B-2 "SLITHEEN"

651 40 3
                                    

Selamm. İlk bölüme güzel tepkiler geldi ben de öncekinden daha uzun bir bölüm yayınlamaya karar verdim. Konuda yavaş yavaş ilerliyorum. İnşallah bu yüzden sıkılmazsınız ghghhf. Vote istiyorum. Yanına yorum da yapsanız hoş olur :3

İYİ OKUMALAR^^

Gördüğüm kabus gittikçe silikleşiyordu. Mariah'ın gözlerinin içine baktım.

'Mary. Yanlış hatırlamıyorsam...'

 

'Yanlış hatırlamıyorsan ne?'

'Annem.' Sesim boğazımda bir yumru varmış gibi çıkmıştı. Yutkundum.

'Annem ve babamı gördüm. Bunca yıldan sonra.'

Linda. Ağlamaman gerek.

Ağlamaman gerek.

Ağlamamam gerek.

'Ah Linda çok üzgünüm.'

Ah hayır. Hayır. İşte göz yaşlarımı tutamıyordum. Sonunda göz yaşlarım serbest kalmıştı.Kafamı Mariah'ın omzuna yasladım. Bana güven veriyordu. Bunca yıldır sahip olmadığım kadar.

...

'Ashley . Şu kekleri dört numaralı masaya götür canım.'

'Tamam.'

Ashley bu Café'yi açtığım zamandan beri burada çalışıyordu. Hep bana destek olmuştu. Kestane rengi sırtının yarısına kadar gelen düz saçları vardı.Elaya çalan kahverengi gözleri ile müthiş uyum içerisindeydi. Üniversiteye gidiyordu. Ailesinin pek durumu olmadığından burada çalışmaya ihtiyacı vardı.

...

Krem şantiyi pastanın üzerine sürdüm. Üzerine de damla çikolata ve biraz badem rendesi serpiştirdim. Bu son düğün siparişi de bitmişti. Derin bir 'Oh!' çektim.

Gözüm vitrindeki şeker kavanozlarına takıldı. Şekerler bitmek üzereydi. Aşağıdaki dışardan gözükmeyen rafa eğildim ve şeker poşetini aldım. Kavanozlara doldurmaya başladım.

Ashley yanıma geldi.

'On numara arıza çıkarıyor. Parayı ödemiyor.'

Tam da siparişler bitti diye sevinmiştim. Bu nereden çıktı şimdi? Ben ne zaman şanslı olmuştum ki ? Annem babam yangında yandı. Yetimhanede büyüdüm. Küçüklükten beri istediğim mesleği yapamadım. Oyuncu olamadım.

Masanın yanına vardım. İçimden yine Sherlockluk yapmak geldi. Bayılıyordum o adamın zekasına! Arkadan anladığıma göre 1.80 - 1.85 boylarında açık kahverengi saçlı bir adam on numaralı masada oturuyordu. Karşısına geçip 'Neden ödemiyorsunuz beyefendi?' dedim.

İskoç aksanıyla 'Hiç param yok.'

Şu surata bak ya ? Parası olmadığı için mutlu gibiydi. Bir dakika bu... Bu paltoyu tanıyordum ben.

'Bu palto...Sen rüyamdaki adamsın!'

Gözlerini biraz daha açtı ve ağzında kurabiye doluymuş gibi 'Rüyandaki mi ? Biz hiç birbirimizi görmedik ki!' dedi. Bi saniye zaten ağzı kurabiye doluymuş.

Dışarıdan sesler gelmeye başladı.

Olamaz !

'Bunlar rüyamdaki uzaylılar!'

'Ne? Rüyanda Slitheen'ları mı gördün?'

Bunu dışımdan mı söylemiştim? Evet. Büyük bir alkış Linda'ya. Hem de kocaman.

Rüyamdaki adam kapının önüne koştu ben de onunla beraber koştum. Bunu neden yapmıştım? Bu Slitheen denen şeyler bizi çiğ çiğ yerdi. İç cebinden boru gibi bir şey çıkardı ve kapıya doğru tuttu. 'Bzz.' gibi bir ses çıktı.Bu böyle olmayacaktı. Kusmuk torbasına benzeyen canavarlar tarafından yenemezdim.

'Koşmamız lazım. O yaptığın da neydi?'

'Çok doğru bir noktaya değindin.'

Café'ye baktım herkes curcuna içindeydi. Her yer dağılmıştı.Tanrım buraya bir gün boyunca toplamam gerecekti. 'Uzaylı gördünüz de niye dağıtıyorsunuz?' diye bağırmak isterdim ama onlar da haklıydı milletin ödü kopmuştu.

'Sonik tornavidayla kapıyı kilitledim.'

Kafamı çevirdim ve suratına baktım

'Tornavidayla mı?'

Şuna bakın tornavidayla kapı da kilitleniyormuş. Daha neler!

'Boşver. Arka kapı var mı ?'

'Evet.'

'Güzel. Herkesi dışarıya çıkar.'

'Peki sen?'

'Ben hallederim.'

Erkeklerdeki bu her şeyi halletme şeyini anlamıyordum. Nasıl her şeyi halledebilirlerdi ki ? Erkeklerde biz de olmayan Superman güçleri mi vardı ? Yine iç sesim durmak bilmeden soru soruyordu.

Dediğini yaptım. Zaten başka yapacak bir şeyim yoktu? Elime pasta bıçağını alıp 'Sürtükler hepinizi pasta bıçağıyla doğrayacağım!' diye bağırıp kendimi üstlerine atamazdım ya.

İçeride ne yapıyor diye düşünerekten tekrar içeriye girdim. Beklediğim Superman tarzı şeyler yoktu. Kapının önüne masa sandalye koymuştu. Yeşil uzaylılar camları kırmaya çalışıyordu.

Yanına gittim. Elini tuttum. Bana tuhaf bir şekilde baktı.Ben de kahverengi iri gözlerinin içine baktım. Gözlerinin içinde düşüncelere dalıp gittim. Birden silkindim.

'Birazdan içeri girecekler. Dışarı çıkmamız lazım.'

İtiraz etmedi. Birlikte arka kapıdan çıktık. İçeriye girmişlerdi. Sesleri yakından geliyordu. Şimdide arka kapıyı zorluyorlardı. Sonik denen şeyi çıkardı ve kapıyı kilitledi.

'Bu kapıyı da kıracaklar. Güvenli bir yere gitmemiz gerek.'

Yarısı havaya dikik olan saçlarını karıştırdı. Sanki bu onun düşünürken yaptığı bir hareketti.

'Çok haklısın.'

Elimi tutmaya devam ederek koşmaya başladı. Ben de peşinden koşuyordum. Kiloca benden ağırdı. Fizik kurallarına göre de onun gittiği yöne doğru koşmam gerekiyordu.

'Nereye gidiyoruz?'

'Güvenli bir yere.'

İlerideki mavi şeyi birden hatırlıyordum. Tabi ya tabi. Onu dün gece caddede görmüştüm şimdiyse çocuk parkının içindeydi. Kafam iyice allak bullak oldu.

O kadar kafam karıştı ki içinde beyin vs yerine un su falan olsaydı güzel bir çorba içebilirdiniz.

Gittikçe mavi kutunun yanına yaklaştık.

Ne?!

Mavi şey bir polis kulübesiymiş! Hem de şu ellili altmışlı yıllarda sıkça kullanılandan!

Kapının önüne geldiğimizde cebinden anahtarını çıkardı. Onun kapıyı açmasını beklerken arkamı döndüm. Yeşil şeyler geliyordu. Önüme döndüğümde aralık bir kapıyla karşılaştım.İçeriye girmeli miydim?Girseydim ikimiz buraya nasıl sığacaktık?

Sığsaydık bile yeşil şeyler gelene kadar oksijensizlikten ölmüş olurduk!

Okuduğunuz için teşekkürler. Yeni bölüm isteğe göre gelecektir.

-BekleyenKiz17.

Linda'nın Hikayesi [Doctor Who]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin