Bölüm 7- Hazır Mıyız? Hazırız!

20 0 0
                                    

Önceki bölüm neler oldu?

*‘            Yarın saat ikide prova var unutmayın. Cuma günü saat yedide de hazırlanmış olarak gelmeniz gerekiyor.’

*             Biliyorsun. Melisa bu işi çok istiyordu. Merve’ye yalan söylememiz çok kötü ama kızın sinirlenince nasıl olduğunu biliyorsun.’ Diyor annem benim orada olduğumu bilmeden. Onun böyle demesi ile odaya giriyorum. Nasıl yaptı ya! Nasıl? ‘Kızım. Lütfen açıklam--.’ Diyen annemin lafını kesiyorum. ‘Nasıl ya? Neden yaptın? Bu kadar mı önemli o kız! O mu senin kızın anne?’ diye bağırıyorum şok olmuş halde. ‘Kızım bak Meli-‘ diyor. Yine kesiyorum sözünü. ‘Anne konuşma. İki yıldır nasıl kendimi yiyorum ben bilmiyor musun? Sırf o salak kız yüzünden yapmayı en çok sevdiğim şeyden mahrum ettin anne beni! O yüzden sakın konuşma!’ diyorum ve çantamı elime alıp çıkıyorum. Tam dışarı çıkarken Efecan’ı görüyorum. ‘Merve ne oldu?’ diyor şaşkınlıkla. ‘Sen de biliyor muydun? Sen de bana yalan söyledin mi?’ diye bağırıyorum. Anlamış olacak ki başını yere eğiyor. ‘Özür dilerim kuz-.’ Derken bugünkü alışkanlığım olan şekilde sözünü kesiyorum. ‘Sakın bana kuzen deme. Neler yaşadığımı ve işimi ne kadar sevdiğimi en çok sen biliyordun!’

*             ‘Tamam, bak belki sebepleri vardır. Konuş onlarla.’ Diyor beni kendine daha çok çekerken. ‘Bilmiyorum Can. Eve gitmek falan da istemiyorum ben. Görmesinler beni bir süre.’ Diyorum yerimde doğrularak. ‘Bak Deniz ile yakınsın zaten bizde kalırsın. Sınava falan çalışırsınız.’ Diyor saçımı okşayarak.

7. Bölüm- Hazır Mıyız? Hazırız!

                ‘Gel bakalım burayı seversin sen!’ diyor Can gözlerimi daha da sıkarak. ‘Evet, ama daha fazla sıkarsan sürprizini göremeden kör olabilirim Can!’ diyorum sitemle. ‘Pardon!’ deyip elini gevşetiyor. ‘Vee geldik!’ deyip gözlerimi açıyor. Burası bir ‘Lunapark!’ diye bağırıyorum sevinçle. ‘Biliyorum biraz klişe ama aynı zamanda lunaparklara bayıldığını da biliyorum.’ Diyor. ‘Teşekkür ederim.’ Deyip ona sarılıyorum. ‘Tamam, gel bak şu patlayan balonları yapalım. Şuradaki mavili morlu lilalı ayıcığı al bana.’ Diyorum sonra da. ‘Ahaha gel bakalım atabilir miyim görelim prenses!’ diyor ve beni balonlara götürüyor. ’10 atışta mavi ve mor ayıcığı, sekiz atışta minik kuzuyu ve beş atışta da sakız paketini alırsınız.’ Diyor adam balonları ve dart oklarını bize gösterirken. Adamı durdurup konuşmaya başlıyorum. ‘Bir dakika bir dakika şimdi sakız paketinin içi boş mu dolu mu?’ diyorum büyük bir ciddiyetle. Sorumun üstüne Can dev gibi bir kahkaha patlatıyor. ‘Ne var?’ diyorum aynı ciddiyeti sürdürerek. ‘Merve cidden bu soruyu sormadın değil mi?’ demesi üzerine ben de bir kahkaha atıp başımı sağa sola sallıyorum. Biraz durulunca ‘Biliyordum bunu! Deli kız!’ diyor. ‘Tamam, bırak hadi. Atış yap!’ diyorum. ‘İstekleriniz bizim için bir emirdir prenses.’ Deyip hazır ola geçiyor. ‘Rahat! Şebek ya!’ diyorum ben de. İlk cümlemi büyük bir ciddiyetle söylerken ikinci cümlemi gülere k söylüyorum. ‘Lunaparkın havası iyi geldi bakıyorum.’ Diyor. Onun böyle demesiyle aklıma bugün yaşananlar geliyor. Can yüzümün düştüğünü görünce hemen yanıma geliyor. ‘Özür dilerim. İnan bana amacım seni üzmek değildi.’ Diyor. Gülümsüyorum. ‘Sorun değil. Hadi gel oyuna dönelim.’ Diyorum sakince. Başını sallıyor.

