Selam! Nasılsınız? Bu bölümde bir zaman atlaması var. Bakalım. Sever misiniz? Bölüm şarkısı Who's Gonna Find Me? The Coral
Önceki bölüm neler oldu?
* Labirent ‘in girişine geliyoruz. 'Eee? Açsana kapıyı!' diyor Efecan hızla. Başımı sallıyorum. Derin bir nefes alıyorum ve enerjinin birikmesini bekliyorum. Sonra ise havadan elime gelen su damlacıklarını kapıya doğru yönlendiriyorum! Ay resmen Korra oldum! Paslı ve eski kapı yavaşça açılıyor. 'Bunu nasıl yapabildin?' diyor Can çok yüzünden çok olay okunabilinen bir şaşkınlıkla. 'Bugün gün dönümü. Böyle özel bir gücüm var.
* Tam odadan çıkmak üzereyken Merve'nin çığlığını duyuyorum. Hemen dışarı fırlıyorum ama kimse yok. Sadece bir kâğıt parçası var. 'Esther kurtulabilir mi? Yoksa en sonunda bileşim elden mi gidiyor...' gücüm var.'
* 'Bir daha soruyorum Ring! Bileşim hangi odada.' diye bağırıyor Arog bağırarak. Susuyorum. Ellerini hareket ettirip özel bir ateş yöntemi ile yine bana vuruyor. Dişlerimi sıkıyorum. Dayanmam lazım. Çünkü dayanamazsam dünya yok olacak.
* Teyzemlerin hala deli zengin olduğunu biliyorum. 'Özür dilerim Merve sana yalan söylediğim için.'
* 'She's got a reson to roam with the stars’
*. ‘Arog bir süre gelmez. O süre boyunca şişe bizim dünyamızda kalmalı. Arog oraya gelemez.’ Diyorum çatallaşmış sesimle. Herkes bana endişe ile bakıyor. Yavaşça başımı sallıyorum ve uyumadan önce fısıldıyorum ‘Henüz kurtulmadık!’
İki Yıl Sonra
‘Ya Merve söz bu son! Hadi bak bakalım oldu mu?’ deyip kabine giriyor Deniz. Ben ise bir of çekiyorum ve gözlerimi deviriyorum. Bir süre daha bekleyince kapı açılıyor. Gördüğüm elbise ise çok tatlı bir elbise. Tam Denizlik. Diz üstü krem rengi bir elbise. Tül gibi bir kumaşı var ve kalın askılı. ‘Kanka, bu kesinlikle olmuş. Tam Senlik!’ diyorum hayranlıkla. ‘Bence de oldu bu! Hadi sıra sende.’ Diyor ve beni itekliyor. ‘Eee nerden almayı planlıyorsun?’ diyor sonra da. ‘Ben ilk Pull And Bear’a sonra da Forever New’e bakmayı planlıyorum. Senin balo için olan elbisene de bakarız.’ Diyorum. Deniz de keyifle başını sallıyor.
Pull And Bear’a girince hemen gözüme iki elbise kestiriyorum. Bir tanesi maviden pembeye doğru geçişleri olan dizimin hemen altında askılı bir elbise. Sırtında hafif bir dekolte var ve ince bir kumaştan yapılmış. ‘Ya güzel ama hafif bol. Hani ne biliyim böyle modeli seni kilolu gösterdi.’ Diyor Deniz uzman edasıyla. Aynada kendimi inceleyince haklı olduğu kanısına varıyorum. Elbise gerçekten beni iki beden büyük göstermişti. İkinci giydiğim elbise ise çiçekliydi. Kalın askılıydı ve sırtı dört pencere gibi açıktı. Dizimin üstündeydi ve vücudumu tam sarıyordu. ‘Bu oldu! Bu kesinlikle oldu. Mezuniyette bunu giy!’ diye bağırıyor Deniz bana. ‘Tamam, o zaman alıyoruz.’ Diyorum gülümseyerek. Kasaya gidip elbiseyi alıyoruz. Sonra ise Forever New’e geçiyoruz. Elime bu sefer üç elbise alıyorum. ‘Bu çok uzun, düşersin. Rengi de sana uymadı. Diğerinin dene.’ Elbiseyi çıkarıp diğerinin giyiyorum. ‘I- ıh. Bu da değil. Kesimi sana uygun değil.’ Diyor ve beni kabine postalıyor. En son elbiseyi giyiyorum. ‘Hii. Bu olmuş. Çok güzel olmuş sana. Kuyruğu falan da çok güzel oldu.’ Diyor beni eliyle çevirerek. Şimdi elbise söyle arkadaşlar. Siyah bir elbise. Kuyruğu var. Ama böyle tülden olduğu için hafif böyle yırtık gibi. Sırtı hafiften açık ve straplez. Deniz ise tek bir elbise alıyor ve hemen deniyor. Bu kız bu kadar kararlı ve üstüne ne olacağını bilen bir kız. Ben neden böyle değilim? Şaka şaka. İlk defa böyle hemen karar veriyor. Giydiği elbise ise çok ama çok güzel. Çiçekli bir elbise. Hafif tül gibi o da ama değil. Çok ince bir kumaşı var ve kalın askılı. ‘Tamam, bu güzel’ diyor Deniz yorumumu beklemeden. ‘Hı. Güzel olmuş Hadi alalım. Ayakkabın senin de hazır değil mi?’ diyorum soluk bir sesle. ‘Haa. Aynen aldım ayakkabımı. Bugün okuldan cübbe ve kep almak zorundayız ama.’ Diyor Deniz neşeli bir ses tonu ile. ‘Yaa. Bence kep almayalım asa alalım. Sonra al sana çakma Granger ailesi.’ Diyorum gülerek. ‘Ha- Ha. Çok komik. Hadi alalım elbiseleri. Andaçlar falan var.’ Diyor yine aynı ses tonu ile. Başımı sallıyorum. Elbiseleri alıyoruz. Sonra ise hemen telefonumdan emektar kuzenim Efecan’ı arıyorum. ‘Efeeeeee!’ diye bağırıyorum telefona. Mağazadaki yirmi üç kişi de bana dik dik bakıyor. ‘Kulak zarımı öldürdün kuzen. Ne var? Allah aşkına söyle ne var?’ diyor o da bağırarak. ‘That’s OK üniversiteli. Buraya gelip bizi al diyecektim.’ Diyorum gülerek. ‘Tamam geliyorum. Hala… Daysanız.’ Diyor endişe ile. Bilirim üşengeçliğini onun. ‘Hı. Hala oradayız. Hadi gel al bizi.’ ‘Ok.’.
Okula gidince hemen formaların satıldığı mağaza tarzı yere giriyoruz. Oradan bize özel dikilmiş cübbelerimizi alıyoruz. ‘Yarın saat ikide prova var unutmayın. Cuma günü saat yedide de hazırlanmış olarak gelmeniz gerekiyor.’ Diyor İrem hoca. ‘Tamam hocam. Andaçları nereden alıyoruz?’ diyorum kepleri de giysi poşetine koyarken. ‘Fotokopiden alın.’ Diyor. Başımızı sallayıp çıkıyoruz. Lisemde son günlerim bunlar. Ne kadar heyecanlı(!). ‘Of daha yarın sınav var. Kızım ben çok heyecanlıyım.’ Diyor Deniz. Allala sanki iz değiliz. Korkuyoruz biz de. Hele şu biyoloji kısmı. Annemi dinleyip fen seçen kafamı koparsınlar. Lütfen!
‘Biliyorsun. Melisa bu işi çok istiyordu. Merve’ye yalan söylememiz çok kötü ama kızın sinirlenince nasıl olduğunu biliyorsun.’ Diyor annem benim orada olduğumu bilmeden. Onun böyle demesi ile odaya giriyorum. Nasıl yaptı ya! Nasıl? ‘Kızım. Lütfen açıklam--.’ Diyen annemin lafını kesiyorum. ‘Nasıl ya? Neden yaptın? Bu kadar mı önemli o kız! O mu senin kızın anne?’ diye bağırıyorum şok olmuş halde. ‘Kızım bak Meli-‘ diyor. Yine kesiyorum sözünü. ‘Anne konuşma. İki yıldır nasıl kendimi yiyorum ben bilmiyor musun? Sırf o salak kız yüzünden yapmayı en çok sevdiğim şeyden mahrum ettin anne beni! O yüzden sakın konuşma!’ diyorum ve çantamı elime alıp çıkıyorum. Tam dışarı çıkarken Efecan’ı görüyorum. ‘Merve ne oldu?’ diyor şaşkınlıkla. ‘Sen de biliyor muydun? Sen de bana yalan söyledin mi?’ diye bağırıyorum. Anlamış olacak ki başını yere eğiyor. ‘Özür dilerim kuz-.’ Derken bugünkü alışkanlığım olan şekilde sözünü kesiyorum. ‘Sakın bana kuzen deme. Neler yaşadığımı ve işimi ne kadar sevdiğimi en çok sen biliyordun!’ dedim ve önünden geçerek yürümeye başladım. Telefonumu elime alıp Can’a mesaj atıyorum. ‘Can bizim oradaki sahile ge. Konuşmak istiyorum.’ Diyorum.
Tam yürürken önüme bir araba çıkıyor. ‘Dikkat etsene be!’ diyor adam başını camdan çıkararak. ‘Farkındaysan burası yaya geçidi. Burada ben geçerken senin durman lazım.’ Diye bağırıyorum ben de. ’Allah’ım ya. Bu yaşta bana mı öğreteceksin.’ Diyor. İçimdeki sinirle arabanın üstüne çıkıp tepinmeye başlıyorum. ‘Ne yapacağımı bana söyleme.’ Diyorum hala tepinirken. ‘Manyak mısın kızım?’ diyor. Tam o sırada Can geliyor. ‘Merve iyi misin?’ diyor tek kaşını kaldırarak. ‘Hayır değilim Can.’ ‘Merve neyin var söyler misin?’ diyor beni arabanın üstünden indirirken. ‘Çok mu umurunda?’ ‘Evet!’ ‘Ama benim değil! Anladın mı? Zaten varsa yoksa Melisa!’ diye patlıyorum ona. ‘O kim be?’ diyor aniden durarak. ‘Bak annemler bana yalan söyledi. Şirkete dava açtılar. Tüm varlığımız diğer tarafa geçti dediler. Bu yüzden iki yıldır eski hayatımı yaşayamadım. Diğer şirketin bir kızı var. Böyle hasta değil ama hasta gibi. İşte o benim işime göz koymuştu. Çevirmenlik. Annemleri ikna etmişler. Şu an o çevirmen. Ve bunu bilmeyen tek kişi benim.’ Diyorum sakince. Can aninde yumuşamama şaşırıyor. Beni kendine çekiyor. O anda olan oluyor. Hüngür hüngür ağlamaya başlıyorum. Beni bir banka çekiyor. Orada oturmaya başlıyoruz. ‘Tamam bak belki sebepleri vardır. Konuş onlarla.’ Diyor beni kendine daha çok çekerken. ‘Bilmiyorum Can. Eve gitmek falan da istemiyorum ben. Görmesinler beni bir süre.’ Diyorum yerimde doğrularak. ‘Bak Deniz ile yakınsın zaten bizde kalırsın. Sınava falan çalışırsınız.’ Diyor saçımı okşayarak. Başımı sallayıp yutkunuyorum. ‘O zaman Merve Hanım biraz morale ne dersiniz?’ diyor bir anda canlanarak. ‘Eve gidip Harry Potter izleyip, Nutella yiyip dağınık topuz yapıp pijama giymekse bahsettiğin ben varım.’ Diyorum burnumu çekerek. ‘Hayır. Gerçekten moral kazanmak için. Her Harry Potter izlediğinde hökürerek ağlıyorsun. Seni gezdirmekten bahsediyorum. Sonra da Migros’tan karamelli çay ile İkea’dan Pepperkakor (zencefilli kurabiye) alırız.’ Diyor bana bakarak. ‘Onların favorim olduğunu nereden biliyorsun?’ diyorum kaşımı kaldırmaya çalışarak. ‘Hım. Bi bakalım. Her saniye karamelli bir şey yiyorsun. Dondurma, çikolata ve kurabiye. Aynı zamanda Deniz’den karamelli çayın kokusunu biliyorum. Efecan’ın odasında otururken hep kokusu geliyor. Bir de dolabındaki kurabiye stokunu gördüm.’ Diyor. ‘Güzel o zaman gezme vakti.’ Diyorum ben de aniden neşelenerek. ‘Bu arada Efecan’ın adını ağzına alma! Aynı şey annem ve babam (Burada gözlerimi deviriyorum) için de geçerli .’ diyorum. Sonra ise Can beni arabaya itekliyor. Sanırım bu olay moral açısından iyi olacak!