Feridun Düzağaç ~ Alev Alev.
Içimde küçük mutluluklar.
Alev alev yanıyorum.
Fakat ben hâlâ bir adama tutkunum.
Bazen, evimizin küçük balkonuna oturur saatlerce kendimi sorgularım.
Ufak beklentiler eklerim. Ufak ufak da kabullenişlerim olur hayata dair. Bazen de yıkılışlarım.. Toparlamayı beceremediğim bir ben uzanır bu küçük balkondaki tekli koltuğa.
Tavanımdan sarkan ışıkla bakışır buğulu gözlerim. Karşı duvara bir portre asar, bakar dururum. Fakat bunun ne zaman biteceğini bilmem. O portreyle baş başa bakışmalarım, ve pencerenin kenarına iliştirdiğim karanfillerim. Söylesene hangi çiçek kapatabilir sana olan bu bağlılığımı ?
Ya da hangi mevsim örter üzerini bu bekleyişin ?Hava kararıyor. Gök'yüzü dönümünü tamamlayıp, siyah çarşafını üsütne çekerken üstümdeki battaniyeye daha da sarılıyor ve gözlerimi minik ama huzurlu hissettiren balkonumda gezdiriyorum.
Saatin kaç olduğunu bilmeyen tarafım önümdeki kağıda bakıp gülümserken, diğer tarafımda sırtını bir duvara dayamış, ne olursa olsun diğer tarafıma destek veriyor.Önümdeki kağıda bakıyorum.
Tolga Han.
Gülüyor.
Allahım, çizdiğim bu tabloda o kadar güzel gülüyor ki. Sanki dimağımda yer edinmiş ufak tefek sızılardan kurtuluyorum bir anda. Çiçekler açıyorum.
Dudaklarım kahve fıncanın kenarında duraksarken artık alışkanlık haline gelmiş bir hareketle kahküllerimi şakaklarıma doğru iteliyorum.
Hava ılık , fakat akşama doğru yaklaştığımız için ufak ufak serinlik hissediliyor.
Sokak lambalarının kimisi yanmış, kimileri de gecenin iyice çökmesini bekliyor gibi duruyor.
Omuzlarımdaki küçük battaniyeyi geri doğru bırakıyor ve olduğum yerden ayaklanıp masanın üstündeki portreyi siyah iri dosyamın içine koyuyorum.
Ardından da ayaklarımın ucuna kıvrılmış kedimi kucaklıyor ve odama giriyorum.Birkaç saat sonra akşam yemeğine katılıyor, sonra ailemden müsade isteyip odama çekiliyor, ve yarın katılacak olduğum sınavlaıma çalışmaya koyuluyorum gece yarısına kadar.
Ve en sonunda dayanamayıp uykuya dalıyorum.Sabah uyanır uyanmaz üzerime basit birkaç birşey geçiriyor, çantamı hazırlayıp evden çıkıyorum.
Gün boyunca, okulda ve kütüphanede ders çalışıyor elime geçen ilk fırsatta da kantine inip Tolga Han' ı görmeye çalışıyorum.Başarıyorum da.
Fakat kantinde değil bahçede. Eylülden zar zor koparttığım izinle bahçeye iniyor ve etrafıma bakınıyorum.
Görüyorum.
Fakat, bakmak ve görmek arasındaki o ince çizgiyi yeni fark ediyorum.Bir bacağını diğer bacağının üzerine atmış. Kafası hafifçe eğik, hatta görebildiğim kadarıyla saçları alnına gölge bile yapıyor. Parmaklarının arasına iliştirdiği sigarayı içine çekerken yanında oturan iki genç adamı dinliyor.
Resmedebilsem diyorum kendi kendime, işte tam şu anı çizerdim defterime.Ya da ölmek için seçebilseydim bir yer eğer ki,
istediğim tek yer onun dizlerinin dibi olurdu.🍁
Gün boyunca okulda geçirdiğim vakitten sonra gerçekten yorulduğumu hissediyorum. Bu yüzden vakit kaybetmeden artmana giriyor ve ikinci kata çıkıyorum. Kapının önüne karşı dairenin önünde birçok koli ve ev eşyaları ile karşılaşıyorum. Fakat durumu fark etmem çok uzun sürmüyor. Aydın Abilerin boşalan dairesine, birilerinin yerleşmesini bekliyordum ama bu kadar hızlı olcakağını tahmin edemiyordum. Ama sonradan annemlerin bu konu hakkında aceleci olduklarını hatırlıyorum.