                ‘Ayıcığın adını ne koymayı planlıyorsun?’ diyor Can ayıcığı dürterken. ‘Can veya Bobo olacak .’ Diyorum. ‘Mervee!’ diyor sırıtarak. ‘Ne çok benziyorsunuz?! Gerçi o daha sevimli.’ Diyorum ayıcığın pufuduk burnuna bakarken. ‘Tamam, bak seni sahile götürelim ama sizin evin yakınındaki değil başka bir yer.’ Diyor beni sürüklerken. ‘Tamam olur.’ Diyorum. Arabaya biniyoruz. Beni ilk getirdiği yer eski bir bina.  ‘Sahil demiştin?’ diyorum binanın terasına çıkarken. ‘Evet, ama buranın manzarasını görmeden seninle turlayamayız.’ Diyor terasa vardığımızda. ‘Muhteşem!’ Diyorum manzarayı görünce. Gün batımı sırasında geldiğimiz için mor, pembe ve turuncu ışıklar etrafı sarmış durumda. Bulutlar her zamankinden daha pamuk helvaya benziyor ve bulunduğumuz yerin altındaki minik mahalleyi çok rahat görebiliyorsunuz. ‘Evet, burası güzeldir. Canım sıkıldığında hep buraya gelirim.’ Diyor Can demire otururken. ‘Can? Sen buraya gelmeden önce nerede yaşıyordun?’ diyorum ben de yanına otururken. ‘Burada oturuyordum. Ailemin baskısından kurtulmak için Denizlerle yaşamaya karar verdim.’ Diyor düz bir ses tonuyla. Başımı sallıyorum. ‘Gel sahile gitme vakti.’ Diyor bir süre sonra. Birlikte aşağı iniyoruz. Arabayı almak yerine bahsettiğim mahalleden geçiyoruz. Bir süre daha geniş bir yoldan yürüyüp sahile geliyoruz. Elimden tutup beni bir uçurumun kenarına götürüyor. ‘Beni atmayı düşünmüyorsun değil mi?’ diyorum şakayla karışık. ‘Hayır, bak şimdi içindekileri denize dök tamam mı?’ diyor. ‘Nasıl yani?’ diyorum ben de. ‘Bak ne hissediyorsan bastırdığın ne varsa söyle denize.’ Diyor. Başımı sallıyorum. ‘Hazır mıyız?’ diyor bana bakarak. ‘Hazırız!’ diyorum ve AAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAA diye uzun bir süre bağırıyorum. MELİSA SEN DELİ MİSİN? BIKTIM ARTIIIIK! Diye bağırıyorum sonra ise ağladığımı fark ediyorum. Can hemen yanıma geliyor ve bana sarılıyor. ‘Gidelim mi?’ diyorum ona dönüp. Başını sallıyor.

                ‘Burada yiyebileceğin en güzel kokoreci yemek istiyor musun?’ diye soruyor canlılıkla. Çünkü adı Can! Tamam, vurun beni! ‘Imm, kokoreç. Hadi biter yoksa.’ Diyorum heyecanla. Sahilde bir süre daha yürüyünce minik bir kokoreç arabası görüyoruz. ‘İki tane çeyrek alalım.’ Diyor Can. ‘Bir tanesi bol acılı olsun.’ Diye ekliyorum arkadan. ‘İçecek olarak ne istersiniz?’ diyor adam. ‘İki tane ayran alalım biz.’ Diyor Can bana bakıp. Tek kaşını kaldırınca soru anlamında sorduğunu anlıyorum. Başımı sallıyorum. Yemeklerimi alıp oradaki taburelere oturuyoruz. ‘Teşekkürler Can.’ Diyorum hemen. ‘Kokoreç için mi? Yok ya benim de canım çekmişti zaten.’ Diyor hızla. ‘Ahaha şebek! Hayır, ondan bahsetmiyorum. Bütün günden bahsediyorum. Yardımcı oldun. Hem de çok.’ Diyorum içten bir gülümseme ile. ‘Aaa. Şey ne demek? Ben de eğlendim. Seni mutlu edebildiysem çok iyi olmuş. Biliyorsun biz kötü gün dostuyuz.’ Diyor kendini göstererek. ‘Ve megalomanlık diz boyu!’ diyorum Can’ı işaret ederek. ‘Hı. Bak aklıma geldi. Saat kaç?’ diyor Can. Böyle demesi ile yüzüm düşüyor. E saati soruyorsa herhalde bırakacak beni. ‘Ya bırakma beni. Daha gezelim. ‘ diyorum Çizmeli Kedi bakışı ile. ‘Ya sen söyle!’ diyor yine. ‘Saat yedi buçuk.’ Diyorum gayet ciddi bir ses tonu ile. ‘Güzel o zaman sana bir sürprizim var.’ Diyor ve kalkıyoruz.

‘Maç mı?’’ diyorum şaşkınlıkla. Aslında baya sevindiğim bir gerçek ama biraz sürünsün! ‘Evet? Sen büyük bir Galatasaray taraftarı değil miydin?’ diyor tek kaşını kaldırarak. ‘Ya değilsem?’ diyorum ben de kaşlarımı kaldırarak. Ben böyle deyince suratı düşüyor ve onun bu ifadesine biri gıdıklıyormuş gibi gülmeye başlıyorum. ‘Ta- Tamam. Şaka aha aha! Evet, Galatasaraylıyım ama maç az sonra başlayacak. Formamı alacağız daha.’ Diyorum Can’ı iteklerken. Ban bir forma alıyoruz ve maç başlıyor.                                            ‘Bir dakika ya adam yirmi defa falan küfür etti! Küfür sarı kart değil mi ya?’ diyorum şaşkınlıkla. ‘Evet, öyle?’ diyor Can da. O da gayet şaşkın. ‘Bir dakika adam kafa attı ya adama!’ diyorum sinirle yine ve Can birkaç dakika daha maçı izledi. Her saniye bir şey oluyordu. ‘Can hakeme para vermiş olabilirler mi?’ diyorum merakla. Hemen bana dönüyor ve birkaç dakika daha maça baktı. ‘Biliyorsun yeni bir takım ve kendilerine güvenleri az. Pekiyi de oynamıyorlar.’ Diyorum bu sefer. ‘Sanırım haklısın.’ Diyor Can. ‘Hemen gidelim Can!’ diyorum korkuyla. ‘Hakeme para verilmesi ne zaman hayra alamet bir şey oldu?’ diyorum yine aynı korku ile. ‘Tamam, bak gidişata göre tamam mı?’ diyor hızla. Cevap vermek yerine başımı sallıyorum. ‘Güzel!’. ’Merhaba Sayın Galatasaray ve ??? Hayranları!’ diyor tanıdık bir ses ama bir türlü çıkaramıyorum. ‘Arog!’ diye fısıldıyor Can korkuyla. Ben de şaşkınlıkla ona bakıyorum. ‘O buraya nasıl geldi ya?’ diyorum sinir ve şaşkınlıkla. ‘Bilmiyorum işte bir şekilde gelmiş ve biliyorsun ki bu hayra alamet bir iş değil.’ Diyor Can da sinirle. ‘Ciddi olamazsın.’ Diyorum ve ona vuruyorum. O an gelen bir deli cesareti ile ayağa kalkıyorum. ‘Senin burada ne işin var?’ diyorum sinirle. Bana dönüyor. Gözlerini deviriyor. ‘Hala gücümü anlayamamışsın küçüğüm. Unutma senden güçlüyüm ve sen benim aradığım mezunsun.’ Diyor. Sonra ise yavaşça geri çekiliyor geldiği yere doğru. ‘Kimseye bir şey olmayacak! Söz veriyorum!’ diyorum ben de. ’Hadi gidelim buradan!’ diye fısıldıyor Can bana. ‘Maç bitti!’ duyurusu veriliyor ve herkesle birlikte dışarı çıkıyoruz.

İki HayatHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin