Bölüm 8- Bizim Şarkımız

21 0 0
                                    

 

                ‘Hemen diğerlerini aramalıyız Can!’ diyorum arabanın içinde. ‘Merve sen Efecan’ı görmek istiyor musun cidden?’ diyor şaşkınlıkla. ‘Cidden mi? Yani tüm bu olaylarda çocuk gibi küs mü kalayım çocuğa?’ diyorum ona dönerek. Sonra telefonumu elime alıp Efecan’ı arıyorum. ‘Efendim kuzen?’ diyor şaşkınlıkla. ‘Efecan hemen Taksim’deki buluştuğumuz yere gel! Deniz’i de al!’ deyip telefonu kapatıyorum. ‘Evet, neresiymiş o park?’ diyor merakla. ‘Of! Taksim’e git oradan tarif ederim.’ Diyorum. Başını sallıyor. Bilmiyorum bizi neler bekliyor…

                ‘Tamam. Bak sağa dön, hah şimdi düz git. Güzel! Aynen burası!’ diyorum bizim mekânın önüne geldiğimizde. ‘Burası mı?’ diyor eski fabrikanın önünde durunca. ‘Aynen burası.’ Diyorum. Arabadan inip fabrikanın kapısını açmaya çalışıyorum. Bir süre sonra kapı yavaşça açılıyor. Sağdaki merdivenlerden çıkıyoruz. Sonra yeşil kapılı odaya giriyoruz. ‘Ne bir dakika o kapı çok tanıdık.’ Diyor Can şaşkınlıkla. ‘Buraya daha önce gelmedin?’ diyorum sorarcasına. ‘Bu labirentte seni bulduğum odanın kapısı ile aynı!’ diyor yüksek sesle. ‘Olabilir. Eğer kaybolan kişi ile bağın varsa onu kurtaracağın kapı onun en bağlı olduğu yerin kapısıdır.’ Diyorum tırnaklarımla oynarken. ‘Yani şimdi biri beni kurtarmaya gelse Maia Bahçesinin yeşil çim kapısını mı görecek?’ diyor yorgun bir sesle. ‘Ciddi olamazsın! Maia bahçesi ne alaka?’ diyorum ben de. ‘Ah! Şey ya şu hani. Ya çocukluğum oradaki minik evlerin birinde geçti. Hep o bahçeye giderdim ve orada bir kız görmüştüm. İşte o kız hiç aklımdan çıkmadı sonra. O yüzden.’ Dedi gülümseyerek. Zoraki bir şekilde güldüm ben de. Beni sevmiyordu. Boşuna ümitlenmiştim. Tamam, kabul onu seviyorum!

Efecan’ın Anlatımı

                Mekânda Can ve Merve uzun bir sohbete dalmışlardı. Merve hüzünlüydü. Nedeni belli zaten! Onu süzmeye başladım yavaşça. Güzeldi. Uzun kahverengi saçları ve yeşil gözleri vardı. ‘Biz geldik!’ diye bağırdım yeşil kapının kenarından bizim muhabbet kuşlarına bakarken. ‘Hoş geldiniz kardeşim!’ diye bağırdı Can. Merve ise sustu. ‘Hoş geldin Deniz!’ dedi. Tamam, şuan bir ilkokul çocuğu gibi davranıyordu ama ne olursa olsun onu haklı buluyordum. Ondan saklamamam gerekirdi ama saklamıştım ve şuan iğrenç bir durumdaydı.

Can’ın Ağzından

                Tüm olanlar yaşanırken sadece Merve’nin gözlerine bakıyordum. O sırada aklıma izlediği diziden bir replik geldi. Oturdu beynime. ‘Bir kez olsun aynı şeyleri hissetmeyi başarabilen iki insan birbirini her zaman anlar derler. Ne olursa olsun ne yaşanırsa yaşansın o iki insan aralarında geçenleri unutmaz. Her seferinde, her göz göze geldiklerinde her yan yana geldiklerinde her nefes alıp verişlerinde anlar birbirini. Kalpleri atmaya devam ettikçe tabi. (Güneşi Beklerken)’ . Merve’nin hissettiği her duygudan ayrı aslında. Onunkisi yalanla ilgili değil biliyorum. Melisa’ya duyduğu nefret de değil. Bu sevdiği şeyin elinden alınması ile ilgili. Balonu elinden alınmış bir çocuk gibi hissediyor. ‘Ne oldu? Yani neden çağırdınız bizi telefonla?’ diyor Deniz endişe ile. Onun bu tavrı üzerine Merve hemen gözlerini deviriyor. Ne abuk sabuk bir durumdayız biz! ‘Of Deniz! Çığırtkan mı gönderseydik?’ diyor ardından. ‘Bir gün potterhead olman bizi öldürecek bunu biliyorsun!’ diyor Deniz. Sonra yeniden konuşmaya başlıyor. ‘Değil mi?’ diyor kaşlarını kaldırarak. ‘Ne güzel onur içinde ölürsünüz. Efecan onur içinde ölünecekse sen ölme ama tamam mı kuzen?’  diyor Merve de. ‘Kuzen mi?’ diyor Efecan kocaman bir sırıtmayla. ‘Ya- Yani şey işte Efecan!’ diyor Merve. İçinden kendine saydırdığını anlamak için ise hiçbir şey yapmanıza gerek yok! ‘Ne olduğunu söylemeyi planlıyor muyuz M?’ diye soruyorum Merve’ye. ‘M? Of her neyse. Arog buraya gelmiş.’ Diyor yere bakarak. ‘Nasıl yani?’ derken Deniz ‘Bileşim!’ diye fırlıyor yerinden Efecan. ‘Of saçmalama bileşimi asla bulunamayacak bir yere koydum. Bir yıl falan oyalar bizi.’ Diyor ellerine bakarak. ‘Hah! Güzel de bileşimi ne yapmayı planlıyorsun?’ diyorum merakla. ‘Yok etmek için gerekli olan büyüyü ancak gün dönümünde yapabiliriz. Yani 21 Ağustos.’ Diyor bu sefer de. ‘Güzel o zaman en yakın zamanda Ream’e gitmemiz lazım.’ Diyor Deniz heyecanla. ‘İşte burada yanılıyorsun çünkü Ream’de büyü yapılamıyor. Moonlight Falls’a gitmemiz lazım.’ Diyor Merve. ‘Moonlight Falls Sims 3’de bir kasaba değil mi?’ diyorum merakla. ‘Aynen öyle o kasabada büyü yapılıyor. Supernatural ile gelen kasaba. O kasabanın tıpatıp aynısı orada iksir yapmayı öğrenmemiz lazım. Sonra ise birimiz Ream’e bir daha gidemeyecek. Çünkü iksir birinin üstüne dökülmesi gerekiyor. Falan filan. Bence bana dökeriz. Yani daha kolay olur hepiniz açısından.’ Diyor Merve. ‘Hayır! Hhayatta olmaz. O dünya senin hayali dünyan. Ben yaparım. Yani beni engelleyin. Böyle daha iyi olur.’ Diyorum hızla. ‘Olmaz!’ diye bağırıyor Merve de.  ‘Ciddi olamazsınız. Şimdi konuşulacak konu bu mu?’ diye aramıza giriyor. ‘Deniz haklı sonra konuşursunuz.’ Diyor Efecan da. ‘Haklısınız. Tamam, hadi Moonlight Falls’a gitmemiz lazım.’ Diyor Merve. Başımızı senkronize olmuş bir halde sallıyoruz.

                ‘Eee nasıl gidiliyor bu kasabaya?’ diyorum merakla. ‘Ankara’da bir geçit var. Oradan.’ Diyor Merve. Elimi radyoya götürüyorum. Çalan şarkı ile Merve gözlerini kapatıyor. Nothing seems right Expect for the music at night A change in the season It comes like a thorn in my side Lost in a maze, lost in a maze. (Music at night.) ‘Güzel şarkı!’ diyor Deniz gülümseyerek. ‘Evet öyledir. Merve’den sor bu adamları.’ Diyorum ben de gülümseyerek. Merve ise çoktan rüyalar âlemine girmiş Deep in a dream… But nothing seems right expect for the music at night.  

                İki saat gittikten sonra mola için bir yerde duruyoruz. Daha doğrusu gece kalmak için. Araba ile Ankara’ya gidiyoruz. Hem de iki lise ve iki üniversite öğrencisi olarak! Ne kadar saçma… ‘Merve! Uyan güzellik! Hadi uyan!’ diye dürtüyorum. ‘EXPECTO PATRONUM!’ diye bağırırak uyanıyor Merve. ‘Harry Potter aleminde değiliz Merve. Gerçek dünydayız.’ Diyorum sırıtarak. ‘Rüya mı gördün?’ diye ekliyorum sonra. ‘Hayır!’ diyor bir bakış atıyorum. ‘Belki?’ diyor sorarcasına. Tek kaşımı kaldırıyorum. Evet Merve tek kaşını kaldıramadığı için en büyük ikna yöntemim bu. ‘Of! Tamam evet. Hogwarts’Da ruh emiciler benimle dans ediyordu.’ Deyince kahkahalarla gülmeye başlıyorum. ‘Hadi kalk minik.’ Diyorum sonra. Otele giderken duyduğum şarkı sözü beni gülümsetiyor. ‘She’s got a reason to roam with the stars.’ . Sanırım bu şarkı bizim şarkımız. Sanırım…

İki HayatHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin