‘Deniz biz aynı odada kalalım değil mi?’ diyorum Deniz’e bakarak. ‘Yoo. Bence sen Efecan ile kal. Ben kuzenimle kalırım.’ Diyor Deniz tüm gıcıklığını konuşturarak. ‘Deniz Efecan ile aramız iyi değil. Bu yüzden onunla aynı odada kalmayı istemiyorum!’ diyorum sinirle. ‘E ne yapmayı planlıyorsun? Can’la mı kalacaksın?’ diyor tek kaşını kaldırarak. ‘Hii! Hain! Sen Efecan ile aynı odada kalmam için uğraşıyorsun! Sen Can ile aynı odada kalmayı istemezsin ki!’ diye bağırıyorum sinirle. Deniz yavaşça ellerini kaldırıyor. ‘Olabilir.’ Diyor. ‘Yaa tamam biz birlikte kalırız.’ Diyor sonra da. Resepsiyona giriyorum. Resepsiyonda. Yeşil gözlü ve sarı-kahve saçlı bir adam var. Ben yanına gidince gülümsüyor. ‘Merhaba ne için geldiniz?’ diyor aynı gülümseme ile. Gözlerimi deviriyorum. Halay başı olmak için gelmediğime göre derken içim dışım ‘Oda alacaktım. İki tane.’ Diyor. ‘Odalar kaç kişilik olsun?’ diyor hala ağzı kulaklarında. Kesin bu adamda bir sorun var. Finans bank reklamındaki Yılmaz Erdoğan’ın ‘Gel bakalım Finansçı!’ dediği adam gibi sırıtıyor. Korkmadım değil! ‘İki kişilik olsun ikisi de. Yalnız yataklar tek kişilik olsun.’ Diyorum. Adam bilgisayarda bir şeylere bakıyor sonra da ‘Sadece dört kişilik oda kalmış efendim.’ Diyor nazik bir tavırla. Acaba ben dıştan mı düşündüm? Çünkü gülümsemesi falan da düştü. Yok, kesin yanlış bir iş yaptım ben! ‘Tamam, o zaman onu alalım.’ Diyorum bu sefer ben sırıtarak. Of ya yanaklarım ağrıdı. Adam korku ile başını sallıyor ve… Gidiyor. GİTME DÜNYAM DÖNSÜN!
‘Hiiii! Deniz!’ diye fırlıyorum merdivende. Ben böyle bağırınca herkes duruyor ve dördümüz üst üste düşüyoruz. Şansa bak ki Deniz ve Efecan varken Can’ın üstünde çıkıyorum ve bilin bakalım ne oluyor? Doğru bildiniz! Kıpkırmızı oluyorum. ‘Ihm- Şey yani pa- pardon!’ diyorum kekeleyerek. Lanet olsun! ‘Ya- Yani şe-şey ya so- sorun değil.’ Diyor o da aynı tavırda. O da kekeleyince özgüven artışı yaşıyorum. Ne harika! Şey… Değil mi? ‘Evet neymiş bu çok önemli şey? Hem de bizi düşürecek kadar önemli şey?’ diyor Deniz sitemle. ‘Yarın prova var!’ diyorum şok olmuş bir tavırla. ‘Hii evet haklısın!’ diyor Deniz de heyecanla. ‘Dünya kurtarmaya çalışırken aklına bu mu geliyor? Cidden mi?’ diyor Efecan sinirle. ‘Pardon ama bir defa liseden mezun oluyoruz!’ diyorum ben de aynı sinirle. ‘Mezuniyetten sonraya mı erteliyoruz yani?’ diyor Can tek kaşını kaldırarak. Deniz’e bakıyorum. Başını sallıyor. Ben de çaresiz başımı sallıyorum. ‘Güzel o zaman odayı iade edelim.’ Diyor Can. ‘Ve zaten gün dönümüne baya var.’ Diyor Efecan da. Çocuk bir anda bizim tarafa geçti! Garip!
Arabaya yerleşiyoruz. Ream’de olan oturuş tarzımız ile aynı oturuyoruz. Deniz ve ben arkada, Efecan ve Can önde. Ne uzun benim kuzenimin (!) ismi. Bir saat kadar yolda hiç konuşmadan duruyoruz. Benim elim radyoya gidiyor. Çalan şarkı ise Wonderwall. Şarkıyı mırıldanıyorum. En son sözde ise fark etmeden bağırıyorum. Hatta dördümüz aynı anda bağırıyoruz. And After All You’re My Wonderwall. Şarkı bittiğinde ise bizim eve gelmiş bulunuyoruz. ‘Oh! Hayır, ben o eve adımımı atmıyorum.’ Diyorum sinirle. Herkes senkronize olmuş bir şekilde bu sefer gözlerini deviriyor. ‘Tamam, ama cübbeler ve elbiseleri alıp geliyorum!’ diyorum ve eve giriyorum. Annem kapıyı açıyor. ‘Kızım! Çok özledi—‘ . Annemin lafını kesiyorum. ‘Elbiseleri ve cübbeleri alıp gidiyorum.’ Diyorum. Arkamdan bakıp kalıyor. Ben de odamdan gerekli eşyalarımı- İki tişört, bir kot şort, bir pembe şort, pijama, bir paket karamelli çay ve bilgisayarım- ve elbiselerle cübbeleri alıp evden çıkıyorum. Beni dev gibi bir çanta ile gören Deniz ve Can bana şaşkınlıkla bakıyor. ‘Kanka bize taşınmıyorsun. Biliyorsun değil mi?’ diyor Deniz şaşkınlıkla. ‘Hayır. Bunlar gerekliler. Kıyafetlerim, bilgisayarım ve karamelli çayım.’ Diyorum gülümseyerek. ‘Bizim evde karamelli çay ve giysi var.’ Diyor Can tek kaşını kaldırarak. ‘Of Can. Deniz ile tarzlarımız farklı. Aynı zamanda karamelli çay sayımım var.’ Diyorum bilmiş bir eda ile. ‘O nasıl oluyor?’ diyor Can. ‘Gün sayımı. Of anlamazsın ki sen. Karamelli çayım nereye ben oraya. Yani ben nereye karamelli çayım oraya.’ Diyorum Alice In Wonderland’deki kedi gibi sırıtarak. ‘Atla arabaya!’ diyor Can. Arabaya biniyorum ben de. Yani binmeseydim olmazdı. Değil mi?