† Seni bırakacağımı nasıl düşünürsün? †

22.9K 2.4K 2.8K
                                    


"Hava perilerinin başı, Selene dağında" Jungkook yürümekten ölmüş bedenimi kucaklarken söylemişti. Neredeyse dört saattir yürüyorduk ve minik bacaklarımı hissetmiyordum ama Jungkook hiç yorulmuş gibi görünmüyordu.

"Çok dik bir dağ. Sadece uçarak çıkılabilir" Jungkook'un sesindeki tedirginlik beni güldürmüştü. Ben annemden kanat isteyip uçabilirdim. Ama Jungkook için öyle bir şey söz konusu değildi.

"Sorun değil, Hoseok bana eşlik edecektir"

"Ona Tanrı olduğunu söylersen delirir Taehyung."

Ona söylemediğim tamamen aklımdan çıkmıştı. Hoseok bunu kesinlikle bilmemeliydi. Jimin de bilmemeliydi. O bunu kaldıramayacak kadar narindi.

"Geldik bebeğim" Jungkook, kucağında uyuklayan bedenimi yavaşça yere bıraktığında yüzlerce metre yükseklikteki dağa kafamı kaldırabildiğim kadar kaldırarak bakmıştım.

Cidden çok dik bir dağ gibi görünüyordu. Yani tırmanmak imkansızdı.

Derin bir nefes almış ve kimsenin etrafta olmadığına emin olmak için etrafı incelemiştim. Dağa biraz daha yaklaşıp elbisemin askılarını aşağı indirmiş ve sırtımı açıkta bırakmıştım. Gözlerim annemi hissetmek adına kapanırken ellerimi kalbimin üzerinde bağlamıştım.

"Tanrıça Feronia, Bana bir çift kanat ver"

Sırtımda can acıtan bir yanma hissettiğimde gözlerimi daha sıkı kapatmıştım. Bu kadar can yakacağını bilseydim kendimi hazırlardım.

Sırtımdaki yanma geçtiğinde kanatlarımın yerine geldiğini anlayatak gözlerimi aralamış ve parlayan bembeyaz iki ipeksi parçaya bakmıştım.

Mutlu bir gülümseme yüzümde yer edinirken kanatlarımı oynatıp beyaz parlak tozların yerle buluşmasını sağlamıştım.

Gülümsemem kıkırtıya dönüşünce hiç sesi çıkmayan sevgilime dönmüştüm. Ağzını ve gözlerini olabildiğince açmış minik bedenimi inceliyordu.

Sekerek iri bedeninin yanına ulaştığımda parmak ucuna kalkarak bile ulaşamadığım dudaklarına uçarak sert bir öpücük kondurmuştum.

İrkilip kendine geldiğinde gülmüş ve yanağına da bir kaç tane öpücük kondurmuştum.

"Gidiyorum sevgilim. Çok sürmeden dönerim" onaylayıp sonunda yerine gelmiş sesiyle "dikkatli ol" demişti.

Onu gülümsememle onaylarken beklemeden henüz alışamadığım kanatlarla havalanmıştım.

Yerden git gide uzaklaşıyordum. alışamadığım yükseklik ve basınç başımı döndürüyordu ama zirvesi görünen dağın tepesine ulaşmak için çabalıyordum.

Sonunda en tepeye ulaştığımda yavaş olmaya dikkat ederek toprağa ayak basmıştım. Burası çok geniş bir alan olmadığı için sadece birkaç ağaç vardı. Bir ev olmasını beklemiştim ama otluk alandan başka hiç bir şey yoktu.

"Sizi tekrar görmek harika Tanrı Asklepios, ben rüzgar Tanrıçası Alkyone"

Birden karşımda beliren minik kız yüzünden yerimden sıçramıştım. Minik diyorum çünkü göğsüme anca gelirdi. Benden çok küçüktü

"Anneniz geleceğinizi söylemişti"

Gülümsemesi genişlerken önümde hafifçe eğilmiş, elindeki melez taşını bana uzatmıştı. Bende hafifçe eğilip elindeki taşı almış ve teşekkür ederek arkamı dönüp dağın ucuna doğru yürümeye başlamıştım.

Curse •taekook•Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin