‡11‡

275 28 26
                                    

" Neden beni almaya geliyorsun? Kendim gelebilirim eve, kaçacak değilim ya. " kemerimi takıp çalışan arabanın camını açtıktan sonra ona doğru dönmüştüm. Ciddi görünüyordu.

" Gitmemiz gereken bir yer var. Lütfen sorma, gidince görürsün. "
kelimeleri boğazıma dizdiğinden arkama yaslanıp sessizce camdan yolu izlemiştim. Tabi bu bir hastanenin önüne gelmemizle son bulmuştu. Endişeyle arabadan indim, diyecek bir şey bulamıyordum. Sessizce arabayı kilitleyip içeri ilerleyen Mark'ın peşinden gittim.

Asansöre bindiğimizde endişeden içim içimi yiyordu. Kime ne olmuştu? Ve neden daha yeni haberim oluyordu? Korkuyordum bu yüzden titrememe engel olamamıştım. Beni kendine çevirdi ve saçlarımı gözümün önünden çekti.

" Jinyoung-ah öncelikle sakin ol tamam mı? Daha önceden söylemek isterdik ama üzülmeni ve derslerini etkilemesini istemedik. Babam yurt dışına çıkmadı. Uzun süredir yoğun bakımda kalıyor. Diyaliz de kalıyordu ama bugün damarlar tıkanmış dediler. İyileşemeyebilir bu yüzden seni buraya onu görmen için getirdim. "

Her kelimesinde başıma kaynar sular dökülürcesine bir çöküntü yaşıyordum. Zar zor demirlere tutundum ve açılan kapıdan dışarı çıktım. Koluma girip bana destek olmuş ve odaya götürmeye başlamıştı. Yutkunamıyordum bile, öyle şok içindeydim ki. Neden bundan yeni haberim oluyordu? Babama bir şey olsun istemiyordum.

Yoğun bakım odasının cam kısmına yaklaşıp ellerimi yasladım. Babam içeride uyuyordu, öylece, hareketsiz. Bir sürü serum ve kablolara bağlıydı, yaşama tutunması için gerektiğini düşünmüştüm. Beni bırakmazdı değil mi? Gözlerim istemsizce dolmuştu, annemden sonra onun da gitmesini istemiyordum.

Daha fazla dayanamadığımdan yere çökmüş, dizlerimi kendime çekmiş ve gözlerimden akan bir kaç damlayı silmiştim. O böyle güçlü dururken ben böyle yapamazdım değil mi? O beni asla bırakmazdı, kahramanımdı benim, üzüldüğümde hep yanımda olması gerekirdi.

_____

" Jinyoung hyung, 8 numaralı masaya bakabilir mısın? "

Yugyeom'dan sesini duymanla kasanın arkasında konuştuğum Minhyuk'a geleceğimi söyleyip yerimden kalkmıştım. Babamın durumu iyice kötüye gittiğinden, bazı şeylerden korkmaya başlamıştım. Bayan Tuan bu aralar ne kadar iyi davransada bir gün tek başınasın diyerek evden atabilecek birisiydi.

Bu yüzden kendi ayaklarım üzerinde durmak gerekir diyerek iş aramaya başlamıştım. Yugyeom ile bu konuyu konuşurken eleman aradıklarını söyleyince direk başvurmuş ve alınmıştım. Buranın sahibi olan Taecyeon hyung babasından kalma kafeyi yönetirken öğrencilere gerçekten yardımcı oluyordu.

Kasada çalışan ve ilk günden arkadaş olduğum Minhyuk, kesinlikle fazla gevezeydi. Daha lisede okuyan ve her gün okul çıkışı buraya gelirken gördüğü çocuk yüzünden işe başlamıştı. Anlattığı Çocuk o kadar güzeldi ki bazen psikolojisi bozuk diye düşündüğüm oluyordu. Taa ki Yoo Kihyun'un gerçekten melek gibi olduğunu farkedince işler değişti tabi.

Bizim dışımızda garsonluk yapan okulun birincisi Namjoon hyung, Seulgi ve Rose adında da iki kız vardı. Temizlikçi ablanın oğlu Jinjin ise arada bir gelir, saçma teorilerle başımızı şişirirdi. Aklıma geldikçe sinirden hâlâ gülüyorum, bir gün süpürgeyle oynarken beni yere düşürmüştü. Aptal çocuk.

Evdekilerin çalıştığımdan haberi yoktu. Yoksa engellemek isterlerdi, özellikle Mark hyung. Okul çıkışlarında beni almaması için kütüphanede olduğumu söylüyor, akşama kadar çalışıp eve gidiyordum. 
Son senem olduğu için de karışmıyorlar ve derslerime çalıştığım düşünüyorlardı.

Masaya yaklaştığımda bir an içimi kötü bir his kaplamış, ardından kendime gelerek masadaki iki adama bakmıştım. " Ne alırsınız efendim? "
Zoraki bir gülümsemeyle söylediğimde sağda oturan adam ilk önce bana bakmış ardından küçük bir kahkaha atmıştı.

" Sungjae'nin oğlu değil misin sen? Woah, babanın borçları olduğunu duymuştum ama daha ölmeden böyle bir düşüş yaşayacağınızı bilmiyordum. " karşısındaki adamla birlikte kahkaha atmaya başladıklarında gittikçe solan gülümsememle neler olduğunu anlamaya çalışıyordum. " E-efendim? "

Adam bir kaç saniye daha beni süzmüş ardından da ayağa kalkıp karşımda dikilmişti. " Sen şimdi para için kendini de satıyorsundur. Hepiniz para köpe- " şaşkın ifadem ve donup kalmış bedenimle öylece bakarken önce bir kol beni çekip uzaklaştırmış ardında karşımdaki adamın yere düşmesini sağlamıştı.

İçerideki çoğu müşteri bağırarak  dışarıya kaçarken, bazıları polisi arıyordu. Bense ne olduğunu anladadan yere çökmüş etrafta olup biteni izliyordum. Mingyu hyung, adamı dövüyordu. O buraya her zaman gelen, benden bir kaç yaş büyük bir arkadaşımdı . Bir kol beni kaldırırken baktığımda Yugyeom olduğunu görmüştüm.

Yerde yatan adamın üzerinde ona yumruk atan çocuğu elbisesinden çekiştirmiştim. " Tamam yeter öldüreceksin adamı. " Sinirle saçlarını karıştırıp masaya yaslanmış, yüzünde sinirlendiğinde gördüğüm bir gülümseme yer edinmişti. " Bu piçler babamın adamları, aklınca seni kışkırtmaya çalışıyor. "

Başımı sorun olmadığı anlamında iki yana sallamıştım. Babası hem babama karşıydı, hem de Mingyu hyung ile yakın olmamam için bir kaç kez tehditte bulunmuştu. Ama bu zamana kadar hiç böyle bir şey de yaptırmamıştı. Etraftaki dağınıklığı toplayan çalışanlardan özür dileyip onlara yardım etmeye başlayacaktım ki birisi kolumdan tutmuştu.

" Jinyoung-ah, bir açıklama yapman gerekmez mi? "

İşte şimdi, ben gerçekten bitmiştim.

Love-impaired // Markjin Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin