‡1‡

329 29 13
                                    



" Aman be! Ne çok çaldın sen de. "
Jinyoung masanın üstündeki telefonu eline almış tam kapatacaktı ki gördüğü isimle kaşlarını çattı. Mark dedi içinden, yine hangi cehennemdesin. Derin bir nefes aldı ve telefonu açtı.

" Seni küçük şeytan! "  Cırlamayla telefonu kulağından uzaklaştırdı.
" Benim ben Clarisse, gel ve bizi burada al. Hemen gel. "  ve telefon yüzüne kapanmıştı.

Elinde kalan kalemi masaya, kitabın arasına bıraktı ve ceketini giyerek kapıya yöneldi. 19 yaşındaydı ve bunları yaşamak zorunda değildi.
Annesi öleli sadece bir kaç yıl olmuştu, ve Bay Sungjae'nin ona bakmak istemesi de ani değildi. Bunu herkes düşünmüştü.

Ama o olmadığı zamanlar Bayan Tuan ve Mark ona fazla eziyet çektiriyordu.
Şimdi de Amerika'ya geri dönmüşler ve Mark o çakma sarışın sevgilisiyle nişanlanmıştı. Şimdi de muhtemelen ismini bilmediği bir gece kulübünde kör kütük sarhoş olmuşlar, bu yüzden de onu çağırıyorlardı.

Arabaya bindiğinde görüş alanını engellemesini istemediğinden dolmuş gözlerini sildi ve gözlüklerini düzeltti.
" Anne... Neden beni burada bıraktın ki? " dedi ve sesli bir iç çekişten sonra arabayı çalıştırdı. Ehliyeti vardı, buradan almıştı. Kore'de daha reşit sayılmadığı için hiç bir türlü vermeyi kabul etmiyorlardı.

Telefonuna gelmiş olan yer bildiriminden sonra etrafı kolaçan etti. Geç kalırsa eğer Mark ona vurabilirdi, her zaman sinirlendiğinde yaptığı gibi. Bugün evde kimse olmadığı için belki vurmakla da kalmayabilirdi.

Sonunda geldiği yere bir süre baktı ve barın önündeki iri iki adamla göz göze gelince durdu. Onu içeri almazlardı. Yanlarına gidip konuşmayı denemeliydi. Tam iki harf ağzından çıkmıştı ki, kapı açılıp iki sarhoş insan dışarı çıkmıştı. Saat neredeyse 11 olmak üzereydi.

İkisini de arabaya bindirdikten sonra kendi de arabaya bindi ve kemerini taktı. " Evin nerede? " diye seslendi kıza, sadece bir omuz silkme kazanmıştı. Derin bir nefes verdi ve arabayı çalıştırdı, daha fazla onlara katlanmak istemiyordu.

Eve geldiklerinde kapıyı açıp arabadan çıktı ve anahtarıyla kapıyı açıp içeri girdi.

•••

İçeri girdiğimde onlar da peşimden gelmişlerdi, en azından bunu anlayabilecek kadar ayıklardı.
Onları arkamda bırakıp merdivenlere yöneldiğimde Mark hyungun Jinyoung-ah dediğini duymuştum. Onlara baktığımda ise ikisi çoktan sevişme aşamasına geçmişlerdi.

Derin bir nefes verip merdivenin son basamağına kadar çıktım. Kız eteğini yukarıya sıyırmış kucağına oturmuştu. Tek kelimeyle iğrenç bir kelimeydi. Mark sarhoş olduğundan sadece kıza karşılık veriyor bazen ise ittirmeye çalışıyor gibiydi.

Çıktığım basamakları tekrar hışımla indim ve kızın bileğinden tutup ayağa kaldırdım. " Dışarıdakilerden birisine söyle seni evine bıraksın. " dedikten sonra kapıyı açıp onu dışarı ittirdim ve yüzüne kapattım. Umarım artık giderdi, pis sürtük.

Arkamı döndüğümde bana korkunç bir şekilde bakan birini beklemiyordum. Daha deminkinin aksine tamamen ayık gözüküyordu. Kolunu kapıya yasladığında korkarak bir çıkış yolu aramıştım. " Jinyoung. " dedi her hecede biraz daha bastırarak. " İşime asla karışma. " dedikten sonra elini yukarı kaldırmıştı.

Yine oluyor işte, yine bana vuracaktı. Gözlerimi kapattım, acımadığını bir türlü anlayamıyordu. Onun bana dedikleri kadar acıtmıyordu. Bekledim, bekledim ve bekledim. Eki yumuşakça yanağıma dokunmuştu. İlk önce tek, sonra iki gözümü de açtım ve yanağımı okşarken bana gülümseyen Mark'a şaşkınlıkla baktım.

Ona olan bakışlarımı farkedince başını iki yana salladı, tekrar kaşlarını çattı ve iki saniye sonrasında ise önümden yok oldu. Bir an sihir mi yaptı diye düşünmedim değil ama hayır, aptal sadece yere yığılmıştı.
Bir bok mu var bu alkolde bir ben mi salağım anlamadım.

Love-impaired // Markjin Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin