seni sevmek güzel şey.

345 28 22
                                    

Feridun Düzağaç ~Söz Ver

Gündüzler geceye çevriliyor, gök'yüzü yıldızlara boyanıyor.

İnce ince mesken oluyorum, fakat ben hâlâ bir adama tutkunum.

Zaman geçip gidiyor, içim içime sığmıyor. Yazıyorum. Mürekkebim bitiyor kalemimin, tekrar dolduruyorum. Fakat bu sefer ona olan aşkımı yazıyorum her yere. Siliyorum sonra, durmuyor zihnim. Akıyor, ve kaybolmamak üzere yeniden siliniyor.

Onu ilk gördüğüm günü anımsıyorum. Koskoca bir kütüphanenin en ücra köşesine, tek başına oturmuş, bir Nazım Hikmet dizesini karıştırıyor.
O kadar çok incileyerek bakıyorum ki fark etmeden, aniden başını kaldırıyor ve göz göze geliyoruz.
Dünyayı keşfeden küçük bir kız çocuğu gibi bakıyorum gözlerine, ve bu zamana kadar gördüğüm bütün renkler ilk defa bu kadar sönük geliyor.
İçimde bir şeyler sarsılıyor, ve hazırlıksız yakalanıyorum. Gök'yüzünde ki bütün maviyi gözlerine toplamış, ve yüzlerce şiire konu olabilecek olan gözleri, iki saniyeliğine gözlerime dokunuyor ve yeniden önüne dönüyor.
Hayal kırıklıkları, teker teker yüzüne batıyor ama sen bunu göremeyecek kadar umursamaz, ben ise; sana bir daha bakmaya cesaret edecemeyecek kadar leyla oluyorum o gün.
Ve işte o gün, sevgilim.
Ben bir adama tutkun,
sen ise; sana tutsak, küçük bir kızın ilk kıvılcımı oluyorsun.

"Süveyda?" diyor annem. Sesinden akan sevgiyi duymamak mümkün değil. Hemde daldığım derin uykuya rağmen.
"Hadi yavrum uyan, okula geç kalacaksın."

Uykum belki de en tatlı yerinde balla bölünürken, uzandığım yatakta hafifçe kıpırdanıyor ve tek gözümü açarak boğuk bir ses çıkıyorum ağzımdan.
"Hıhım," diyorum yavaşça doğrulup, üstümdeki yorganı yatağın ileri tarafına devirirken. "Kalkıyorum şimdi."

"Tamam kızım, sen hazırlan."

Kapının çarptığını duyduktan sonra annemin de gittiğine emin olmuş bir şekilde yatağımdan kalkıyorum.

Perdenin kenarına ilişen gök'yüzü ve güneş bir güzel selamlıyor beni.

"Günüm aymış." diyorum.

Şehri selamlıyorum, penceremden gördüğüm gökyüzünü, bana mavi gözlü bir adamı hatırlatan herşeyi selamlıyor, ve parmaklarımın uçlarıyla beceriksizce tutuyorum cam'a.
O kadar güzel, o kadar güzel ki, gerçek mi diye kontrol ediyor ardından sahici oluşuna emin oluyorum.
Sonra dışarda açan gün'e göz kırpıp, sessizce fısıldıyorum.

"Günaydın," diyorum kimse duymasın diye. Sessiz sessiz. Duyarlarlarsa, sırrımın ne anlamı kalır ki.
"Günaydın, kalp ağrısı."

Derince esniyor, ve bunu yaparken, ayaklarıma dokunan yumuşaklıkla irkiliyorum. Grimsi ve aralara karışmış beyaz tüyleri, cinsinden midir bilmem ama, diğer kedilere göre daha küçük olan bedeniyle; koskoca iki yılın, ve onu gördüğüm ilk günün, minicik bir armağanı bu ufaklık.

"Günaydınlar,"diye cıvıldadıyorum yüzümdeki kocaman gülümsemeyle. Ve küçük dostumun yanına eğiliyorum.
"Nasılsınız bu sabah küçük hanım?"

O'nu gördükten bir saat sonra, küçük bir çocuk parkında, serptiren yağmurun altında ıslak bir halde buluyorum kendilerini. Ve kaptığım gibi eve getiriyor, annemden gizli içeri alıyorum. İlk başlarda, destek çıkan pek olmasa da, sonradan, bütün evin ilgi odağı oluyor.

Kedime olan sevgim ;
sevdiğim adama daha çok bağlandıkça anartıyor da, artıyor.

Elimin altındaki başını yavaşça okşayıp huzur dolu birkaç mırıltısını da dinliyor ve arkamdan geleceğini bildiğim için, onu beklemeden banyoya koşuyorum.
Banyodaki işlerimi hallettikten sonra mutfağın kapısından içeri başımı uzatıyorum.
Annem babamın çayını tazelerken, babam da elinde tuttuğu gazeteyi okuyor.

