Satır arası yorum yapmayı unutmayın, iyi okumalar...
O bir piskopattı bir şizofrendi belki de manyaktı. O bazen iyi bazen kötüydü bazen siyah bazense beyazdı... Ama hayır Byun Beakhyun aslında ruhu kanla, beyni griyle ve bedeni de izlerle kaplı bir insandı. İntihar izleriyle...
Byun Baekhyun'un tek hatası bu hayatta birilerini sevmek olmuştu. O her zaman sevgisinin karşılığı olarak nefret görmüştü. Acı görmüştü. Belki insanlar gülüp geçiyordu hala bu hallarine. Ancak bunlar gerçekti. Herşey gerçekti.
O sıcacık yatağında yıllarca iliklerine kadar zangır zangır titrerken, üşürken tam tersi olan kalbinin, sıcak gözyaşlarının yalan olduğunu söylemeye kim cesaret edebilirdi ki?
Artık o yaşlar yoktu. Uzun zamandır kesilmişti. Artık o kalp'te buz gibiydi. İnsanoğlu geçecek diyordu ya. Gerçektende geçiyordu acılar, ancak kimse acılar geçtikten sonra kalbinin bir taştan farksız olacağından söz etmiyordu. Her saniye daha da ağırlaşıp yoğunlaşacağını ve sonunda katı ağır ve sert bir taş olacağını...
Hayır. Bu taş merhametsizlik getirmiyordu. Sadece artık bazı şeyleri hissetmez oluyordun ve göğsünde bir ağırlık oluşuyordu. Artık kimseye güvenmeyen yırtıcı bir hayvana dönüşüyordun. Birde soğuk ellere sahip oluyordun.
Bütün bunlar oluyordu ama sen hep ezilen taraf olduğun için, hep zulüm gördüğün için asla merhametsiz olamıyordun. Baekhyun psikopattı, kirliydi ve belki de iki yüzlüydü. Ancak ne kadar denerse denesin hiçbir zaman merhametsiz olamamıştı. Ne ironiydi ama!
Ve şimdi geçmişi düşünmenin zamanı değildi. Şimdi 25 yaşında mesleğinde oldukça başarılı bir erkekti. Şimdi onca aldatılmadan sonra ve bedenini saran siyah lekelerden sonra, yıllarca ruhunu yaralayan yalnızlıktan sonra aşık olmuştu.
Bu taştan bir kalp için kimseye güvenemeyen bir kalp için çok zor birşeydi. Ama olmuştu ve Beakhyun onun sesine, bedenine ve kalbine tutunarak hayat savaşını tamamlamış ve hırslanarak şimdiki başarılı ünlü ressam olmuştu.
"Efendim geldik..." Araba hiç ses yapmadan sessizce yurdun önünde durdu. Baekhyun kalbinin atışını hissetti. Soluğundan çok sevdiği erkeği artık birkaç lanet duvarın ötesindeydi. Artık geri dönüşü yoktu.
Elini kulağına götürüp cihazın düğmesine bastı ve konuştu."Son durum nedir?!" Hattın diğer ucundaki adamlar konuştu.
"Efendim. Son üç saattir ışıklar kapalı. Güvenlik devre dışı bırakıldı ve kameralar kapatıldı. Herşey giriş için tamam." Baekhyun'un dudakları kıvrıldı.
"Aferin evlat. Millet Operasyon başlasın! Çabuk olun, artık sabrım kalmadı..." Elini cihazdan çekti ve kucağındaki laptoptan adamların yurda girişini izledi.
Üst kata çıkıp Chanyeol'ün odasına girdiler. Biri ayak bileklerini biri el bileklerini bağlarken sonuncusu da Chanyeol'ün uzun saatler sürecek yolculukta uyanmaması için iğneyi enjekte etti ve adamlardan iri olan onu omzuna alarak yurt çıkışına yöneldi.
Baekhyun'a çok uzun gelen saniyeler sonunda siyah jeep'in kapısı kayarak açıldı ve Chanyeol yanına bırakıldıktan sonra adam önünde eğilip selamlayıp kapıyı kapattı.
"Ahh... Park Chanyeol... Sonunda, sonunda benim kollarımdasın... Sol yanımın en tatlı yarası, artık kaçışın yok! Ahahahahaha..."
** ** ** **
"Ne istiyorsun BENDEN!!? Fidye falan istemek için mi kaçırdın beni!!!" Chanyeol nekadar zorlarsa o kadar çok acıyordu bilekleri, bu yüzden uzun bir süredir bunu yapmaktan vazgeçmişti.
Tanrı aşkına ne zamandır bu sandalyeye bağlı olduğu hakkında hiçbir fikri yoktu. Her yeri tutulmuş ve ağrıyordu. Yurttaki lüks ve konforlu yatağını özlemişti. Hem onu kaçıran bu adam da kimdi. hiçbir şeyi görememek çok can sıkıcıydı.
"Chanyeol~ Park Chanyeol~ Ahahahahahahah!!! Üzgünüm ama sen fidye için bile çok değerlisin... Daha fazlası varken neden fidye isteyeceğimi düşünüyorsun? hıh? Sen... Sen... Ahhh... beni deli ediyorsun!" Baekhyun yavaş adımlarla Chanyeol'ün-o çok sevdiği- kepçe kulaklarına yaklaştı ve fısıldadı.
"Seni artık kimse bulamaz Park Chanyeol. Artık... tamamen benimsin!" Chanyeol kulağının dibindeki nefesle tüylerinin diken diken olduğunu hissetti. Birdenbire atmosfer neden bu kadar yoğunlaşmış ve sıcaklamıştı?
Boynundaki nefes çekilmiyordu. Chanyeol adem elmasındaki yumuşak minik dudaklarla titredi. Derince yutkundu ve Baekhyun'un dudakları adem elmasının yutkunuşuna sürtündü. Minik dilini çıkartıp yaladı.
Her zaman bunu yapmanın hayalini kurmuştu. Dünya üzerinde birtek bu adam onu bu kadar etkiliyor, kendini kaybetmesine neden oluyordu. Beakhyun şimdi onu elde etmişken, zor geçirdiği gecelerin hesabını ondan çok feci soracaktı. Artık kaçışı yoktu. Artık sabrının sonlarına gelmişti.
"Ya ben. Ya hiç. Kararını vermen için istediğin kadar zamanın var. Kararını verdiğinde yanında olacağım. Buradan gidemeyeceğini anlaman gerek. Sana yalnızlığı öğreteceğim Chanyeol. Belki beni anlarsan senin için daha kolay olur herşey." Ardından kapı sesi duyuldu.
Artık sıcak nefes yoktu. Onun yerinde keskin bir soğukluk vardı. Çok uzun olmayan bir süre sonunda kapı açıldı ve kolunda bir acı hissetti daha sonra bilincini kaybetmişti.
"Herşey tamam mı? Hiçbir şeyin eksik olmasını istemiyorum ona göre. Kimseyi arazinin etrafına-yakınına dahi yaklaştırmayacaksınız ve sizde eve girmeyeceksiniz. Acil durumlarda ne yapacağınızı biliyorsunuz. Onu da çözerek yatağa yatırın bileklerindeki kanın kokusunu almışsınızdır." Baekhyun kapıdaki adamlarıyla konuşuyordu.
"Evet efendim. Siz hiç merak etmeyin." Son kez baygın bedene baktı ve oradan ayrıldı.
Bölüm Sonu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Story Of My Life (ChanBaek)
FanfictionBu Kitap hayatımın ChanBaek'e uyarlanmış halidir. Piskoloji çökertir. Burnum yanaklarından burnuna doğru sürtünüyor ve bir süre orada oyalanıyor. Burnumla okşuyorum burnunu. Sonra aradaki milimleri kapatarak dudaklarımla okşuyorum dudaklarını. Dudak...