33

327 52 22
                                    

tyong

"sana gelmek istemiyorum demiştim. bunun bana yardımcı olduğunu mu sanıyorsun cidden?" suratıma çemkiriyorken dümdüz baktım. ona ten'den direktif aldığımı, buna göre davrandığımı söyleyemezdim. o yüzden en mantıklı açıklamayı tarttım kafamda bir süre.

"iki hafta geçti yukhei. bunu aşıp aşmadığını kontrol etmemiz lazım. sonrasında kötü hissetme diye." üzgün bakışları hemen orada yer ediniyorken gürültünün dışarı taştığı barın girişine çevirdim gözlerimi. bunlar benim için fazlaydı, uğraşmak istemiyordum.

"ten'in doğum günü umurunda değil yani?" omuz silktim. o söyleyene kadar bu aklımda bile değildi. bana inanmıyormuş gibi bakıp içeri girmek için önden yürümeye başladı. bir şey demedim.

***

"hoş geldiniz!" ten öpmek için eğilince kafamı yukhei'ye döndürdüm. bu 'teması kes' demekti; ıskaladı zaten. herif bozulmuyordu bile. uzanıp yukhei'yi öptü. "yeni yaşın kutlu olsun." dedi yukhei de. biraz gerilmişti. bazen ben de adamın jungwoo'yla sevgili olduğunu unutuyordum, kabul.

"aman aman ne kutlu!" gözlerini devirerek söylediğinde hemen ardından bir kahkaha patlattı. bir insan nasıl bu kadar neşeli olabilir aklım almıyordu. o sıra girişte jungwoo göründü ve ten hızlı hızlı "taeyong seninle bir ara konuşalım, şimdi gitmem lazım." diye geveleyip içeri yeni giren erkek arkadaşına koşturdu. yukhei gözlerini onlardan ayıramıyordu. ona 'merak etme ten sizin aranızı yapacak' diye teselli vermek istiyordum ama bu durumda ben bile kıçımla gülerdim tesellime. bunu boş verip arkamı döndüm ve barmenden içecek bir şeyler istedim.

ilerleyen saatlerde yukhei sandığımın aksine yumuşamadı. dışarıdaki zavallı görüntüsünü başarılı bir şekilde kamufle ediyor ve jungwoo'dan çekinmiyordu. yani şu olmazsa olmaz 'bugün benim doğum günüm' konuşmasına kadar böyle düşünüyordum.

ten pek kendinde değildi ve bu normal halinden bilmem-kaç-kat daha neşeli olmasına sebep oluyordu. jungwoo da pek suratsız sayılmazdı bu gece. aslında onun arada yukhei'ye baktığını yakalamıştım fakat bu uzun sürmüyordu.

nasıl boşa kürek çektiğimiz ise ten'in yarısı anlaşılmayan konuşmasından hemen sonra suratıma çarptı. jungwoo'yla deli gibi yakın değillermiş gibi —ve bu yukhei'nin canını –belli etmese de– deli gibi sıkmıyormuş gibi— öpüşmeye başladılar. kısa sürdü. kalabalık delirdi ve eğlence devam etti. sanırım ilk kez bu konu hakkında bir şeye gıcık oldum; jungwoo'ya.

yukhei'yi tamamen gözardı edemiyor, onu bir şekilde yanında tutuyordu fakat hisleri için izin vermiyordu. üstelik ben bu öpüşmede duyguya rastlayamadım. jungwoo'nun kolu onu belinden sarıyordu ve 'an' bunu gerektiriyormuş gibi birden birleşmişlerdi. bu temastı. ikisinin de tercih ettiği bir şey. burun kıvırdım. yukhei bunu kaldırabiliyormuş gibi bir sırıtış oturttu dudaklarına ve kafasını çevirdi. gürültüye rağmen dişlerini gıcırdattığını duydum.

"geliyorum birazdan." mırıldanıp yanımdan ayrıldığında derin bir nefes bıraktım. tamam, cidden kaldıramıyormuş.

dependent on youHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin