‡9‡

267 23 20
                                    

Bir haftadır depresyondayım, ciddi ciddi öyleyim ve hiç bir şey yapasım yok. Okula da gitmiyordum. O günden sonra olanlar beni biraz hırpalamıştı.
Geçmiş olsun demek için Jackson'ın annesini aramıştım ki bana ne saçmaladığımı, Jackson'ın Çin'e gelmediğini söyledi.

Güvenim tam anlamıyla yıkılmışken Mark hyung kendisine olan güvenimi artırıyordu ve ben istemsizce buna kapılıyordum. Jackson'a neden bana yalan söyledin demek, hatta onu dönmek istiyordum. Ama yapamadım, onu tekrar aramaya yüzüm olmadı. Belli ki benden sıkılmıştı ve artık yorulmuştu.

Yastığıma daha sıkı sarılıp düşünceleri bir kenara atmak için uğraştım. Ama hiç bir şeye anlam veremiyor ve kullanıldığım düşüncesi de bir türlü aklımdan çıkmıyordu. Çalan kapıyla yatakta doğrulmuş ve arkama yaslanmıştım. Sessizce gelmesini söyledim.

Önce kapı açılmış ve ardından Mark hyung içeriye girmişti. Elinde bir tepsi vardı, son günlerde olduğu gibi. Yemeyeceğimi bildiği halde bıkmadan her öğün geliyordu. " Aç mısın Jinyoung? " kurt gibi hem de. Ne o? Oha tatlı patates ve kimchi de var.. " En sevdiğin yemeklerden yapmışlar, yiyecek misin? " Tabiki de hayır.

Yatağın köşesine oturmuş tepsiyi dizlerine bırakmıştı. " Birazcık yersen sana puding de getireceğim. Yedirmemi ister misin? " Soru soruyor ve kendi kendine cevap veriyordu sanırım. Çünkü ben yiyeceğim dememiştim. Gözlerimi camın olduğu tarafa çevirdiğimde kaşığı bana yaklaştırdığını görmüştüm.

" İstemiyorum. " dedim sakin ve duyulması zor bir tonda. Sakin çıkmasına rağmen dişlerimi sıktığım da bir gerçek. Oturuşunu düzeltip
gömleğinin üstten iki düğmesini açmıştı. Zaten yeterince açıktı ama göğsünü tamamen sergilemek istemişti sanırım.

" Ama ben yemeni istiyorum. "  sinirlice söyleyip tekrar uzattığında kendimi tutamamış kaşığa vurarak düşmesini sağlayarak bağırmıştım.
" İSTEMİYORUM DEDİM! GİT ARTIK RAHAT BIRAK BENİ! " Bir kaç saniye şaşkınca bakmış ardından ayağa kalkıp tepsiyi yere fırlatmıştı.

" BEN DE SİKTİĞİMİN SENİ KANDIRAN BİR ŞEREFSİZ YÜZÜNDEN BÖYLE OLMANI İSTEMİYORUM! "
Bağırmasıyla oturduğum yere sinmişken yerden bir tabağı almış ve yanımdaki duvara fırlatıp kırılmasını sağlamıştı. Kırıklar yatağa düşerken korkudan ne yapacağımı bilememiştim. Ama o sinir krizi geçirmeye devam ediyordu.

" ONUN YÜZÜNDEN BENİ GÖREMİYOR OLUŞUNDAN NEFRET EDİYORUM! " Bu kez eline bardağı aldığında lanet olası evde kimsenin olup olmadığını sorgulamıştım. Ağlamamı durduramıyordum, ellerimle yüzümü silip görüş açımı netleştirdim. Onu üzerime atacağını biliyordum ama kaçamıyordum da.

Tekrar attığında bu kez kırıklar koluma gelmiş, canımı yanarken kanların fışkırdığını farketmiştim.
O sırada kapı açıldı ve iki şaşkın surat içeri girdi. Jaebum Mark'ı dışarı sürüklerken Bambam yanıma gelmiş, hızlıca çekmeceden aldıklarıyla kolumdaki kanı durdurmaya çalışmıştı. Ama asıl acıyan yerin neden kalbim olduğunu ben de bilmiyordum.

••••

Uzun süredir uyuyamadığımın göstergesi olarak sarhoş adımlarla mutfağa girip bir bardak su alarak odama geri dönecekken kapıdan içeriye giren bedeni görmüştüm. En az benim.kadar bitkin görünüyordu. Hareket etmeyi unutmuş gibiydim, önümde durarak arkamdaki dolabı açtı.

Benim gibi kendine bardak alıyor olmalıydı. Bedenimi olabildiğince tezgaha yasladım. Uzak durmak istiyordum, beni sevdiğini öğrendikten sonra özellikle daha çok.  Suyunu doldurmuş, geriye çekilmeden içmişti. Gözlerini üzerimden bir saniye bile çekmemişti içerken. Bardağı tezgaha bıraktı, bir süre daha beni izlediğini hissettim.

Elini koluma çıkardı, sargının üstünde yavaşça gezdirdi. " Üzgünüm.. kendimi kaybettim. " diye mırıldandığını işittim. Ardından eğilip üzerine hafif bir öpücük bırakmıştı. Gözlerimi onun dışında her yerde dolandırdığımdan gözlerim yeni bir odak noktası arıyordu. " Beni sevmediğin, hatta nefret ettiğini düşündükçe deliriyorum. " demişti bu kez bir öncekinden daha sesli bir şekilde.

O an bir hata yapıp gözlerimi gözlerine çıkarmıştım. Dolu olduğunu yeni farkediyordum, ama ben onu üzmek istememiştim ki. " Senden nefret etmiyorum hyung. " dedim bastırarak. Sanki cesaretlenmiş gibi bir gülümseme belirdi yüzünde. Gözlerinin içi parlıyordu, devam etmek benim için gerçekten zordu.

" Sadece bu bana yanlış geliyor, biz sonuçta kardeş- " sözümün kesilme sebebi belimden tutulup kaldırılarak tezgaha oturtulmamdı, üstelik ellerini çekmemişken devam edemezdim. " Biz kardeş değiliz Jinyoung, seni hiç bir zaman kardeş olarak görmedim ve seninde benim gerçek bir abi olduğunu düşünmediğini biliyorum. Daha ilk geldiğin günden tatlılığın yüzünden delirirken, benden bunu bekleme. "

Şaşkınlığım asla geçmeyecekti. Bana o kadar kötü davranmışken nasıl benden bu yalanlara inanmamı beklerdi ki? Kimse beklemezdi benden bunu değil mi? Ama ben ilk defa ona güvenmek istedim. O an babamın ne diyeceğini bir kenara attım, çünkü ben ilk defa gerçekten mutlu olmak istiyordum. Başkalarının ne diyeceği umrumda olmadan.

Sonucu gerçekten kötü olabilirdi, bu bir şantaj bile olabilirdi. Ama ben bir kez de olsun kuralları yıkarak, hislerimi kullanarak bir şey yaptım.
Ellerimi karşımdakinin yanaklarına koydum, ardından da kendime çekip onu öptüm.

Evet bunu yapmıştım, bütün sözleri hakediyorum. Kendi kuyumu kendim kazdım, ama inan ki;

O dolgun ve yumuşak, sıcacık dudakları tekrar öpebilmek için, her şeyimi verebilirdim.

Love-impaired // Markjin Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin