on yedi / on iki

4.2K 319 46
                                    

Aynı çardakta seni izliyorum yine. Basketbol oynuyorsun ancak oynamak için değil bu sanki, acını dindirmek için. Basket topunu potaya attığın gibi birine vursan ölebileceğini bile düşünüyorum.

Derken, sen sahadan çıktın. Gözlerin beni buldu. Hafifçe gülümseyip başınla selam verdin. O an, hayatımda yaşadığım en güzel an diyebilirim. Beni fark edişinin ilk adımıydı sanki. Ne yaptığımdan bir haber şuursuzca elimi kaldırdım ve selam verdim bende. Sonra bunu yaptığımı fark edince elimi hızlıca indirip başımı çevirdim.

"Selam." Sesini duymamla derin bir nefes aldım. "Öyle uzaktan selam vermeye gönlüm el vermedi."

Hafifçe güldüğümde gözlerindeki şaşkınlığa şahit oldum.

"Gülebiliyorsun."

"Şey, evet. Her insan gibi..."

Kıkırdadın ve omuzlarını silktin. Allah'ım, galiba olacağına hiçbir zaman inanmadığım bir anı yaşıyorum. Teşekkür ederim, teşekkür ederim...

"Sınıfta veya başka bir yerde pek gülerken göremiyorum seni."

Sen... Beni hiçbir zaman görmüyorsun ki.

"Etrafımda pek komik şeyler döndüğü söylenemez."

Elinle başının kenarını kaşıdın. Bende seni dikkatle izliyordum ta ki göz göze gelene kadar. Bana her baktığında başka yere bakma ihtiyacı hissediyordum. Sanki gözlerime bir baksan canlanıp 'seni seviyorum' diye haykıracak gibiler. Çünkü hiç kimseye gösteremiyor bu gözler sevgimi ve kimseye anlatamıyor dudaklarım. Kimsesiziz. Bizi duyacak bir sen varsın ama sen bizi dinlemiyorsun bile.

"Yetimhanede kaldığını duymuştum..." diyerek söze başladın. O an baktım işte sana korkmadan. Hakkımda bir şeyler biliyordun. "...nasıl bir şey?"

Ne?

"Ne?"

Derin bir nefes verdin. Sıkıntın vardı, onu biliyordum ancak benimle konuşmaya çalıştığın şey neydi çözememiştim.

"Annem ölmek üzere."

Bunu duymamla sert bir şekilde yutkundum. Gözlerim gözlerinde kaldı ve diyecek hiçbir şey bulamadım. Sende konuşmadın.

"Ben... Üzüldüm. Yani şey..." Kelimeleri toparlayamazken utandığımı hissettim. Ne denirdi ki bu durumda? Bunu neden bana anlatıyordun ki?

"Neden sana söylediğimi düşünüyor olmalısın."

Hafifçe başımla onayladım.

"Biliyor musun, çevremdeki en dürüst insan sensin. Diğerlerine söyleseydim eğer, sahte teselli sözcükleri verirlerdi ama sen gerçekten üzüldüğün için bir şey diyemiyorsun. Çünkü insanların üzüldüğü zamanlarda dilleri tutulur, diyecek bir şey bulamazlar."

Sanırım kalbimin sesi sana ulaşıyor olmalıydı. Beni fark ediyordun! Hatta çevrendeki en dürüst insan olarak görüyordun beni ve kimsenin bilmediği derdini benimle paylaşıyordun.

Derdin...

Haydi gel içelim...

Bundan mıdır içip üzüntünü atmaya çalışman? İnsan annesinin öldüğüne bu şekilde üzülür müydü? Ben bilemezdim. Ama belki sen unutmak istemiştin ve çareyi alkolde bulmuştun o gece. Evren'im...

"Ben... Ayıp olmazsa sormak istiyorum. Ölüyor derken...?"

"Kanser. İleri seviyede kan kanseri. İliğimiz uyuşmuyor ve ben... Annemi kurtaramıyorum."

Gözlerinin kızarıklığı... Ben seni ne çok yanlış anlamışım! Bir kız içindi sanıyordum bunların hepsi. Aşıksın sanmıştım. Ben nasıl bir insandım böyle? Sevdiğim adamı bilmeden nasılda çok yanlış yargılamışım.

"Yetimhaneyi neden soruyorsun ki? Sen 18 yaşında değil misin?"

Ben 18'ime basmadım. 17'me de iki ay sonra gireceğim ancak bildiğim kadarıyla Evren gelecek ay 18 olmalıydı.

"Olacağım. Yakında. Aslında sormak istediğim şey... Imm..."

Karşımda kıvrandığını görünce gülesim geldi ancak beni yanlış anlardın.

"Annesizlik? Ailesiz yaşamak?"

"Evet... Evet, her ikisi de."

Yutkundum. Bu öğle arasının bitmek bilmediğini fark ediyordum. Bitmesini istediğimden emin değildim ya, orası ayrı.

"İnsanlar sonsuza kadar yaşayamaz çevremizde. Ya da bizde sonsuza kadar yaşayamayız. Sen ya da annen, ikinizden biri diğerinin ölümü için zaten acı çekecekti. Ve sen kendini o acı çekmeyeceği için avutmalısın. Ama bir yandan da... Annen aramızda da kalabilir. İlik bulunabilir ve eminim ki annen çok güçlüdür." Durdum ve nefes aldım. Gözlerimin dolduğunu hissettim ve senin gözlerine baktım. Benden farkın yoktu. "Sana annesiz yaşamak nasıl bir şey anlatamam. Babasızlığı sende biliyorsun zaten. Babandan sonra bunun anlatmayla anlaşılamayacağını biliyor olmalısın."

Hafifçe başını salladığında gülümsedim. "Merak etme Evren. Birilerinden dinleyip  teselli bulmak için sorduğunu biliyorum. Ama gerçek bir teselli arıyorsun. Öyle bir şey yok. Gerçek bir teselli değil, sadece gerçekler var. Güçlü durmayı öğrenmek zorundasın."

Sende gülümsedin ve o anda gerçek hayata döndüm. Ben az önce senin karşında mı öyle uzun uzun konuşmuştum? Senelerdir birkaç kelime öteye gidemediğim sen, benden teselli mi beklemiştin?

Yoksa bu sadece tek seferlik, bir anlık üzüntüyle yapılan bir konuşma mı?

"Teşekkür ederim. Sen... Çevremdeki en dürüst ve en gerçek insansın. Teşekkür ederim, Mavi."

_

Yarım Kalp'in 648 kelimeyle en uzun bölümü! Daha uzunlarında görüşmek üzere. 🌹🌹

yarım kalp•texting Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin