olamazdı, olmamalıydı.

Yatağın yan tarafı çöktü, saçlarımı okşadı. Öyle huzur vericiydiki bir anlığına durdu gözümden firar eden damlalar. Sokuldum bir kedi gibi, itiraz etmedi saçlarımdan bir öpücük çaldı.

" Jinyoung, neden sevgiyi kısıtlıyorki. Bizi böyle kabul edemez mi? "
Duyduğum yabancı sesle bile tepki verememiştim. Sadece kafamı kaldırıp yüzüne bakma gereksinimi duymuştum. Keskin yüz hatları çenesinden başlarken küçük gözlerine kadar iderledi bakışlarım.
Bir hayli tanıdık, bir o kadar da yabancıydı benim için. Ani yakınlığımızdan olacak ki hatasını farkedip benden uzaklaştı.

" Ben Jaebum. " dedi elini uzatırken. Gözlerimdeki yaşlar kurumuşken hayretler içerisindeydim. " Belki görmüşsündür beni, Mark'ın bir arkadaşıyım. Buraya Mark'ı almaya gelmiştim ama istemeden olaylara tanık oldum. Birbirimize bir kaç sır verelim mi? "

Elini cevapsız bırakmayıp sıktım ve devamı için bir söz bulamadım. Başıyla onaylayıp derin bir nefes verdi. " Mark'ın tepkisinden korktuğum için ona Youngjae'den hoşlandığımı bile söyleyemiyorum. "
Söylediği ismi defalarca içimden tekrarladım. Tanıdıktı, Mark neredeyse her gün onu arardı. Sanırım şuan Kore'deydi. Başımla onayladığımda devam etti.

" Sonuçta arkadaşım ama tepkileri ağır oluyor. Sen kimden hoşlanıyorsun peki? " başımı iki yana salladım. Benim hoşlandığım birisi yoktu ki. Her şey yanlış anlaşılmıştı oysaki. " Benim sevdiğim birisi yok. " dedim kendimden emin bir şekilde.

O sırada kapıdan tekrar bir ses geldi.
Yerinden kalkıp kapının kilidini açtı. Önde babam arkadada Mark vardı. Bir süre herkes birbiriyle bakıştı.
" Geldiğini duymamıştık Jaebum. "
dedi babam omzuna hafifçe dokunarak, o da selam verip dışarı arkadaşının yanına yöneldi.

" Yeni geldim, Mark'ı almaya efendim, Jinyoung'u da ağlarken görünce baka- "

" Ne yani seni de mi etkilemeye çalıştı bu sürtük, başka ne beklenirdi ki? "
dedi bir daha asla duymak istemediğim ses. Babam kapıyı yüzüne kapattı ve yanıma geldi.
O sırada tekrardan gözlerimden yaşlar gelmeye başlamıştı. Koltuğa oturup saçlarımı okşadı.

" Böyle bir şey yaptın mı Jinyoung? "
dedi yumuşak bir sesle. Başımı hızlıca iki yana salladım. Nasıl yapabilirdim ki böyle bir şeyi?

" Y-yapmadım baba, gerçekten yapmadım. Ben böyle bir şeyi yapamam ki, Mark hyunga kim ne fotoğrafı gösterdi bilmiyorum.. ama yapmadım gerçekten affet beni ben bir şey yapmadım. " Elini sıkıca tutmuş titrememe engel olamıyordum.

" Peki diğer konu, erkeklerden mi hoşlanıyorsun? " bir anlığına döndüm. Bunu ben bile bilmiyordum ki, bu zamana kadar hiç birinden hoşlanmamıştım. " B-ben bilmiyorum. " Saçlarımı okşamaya devam ederken beni kendine yasladı.

" Sorun yok, seni her türlü seveceğim. Sen bana kötülük yapamazsın, minik meleğimsin benim. Lütfen ağlama, ağlamanı sevmiyorum. " Başımla onaylayıp kollarımı beline sardım.
" Bir daha haberin olmadan hiç bir şey yapmayacağım söz. " diye fısıldadım son kez.

Love-impaired // Markjin Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin