"Jungkook-ah, Jin Hyung! Ben geldim." diye seslendi arkadaşlarına Yoongi.
Yurt odalarına bir sessizlik hakim olduğunu fark edince merakla etrafa göz gezdirdi. Bu saatte ikisinin de evde olması gerekiyordu. İlk olarak Jin'in odasına girip kontrol eden Yoongi, karşılaştığı görüntüyle bir an için olduğu yerde durakaldı.
Jungkook Jin'in yatağının yanına çömmüş, ellerini başının arasına almış bir şekilde oturuyordu. Yoongi anında bir şeylerin yolunda olmadığını anlamıştı.
"Jungkookie..." diye seslendi yumuşak bir sesle. Hafifçe kafasını kaldırıp, göz yaşı dolu gözlerle ona baktı Jungkook. "H-hyung..." dedi burkuk bir sesle. "J-Jin Hyung. Ben. O." Sözlerinin devamını getirememiş, hıçkırarak ağlamaya başlamıştı. Şimdi anlamıştı Yoongi ne olduğunu. Arkadaşının yanına çömüp kollarını Jungkook'a doladı.
"Onu üzmek istememiştim Hyung. Nasıl bu kadar aptal olabilirim? Nasıl fark edemedim?" dedi hıçkırıklarının arasından Jungkook. Yoongi'nin beyni yavaş yavaş olayları kavramaya başlamışken anlayışla arkadaşına baktı. Onu senelerdir ilk defa ağlarken görüyordu ve çektiği acı gözlerinden akıyor, sesinin tınısından okunuyordu."Senin suçun değildi Jungkook-ah. Kendini suçlama."
"Hyung onu senelerdir kırıyormuşum. Benden nefret ediyor." "Seni o kadar çok seviyor ki, senden nefret edebileceğini sanmıyorum Ggukie." dedi arkadaşının sırtını teselli edercesine sıvazlarken.
Ona her şey yoluna girecek, iyi olacaksınız demek istiyordu, ama aslında Yoongi de korkuyordu. Bu arkadaşlıklarının bozulmasını istemiyordu. Arkadaşlarını kaybetmek istemiyordu.
Jungkook:
Jungkook hayatında ilk defa ne yapması gerektiğini bilmiyor, böyle bir duvara tosluyordu. Jin onu seviyordu. Yıllardır en yakını olarak gördüğü kişilerden biri. Can dostu, bir nevi abisi gibi olan Jin. Onu ağlarken gördüğünde kalbine binlerce iğne saplanır gibi olmuştu Jungkook. Canını bir insanın bu kadar yakabileceğine inanmamış şimdi ise Jin onu ne zaman başkasıyla görse böyle hissetmiş miydi diye sorgulamaya başlamıştı.
Jin. Ömründe tanıdığı en iyi kalpli, en güzel insan. Odaya girdiğinde güzelliğiyle herkesin gözünü kamaştıran, şefkatli kişiliği ile insanların içini ısıtan, zekasıyla şaşırtan, yeteneğiyle tüm herkesi etkileyen, inanılmaz biriydi Jin.
Ona aşık mıydı? Cevabı şu an onun için o kadar önemsizdi ki.
Jungkook için ağlamıştı. Jungkook yüzünden ağlamıştı. "Onu daha fazla üzemem." diye düşündü Jungkook. "Jin'in verdiği karara saygı duymak zorundayım." derken Jin'in başka birini sevmesinin düşüncesiyle bile ağrıdı kalbi.
Ama o Jin'i hak etmiyordu ki. Onun aşkını hak etmiyordu. Ona ne kadar acı verse de, gitmesine, hayatına devam etmesine izin vermeliydi.
"Kim Seokjin'e aşığım."
Ama fazla geç kaldın.
Yoongi:
Evet, Yoongi büyük ihtimal hastalanıyordu, ve evet arkadaşları sorunlarını çözene kadar kendini okulun stüdyolarından birine atmış olabilirdi ama bunun iyi tarafları da vardı.
Mesela kendine yemek pişirmek zorunda değildi. Çok isterse gidip okulun kafeteryasında yiyebilirdi. Tabii bunun gerçekleşmeyeceğini Yoongi'yi tanıyan herkes biliyor olsa da.
Eğer iki gündür olduğu gibi yurdunda bulunsaydı, ya Jin Jungkook'u görmemek için gider başka bir yerde uyur, ya da Jungkook Jin'i rahatsız etmemek için başka bir arkadaşında kalmaya giderdi. Hafta sonları böyle geçmişti en azından.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
His Muse | YoonSeok |
Fiksi PenggemarKendi kurduğu duvarların arasında, aşktan kaçabileceğini biliyordu Yoongi. Bilmediği ise bu duvarların tek bir kişi tarafından paramparça edilebileceğiydi. "Daha fazla kaçmanı." diye fısıldamıştı onun sesi. Ama Yoongi onu gördüğü ilk andan beri, kaç...