Olduğum yerde dikilmenin, nakliyecilerin işini zorlaştıracağını bildiğimden onlara mesafeli bir şekilde kolay gelsin deyip anahtarımla kapımızı açıyor ve hemen kapatıyorum.
"Ben geldim ev halkı." diye kıkırıyorum neşeyle. Anahtarımı ve çantamı askıya astıktan sonra beni karşılamaya çıkan kedimin yanına eğiliyor ve kucağıma aldıktan sonra yumuşacık tüylerini okşuyorum. Onu çok seviyorum.
Zaten o da kendisini nasıl sevdirebileceğini o kadar çok iyi biliyor ki." Hoşgeldin annecim." başımı kendimden kaldırıp elini mutfak önlüğüne silen güler yüzlü annemle karşılaşıyorum. Saçlarını ensesinde toplamış, önüne gelen asi saç tutamını kulağının arkasına sıkıştırıyor.
"Hoşbuldum," diye mırıldanıyorum ona doğru adımlayıp yanaklarından öperken.
"Çok güzel şeyler kokuyor yine, neler yaptınız bakalım Sumru Hanımcım."" Kıymalı börek yaptım,"diyor geri çekilip mutfağa doğru adımlarken.
" Ha birde kısır. "Gözlerimi iri iri açarken kocaman gülüyor ve neşeyle şakıyorum.
Annem ise bu halime gülerek karşılık veriyor ve üzerimi değiştirip elimi yıkamam için odama gönderiyor."Anne,"
İçeriye doğu sesleniyorum.
"Kedinin mamasını verdin mi?"
Birkaç tıkıtı duyuluyor, sonra da onun sesi.
"Verdim kızım, gel sen önce bir kendi karnını doyur."Ordaki işlerimi hallettikten sonra üzerime tayt ve bol bir kapşonlu kazak giyip geri dönüyor ve bana tabak hazırlayan anneme bakıyorum.
Hazırladığı tabaklardan en bol olanı uzatırken konuşmaya başlıyor. Ben ise kaşlarımı çatıyorum anlamadığım için."Karşıya yeni komşularımız gelmiş, ilk günden hazırlayamamışlardır." diyor tabağı elime tutuşturken. Hala birşey anlayamadığımı görünce de açıklamaya koyuluyor.
"Hepsi üniversite okuyan çocuklarmış, yemek yapamazlar şimdi. Götürüver kızım.""Peki," diye mırıldanıyorum. Ve ne olduğunu anlamadan kendimi karşı dairenin kapısını çalarken buluyorum.
Dışardaki eşyaların çoğu içeri taşınmış ama içerken birkaç kişinin sesi geliyor hala.Ayak parmaklarımı içeri doğru büküyorum. Nedendir bilmiyorum ama karnımda ufak tefek kasılmalar hissediyorum. Ve titrediğini yeni fark ettiğim ellerimle tabağı sıkıca tutarken kapının açılmasını bekliyor ve derin bir nefes alıp gözlerimi ev terliklerimle dikiyorum.
O esnada kapı açılıyor.Kafamı kaldırıyor ve karşıma bakıyorum.
Apartmanın içine gün ışığı doluyor.
Tolga Han Arıkan, karşımda duruyor.
~
Merhaba!
Uzun zaman sonra yepyeni bir bölümü yayımlanmış bulunuyorum efendim. Bi hayli vakit oldu. Hatta bir ay olmuş neredeyse. :(
Ama bekletiğim için çokça üzgün olduğumu da belirtmek istiyorum sizlere. Umarım hissedebiliyorsunuzdur. :)
Her neyse, sizler nasılsınız? Ben çokça iyi olduğunuzu varsayıyorum. Ve sizlerden bölümle ilgili düşüncelerinizi rica ediyor ve gidiyorum. Ben gelene kadar kendinize çok iyi bakın ve mutlu oldun.Hoşçakalın. ♥️
|31.03.2019|
|22.22|

ŞİMDİ OKUDUĞUN
ruh'un dolsun çiçeklerle.
PovídkyEllerini yüzüme yaklaştırdı. Susturduğu bütün hisler şimdi dile gelmişti. Parmakları inceydi, teni kumral, ruhu yorgun, gözleri dolu, saçları küt, ömrü bembeyaz bir kadındı. Saçlarım yavaşça parmaklarının arasında akıyordu. Elleri yüzümü tuttu. Başı...