"Sabah şerifleriniz hayırlı olsun, Arslan Ailesi!"

Babam elindeki gazeteyi bırakmadan gözlüğünün üstünden bana, bir de ayaklarımın dibinde gezen kedime bir bakış atıyor ve dudakları kıvrılıyor.
"Günaydın, hanımlar."

Elimi ağzıma kapatıp gülüşümü saklamaya çalışıyorum fakat bu pek bir mümkün olmuyor. Kıkırdayarak gülmeye başlıyorum.
Annem ise bir yandan bana eşlik ederken bir yandan da, enindeki çaydanlıkla masadaki boş bardağa çay koymaya başlıyor ve hızla duruyorum onu.

"Yok yok, bana çay koyma annecim, ben okula atıştıştırım birşeyler. Hem sınava yetişmem gerek."
Annem anında yükseliyor.
"Aç karnına olur mu hiç, Süveyda! Hep böyle yapıyorsun ama kızım."

Alt dudağımı ısırıyorum.
Özür dilerim annecim, sana yalan söylemek beni pek bir üzüyor fakat gerçekten sınavım var. Hem, pembe bir yalan bu. Ya da işin doğrusunu söylemek gerekirse, kızınız bir adama aşık. Ve her sabah görmek için erkenden kalkıp okula gidiyor.

Evden çıkarken, anneme attığım pembe yalanları anımsıyorum. Bu beni bir hayli üzüyor fakat ne yapayım? Bu kadar sevmek benim suçum değil ki.
Ve ne kadar zor olsa da evden çıkıyor ve okula gitmek için yola koyuluyorum hemen.

İstanbul Üniversitesi, Mimarlık Fakültesi.

Adımlarım hızlı hızlı hareket ederken okulun güvenliğünden geçiyorum.
Ona giden her yol çiçeklere bürünüyor,bayram yerine dönüyor. Çünkü efendim, adamımı görmeye gidiyorum. Ve küçük kalbim amansız bir çırpınışlarla birbirine tutunuyor.
Çünkü bu kalp, buna dahi dayanamıyor.

Zarifçe gülümsüyorum. Üstümde, bebek yaka beyaz çiçekli bir elbise var. Şifondan.
Ve bu elbise, bir hayli güzel hissettiriyor kendimi.

Biraz daha ilerledikçe, çantamda telefonumun titerştiğini hissedebiliyorum fakat dönüp bakmıyorum bile, çocuklardandır diye düşünüyorum.
Üzgünüm, sizde ihmal ediyorum.

Yoda ilerlerken kısacık bir an, ensemin huylandığını hissediyorum. Kendimi bildim bileli küt kestirdiğim kısa saçlarım beni biraz huylandırıyor ve terletiyor, fakat ben sadece kahküllülerimi alımın kenarına iliştirmekte buluyorum çareyi. Zira, ufacık bir an bile göz göze gelecek olursak, beni beğensin istiyorum.
Okula girer girmez, her sabah olduğu gibi kafeterya'ya gidiyorum, ve elime kahvemi alıp en köşedeki masaya oturyorum.

Gözlerim, içeriye yerleştirilmiş büyük saate kayıyor.

Saniyleri saymaya başlıyorum..bir, iki, üç, dört, beş, altı, yed..

Ve, onu görüyorum.

Yanlızlıktan kudurmuş ufak bir çocuğun, araba kaportalarını bir anahtarla çizmesi gibi kalbimin kemirilişi..
Sanki ruhumdan ilmekler sökülüyor, sonra yeniden dikiliyor. Ruhum, bu adamla doluyor. Seviyorum, öyle bir seviyorum ki. Şimdi gelse; Süveyda öl dese tek bir an bile düşünmezmişim gibi geliyor.

Tolga Han Arıkan .

On dokuzumun ilk yarası.
Yirminci yaşımın, ve geri kalan hayatımın ilk kıvılcımı.

Seni sevmek, diyorum kendi kendime.
Seni sevmek güzel şey, Tolga Han.


Öhöm,
selamlar olsun efenim. İkinci bölümümüz ile karşınızdayız, fark ettiğiniz gibi kısa bir bölüm, ve karakterlerden kısaca bahsetmek adına yazılan bir bölümdü.
Fakat ben diğer bölümleri de bu şekilde tatında bırakıp, kısa yazmak istiyorum. Yani anlayacağınız, kısa bölümlerden oluşan bir hikaye olacak. Ne çok kısa dedim yahu! Nxjdnd

Her neyse, fikirleriniz benim için çok çok önemli. Belirtmeyi unutmayın. Bir daha ki bölümde görüşmek üzere..
Çok çok öperim. ♥️

02.07.2018

10.06

ruh'un dolsun çiçeklerle. Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin