Hem çok sinirli, hem de çok hüzünlüydüm. Kalbim iki farklı duygu karşısında ezilmişti. Ama öfkem hüznümü yenmişti çünkü restoranda büyük bir olay çıkarmıştım.
Audrey gittikten sonra bağıra bağıra garsonların iğrenç tavrından bahsettim. Müşteriler ise masalarından kalkıp restoranı terk ettiler. Bu sırada restoran sahibi yanımıza geldiğinde tüm olayı anlattım ve iki garson da işinden kovuldu.
Şu anda ise koşarak Audrey'i arıyordum. Civarda bakmadığım park, sokak arası, otobüs durağı kalmamıştı. Telefondan en az 20 defa arasam da yanıt alamamıştım. Audrey şu anda neredeydi, ne yapıyordu bilmem gerekiyordu. Yanında olmam gerekiyordu. Eskisi gibi olacaktık. O omzumda ağlarken dertlerini anlatacaktı. Ben de ona çözüm yollarını anlatacak, onu güldürecek şeyler yapacaktım.
Nefes nefese kaldığımda gördüğüm ilk banka oturdum. Gözlerim dolmuş, genzim yanmıştı. Yüzümü ellerimin arasına alıp bir süre öylece durdum.
Nereye gitmiş olabilirdi?
Nereye, nereye, nereye?
Geçmişi düşündüm.
Sanırım...
Bakmadığım bir yer daha vardı.
Gözlerimi silip ayağa kalktım. Aslında ilk bakmam gereken yer orasıydı.
Terkedilmiş oyun salonu...
Audrey kendini kötü hissettiği her an orada olurdu. Lisedeyken tüm okulun ona laf attığı zamanlarda, ailesi ile sorunları olduğunda, annesini kaybettiği anda bile oraya kaçmıştı.
Aramız açıldıktan ve Audrey okulunu değiştirdikten sonra onu görebilme umuduyla birkaç defa oyun salonuna gitmiştim ancak kırık oyun kutularından başka bir şey görememiştim.
Düşüncelerimden sıyrıldığımda kendimi terkedilmiş oyun salonunun önünde buldum. Ses çıkartmadan içeriye girmeye çalıştım ancak yerdeki cam parçalarına basmamak imkansızdı. Biraz daha ilerlediğimde Audrey'in hıçkırıklarını duydum. Merdivende oturuyordu. Beni fark etmişti ancak hiçbir tepki vermemişti. Yanına oturup, yüzünü kapattığı ellerini tutup yavaşça çektim.
Saçlarından birkaç tel yüzüne yapışmıştı. Gözleri kırmızıydı ve dudakları titriyordu. Audrey bunları hak etmiyordu. İnsanlar bazen çok aptallaşıyordu. Bir şey hakkında yorum yaparken görmeden, sadece insanların uydurmasıyla çıkan bir saçmalığa inanmak gerçekten büyük bir aptallıktı.
Audrey'in nasıl hissettiğini anlayamazdım. Sanırım hiçbir zaman da anlayamayacaktım. Ama ona yardım edebilirdim, öyle değil mi? Her zaman yanında olabilirdim. Onu koruyabilirdim. Biraz önce yaptığım gibi ellerini tutabilirdim.
'Her şey geçecek.' diyemezdim belki ama onu sevdiğimi söyleyebilirdim. Onun yalnız olmadığını kendisine kanıtlayabilirdim.
Yüzüne yapışan saç tellerini yüzünden çekip gözyaşlarını sildim. Baş parmağımla elmacık kemiğini okşadığımda gözlerimin içine baktı.
"Izabel..." diye mırıldandı, tok sesiyle.
Gülümsedim. "Yanındayım Audrey. Yanında olacağım. Her zaman..."
Titreyen biçimli dudakları yerini tatlı gülümseye bırakmıştı. Boynuma atlayıp sıkıca bana sarıldığında ben de karşılık verdim. Yumuşak saçlarını ellerimin arasında hissetmek mükemmeldi. Biraz şeytanice olacak ama göğüslerini de üzerimde hissedebiliyordum ve bu his beni öldürecekti.
"İyi ki varsın Izabel. İyi ki yanımdasın." dedi.
"Sen de iyi ki varsın Audrey. İyi ki benimlesin." diye karşılık verdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
E-Mail [gxg]
Teen FictionIzabel Lacombe yakın arkadaşı Carla ile bir restoranda buluşmak için sözleşir, ancak buluşma saatini akşam anlaşmayı planlarlar ve Izabel e-mail hesabından arkadaşı olduğunu düşündüğü başka bir Carla'ya mesaj atar. ♀+ ♀