Bir Çift Yeşil Göz

121 14 4
                                    

Bölüm Şarkısı: Bella Thorne - Call It Whatever

Medyanın solundaki Nefes'in bu bölümde tanıştığı çocuk, Sağındaki Beri'in limonata döktüğü..

İyi Okumalar..

-Nefes-

Buranın lunaparkını duymuştum. Ve bugün yorulmama ramen yine de gitmek istiyordum. Odama geçip üstümdekileri çıkartıp gardolabımın karşısına geçtim. Kot, mini bahçıvanımı aldım ve üstüme tuttum. Evet evet bu harikaydı. İçine kısa tişörtlerimden bakmaya başladım. Açık renk kota en uygun renk pembedir bence. Ya  da lacivert mi? Kırmızı da hoş durur.  En azından yeşil kötu durabilir. Elime aldığım beyaz,  toz  pembe yazıları olan atleti alıp bahçıvanın içine doğru tuttum. Evet bunu toz pembe vanslarımla tamamlarsam hoş olabilir. Giyindikten sonra  sabah çektiğim eyelinerın üstünden gitmeyi  denedim. Olmuyordu. Kuyruğu yamuk oldu. Ya eyeliner çekme kursu açsalar ya?

Bir miktar para alıp bahçıvanın cebine koydum diğer cebimede telefonu sıkıştırıp odadan çıktım.

Salona indiğimde Beril –yine- beni bekliyordu. Getirdiğim eyelinerı  ona uzatıp masum kedi bakışlarımı attım. Uflaya puflaya çektirdim.

Beril’in fiziği  benimkine göre daha iyiydi. Yani galiba. Giyindiği şort dar ve hafif eğildiğinde götünü göstericek kadar kısaydı.  Burda “ay sürtüğe bak” gözüyle bakmıyolar ki.

Taksiye atlayıp lunaparkın yolunu tuttuk. Hava yeni yeni kararıyordu ve bu harikaydı. Bu havaya ne deniliyordu? Zifiri karanlık mı? Durun o hiç görmeyek kadar karanlık olamasımıydı? O zaman alacakaranlıktı. Ay herneyse. Beril’in dürtmesiyle düşüncelerimden kurtulup lünaparka baktım.

“Oh may god-Aman tannrım-” dedim kırkırdayarak. Beril de kıkırdadı.

Lunapark gerçekten harikaydı. Kocaman. Hız trenini, kamıkazeyi, dönme dolabı ve atlı karıncayı gözüme kestirdim. Evet, evet atlıkarınca.

“Beril diyorum ki ilk atlıkarınca yapalım, sonra kamıkaze ve hız treni en sonda dönme dolaba bineriz.”

“Aklımdan geçen tamda buydu.” 

Biletleri alıp atlıkarıncanın sırasına girdik. Hepsi annesiyle babasıyla binen bebeler. Birde at kıpırdadıkça çığlık atan bebeler. Çok beklemeden sıra bize geldi ve bi atın üstüne atladım. Berilde ön çaprazımdaki attaydı. Kaç yaşıma gelirsem geliyim bu harikaydı. Çocukluk demeyin. Sizde deneyin. Ben mutlu oluyorum..

Atlıkarınca bitince kamıkazenin sırasına doğru ilerledik. Kamıkazeye bindiğimizde deli gibi kahkahalarla karışık çığlık atıyorduk. Ters kaldığımızda birbirimize bakıp kahkaha atmaya devam ettik. İndiğimizde hala kahkaha atıyorduk. Hız trenine doğru ilerlerlerken yine birbirimize bakıp kıkırdıyorduk. Beril’e bakarken sert birşeye çarptım ve kendime geldim. Kafamı kaldırıp baktığımda  bir çif yeşil göz bana bakıyordu. Çocuktan vücudumu ayırıp gülümsedim. Sağa doğru adım attığımda önümü kesti. Bu sefer soluma doğru geçtim yine önümü kesti. Yine gülümsüyordum. Bilerek olmuyordu çünkü. Omuzlarımdan tutup beni durdurdu ve gülümseyip yanımdan geçti. Arkama dönüp baktığımda birbirimize gülümsedik. Beril anlamaz gözlerle bakınca aynı şekilde bende ona baktım. Çünkü bende anlamamıştım.

Hız treninde de hayvan gibi çığlık ve kahkalarımızla sona erdiğinde oturup dinlenmeyi düşündük. Ama anlaşılan buraya hep geliceğiz. Çok eğlenmiştik. Buraya gelipte Miami’yi dönme dolaptan izlememek olmaz.

Dönmedolaba doğru yürüdüğümde çarpıştığım çocuğun arkadaşıyla sıra da olduğunu gördüm. Hem de en sonunda. Yani biz onun arkasına geçicektik. Tanışabilirdik. Yanında bir çocukla konuşuyordu. Yaklaşınca Beril’in sabah üstüne limona döktüğü çocuk olduğunu farkettim. Alın size tesadüfün en iyilerinden. Tanışmamız için x2 neden oldu. Beril onu fark ettiğinde bana döndü.

“Nefes sonra binsek benim midem bulanıyor.”

“Olmaz hayatım, hadi gidiyoruz.” Dedim piç smile yaparak.

Sırada arkalarına geçtiğimizde Beril hala homurdanıyordu.

“A sen!” dedi limonatayı vücudu içen çocuk Beril’e dönerek. Beril karşılık olarak gülümsedi. Harbi diyorum gerizekalı. Çocuk yakışıklı ki ne yakışıklı. Daha sonra limonata çocuk beni fark etti.

“Merhaba ben, Jace.” Dedi gülümseyerek. He tabii elini de uzattı. Demek istediğim ne kadar  ‘Hayır sen limonata çocuksun.’ Demek olsa da tabii ki demedim.

“Merhaba bende Nefes.” Dedim elini sıkarak.

Limonata çocuk da sonra arkadaşını gösterdi ve;

“Bu da Niocol, yakın arkadaşımdır.” Dedi gülümseyerek. Çarpıştığım çocuğa dönerek uzattığı elini sıktım ve gözlerimiz buluştu. Ne kadar kaldık öyle bilmiyorum ama sıra bize gelmişti.

Bulutlar Kadar Sonsuz YazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin