B-10 "BÜYÜ"

186 22 6
                                    

'Tardis'i nasıl kullandın?' Doktor'un suratındaki şaşkınlık beni mutlu etmişti.

'Kullanma kılavuzunu okudum.' Daha fazla şaşırdığını gözlerinin irileşmesinden çıkarabiliyordum.

'Yalan söyleme. Onu bir süpernovaya fırlattım.'

'Yalan söylemiyorum espri yapıyorum sadece dedeciğim.' Gözlerini hüzün kaplamıştı.Sessizliği beni ürkütmüştü ve endişelendirmişti.

'Yanlış bir şey mi söyledim?'

'Yine bana birini hatırlattın.'

'Merak ediyorum kimleri hatırlatıyorum ben sana?'

'Önceden torunum vardı.' Tardis'in zeminini inceliyordum. Bir şey söyleyesim gelmiyordu. Biraz daha sessiz kaldı ortam.

'Doktor , uzay köpekleri bizim dünyamızdaki köpekler benziyorlarsa iyi koku alabilirler demektir. Köpeklerin olduğu yeri bulup oraya Tardis ile gidersek ve Tardis'in içini bakırlarla doldurursak onları içeri çekebiliriz. Sonra da onları gezegenine geri götürürüz.'

'Denenebilinicek bir fikir Wallace.'

Köpeklerin yerini tespit ettikten sonra Tardisle oraya iniş yaptık. Her an fark edilme olasılığımız vardı. Ekrandan baktığımızda yaklaşık 20 uzay köpeği görülüyordu. Hızla koşup kapıyı açtım. Burnumdaki koku almaçları yoğun bakır kokusundan isyan ediyordu. Biraz sonra içeriye köpeklerin yarısı girdi. Ayakkabıların çıkardığı tok sesi duydum. Donnovan ve adamları olmalıydı gelenler. Sekiz tane köpek kalmıştı dışarıda. Yaklaşık otuz saniye sonra Donnovan ve yanında bir kaç uzaylı Tardis'in yanına gelmişlerdi. Donnovan elini şıklattı. Uzaylılar yanımda duran üç köpeğe doğru geldiler. Uzay köpekleri baya büyüktü. Tardis'in kapısının içinden zor geçiyorlardı. Hemen önümde duranı içeriye doğru ittim. Adamlar birini tutup biraz çektiler. Onların istediğini almalarına izin vermemeliydim. Köpeği tutan bir adamın karın boşluğuna tekme attım. Sonra öbürüne dirseğimi geçirdim.Doktor öbür köpeği çoktan içeri sokmuştu. Son köpeğe baktığımda tekrar çekiştiriyorlardı. Bu sefer yanlarına iki kişi daha katılmıştı. Doktor'a baktım. Köpekleri idare etmeye çalışıyordu. Ne yapacaksam kendim yapmalıydım. Bir kaç adım sürüklemişlerdi.

'Durun.' Donnovan'ın bakışları bir anda üstümde toplanmıştı. Adamlar çekmeyi bıraktılar.

'Nedenmiş küçük kız?' Donnovan dudaklarını diliyle yaladı. Ondan daha fazla tiksinmeye başladım. Onlarda canlı onların da yaşamaya hakkı var deseydim bile beni dinlemeyeceklerdi. Güzel bir nedene ihtiyacım vardı.

'Çünkü...çünkü ben Linda Wallace'im ve yanımda Gallifreyli bir rüya lordu var. Ben bebekken annem ve babam bir yangında öldü. Yetimhanelerde büyüdüm. Geceleri şimşekler çakarken yanımda hiç kimse yoktu. O gecelerde nasıl korkumun üstüne gittiysem bugün de aynısını yapabilirim. Seni arkamda gördüğün zamanda ve mekanda yolculuk yapan makineyle o yangın gününe götürüp bırakabilirim. İnan bana bunu yaparım sen bu masum canlılara zarar verirsen. Hem de gözünün yaşına bakmadan.' Donnovan benden bu kadarını beklemiyordu. Belki de benim lüks yerlerde sıcacık evlerde yaşadığımı düşünüyordu. Ensemde bir sıcaklık hissettim. Nefesti bu.

'Linda, Tardis'in koruma alanını açtım. Köpeği al ve gel.' Kafamı anladım anlamında hareket ettirdim.

'Donnovan. Şimdi adamları al ve git. Bir daha da canlıları kendi pis işlerine alet etme.' Yanıma doğru yaklaştı. Yakamı tutmaya çalıştı.

'Ne oldu Donny? Bir bariyere mi tosladın?' Konuşmamın sonuna bir kahkaha ekledim. Donny patlayacak bir bomba gibi görünüyordu. Son köpeği tüm gücümle çekip içeriye ittim. Ardından Doktor yanıma geldi. Kulağıma 'Yemimiz azalıyor. Gitme vakti.' diye fısıldadı. Önüme doğru birkaç adım attı.

'Linda'nın gazabından korkmalısın. Bu binanın farklı yerlerine ve seninle ilgili her yere görünmez ve hissedilemez kutucuklar yerleştirdim. Emin ol bir yangında can çekişerek ölmek istemezsin.' Doktor'un ses tonu etkileyiciydi. Benim bile kendime güvenim gelmişti. Tardis'e doğru ilerledik. Tardis'in kapısı kapanmadan Donny'nin 'Çok güzel saçlara sahip olabilirdin , Wallace.' şeklinde bağırışını duymuştum. Şu durumda en son düşüneceğim şey saçlarım olurdu.

Metalik gri renkteki Itinera gezegeni büyüleyiciydi. Tardis'in kapısının eşiğinde bacaklarımı uzaya bırakmış oturuyordum. Elimde de mis kokulu güllü keklerimden vardı. Doktor yanıma oturdu. Kese kağıdından bir tane kek uzattım. Oyuncağına ulaşmış bir çocuk gibi gülümsedi. Teşekkür etti.

'Doktor. Seni anlamıyorum. Bazen bir dede gibi bazen bir çocuk gibi davranıyorsun.'

'Aslında kendisi dede içi çocuk olan bir genç gibi gözüküyorum.' Kendisini övmeye bayılıyordu. Hak ediyordu muhtelem iltifatları övgüleri. Kekinden kocaman bir ısırık aldı.

'Doktor senin adın... gerçekten ne?'

'Bilmek istemezsin. Bu büyük bir yük.'

'Kaldırabilirim.'

'Bir genç kızın hayatının mahvolmasını istemiyorum.'

'Sen bana söylemek istemiyorsun ama ben bunu elbet bir gün öğreneceğim.'

'Denediler. Senden önceki dostlarım. Çoğu şuanda yaşamıyor bile.'

'Biliyor musun benimde bir adım daha var. Sen söylemeden bu adı öğrenemeyeceksin Doktor sana yemin ederim ki.'

'Öyle olsun.' Ayağa kalktı ve gitti. Kokulu kekimden bir ısırık daha aldım.

Geldiğinde ayağa kalkmamı istedi. İsteğini geri çevirmedim.

'Sana bugünkü davranışlarından dolayı bir hediye vermek istedim.' Acaba hediye neydi? Bana sadece Mariah hediye alırdı. Arkasında tuttuğu elini önüne getirdiğinde elinde bir ayna olduğunu gördüm. Ayna yuvarlaklarla çevrili ve sadeydi.

'Ayna için teşekkürler.'

'Hediye bu değil Wallace. Sadece aynaya bak.'

Aynaya baktığımda siyah uzun dalgalı saçlarımı fark ettim.

'Nasıl yaptın? Seni büyücü.'

'Büyü değil de sonik mucizesi diyelim.'

Zıplayıp boynuna sıkıca sarıldım. Bu aldığım en güzel hediyeydi.

Okuduğunuz için teşekkürler. Esas konum bundan sonra başlayacak. Yeni maceralara hazır olun! Oy ve yorum eksik etmeyin ;)

Linda'nın Hikayesi [Doctor Who]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin