Hep texting olmayacak sanırım. Arada geçmişlerini de katarım araya. Umarım hoşunuza gider.^^
"Şuna bak, konuşamıyor bile."
"Ne oldu dilini mi yuttun?"
"Aigoo, ağlıyor musun yoksa?"
Kendisinden oldukça büyük 3 iri yapılı çocuk küçük Jungkook'un etrafında toplanmışlardı.
Jungkook çaresizce ortalarına oturmuş onu rahat bırakmaları için dua etmekten başka bir şey yapamıyordu.
"Ben ö-özür d-dilerim. Öyle demek iste-istememiştim." Kekeleyerek konuştuğunda çocuklardan biri seslice güldü.
"Ne yani, bana piç demedin mi?"
Oysa Jungkook bu kelimenin anlamını bile bilmiyordu. Sıradan basit bir hakaret olduğunu düşündüğü için ağzından kaçırıvermişti.
Diğer çocuk sessizce göz yaşlarını akıtan Jungkook'a doğru eğilip kafasına sert bir tokat indirdi.
Acı ve şaşkınlıktan küçük inlemeler dışında bir ses bile çıkaramıyordu Jungkook.
"B-ben ö-özü-"
Sözünü bölen şey yüzüne gelen ıslaklıktı.
Aptal demek olduğunu düşündüğü kelimeyi söylediği çocuk üzerine işiyordu.
Diğerleri ise çocuğun ceplerini karıştırıp, öğle yemeği için annesinin verdiği 5.000 won'u aldı. Sonra da koşarak uzaklaştılar.
Jungkook, yüzünü tişörtüne silip haykırarak ağlamaya başladı. En azından uzun zamandır biriktirdiği kuponlarını almamışlardı.
Oturduğu asfalttan kalkıp kaldırıma oturdu. O kadar şiddetli ağlıyordu ki uzaktan onu izleyen Taehyung'u bile fark etmedi.
İğrenerek yüzünü tişörtüyle silmeye devam etti. Göz yaşları çoktan yüzünü temizlemişti.
Taehyung çekinerek Jungkook'un yanına oturdu.
Aynı sınıfa gidiyorlardı ama daha önce konuşmamışlardı. Çünkü Jungkook konuşmuyordu kimseyle.
Taehyung'sa merak ediyordu bu gizemli çocuğu. Üst sınıfların onu böylesine hırpalamalarından nefret ediyordu. Kısacık kollarıyla onu sarmalayıp kendi tavşanı miri ile onu evinde büyütmek istiyordu. Ne de olsa Jungkook'ta bir tavşanı andırıyordu. Belki miri'yle iyi anlaşırlardı.
"Ağlamayı bırakacak mısın?" dedi sesini kalın çıkarmaya çalışırken Taehyung. Bir eliyle de peçetesini uzatıyordu.
"Ağlamıyorum ki zaten."
Peçeteyle yüzünü silmeye çalışan birden Jungkook sinirle kaşlarını çattı. Çünkü Taehyung peçetesini elinden alıp yüzünü kendisi temizlemeye başlamıştı.
"Ne yapıyorsun?"
Taehyung doğduğundan beri sahip olduğu kare gülüşünü Jungkook'a sundu. "Yüzünü güzelce temizleyeyim ki, Miri gibi sevebileyim seni."
Jungkook'sa anlamayarak daha da çatabilecekmiş gibi çattı kaşlarını.
"Miri mi? O da ne?"
"Tavşanım, aynı sana benziyor."
"Hiç de bile. Ben tavşana benzemiyorum bir kere."
Taehyung Jungkook'un çatık kaşlarını eliyle düzeltti. "Aynı ona benziyorsun. Onun gibi küçük bir yüzün, incecik dudakların var. Gözlerinse far görmüş bir tavşan kadar kocaman."
Jungkook bunların iltifat olduğunu anlayıp tavşan gibi gülümsedi. "Öyleyse bir tavşanım ben!"
Taehyung'ta gülümsedi ve ellerini Jungkook'un yanaklarına koydu. "Öylesin sanırım. Çok tatlısın çünkü."
Sonra sarıldılar. Ayrıldıklarında Jungkook demin yaşadıklarını çoktan unutmuştu. Sanki hiç yaşanmamış gibi rahatlamıştı. Ona bu hisleri yaşatan çocuğa hayran kalmıştı.
"Birlikte gidelim mi okula?"
Taehyung'un sorusuna gözlerini yumarak kafasını salladı Jungkook. Birlikte yürümeye başlamışlardı okula doğru.
"Bundan sonra hep birlikte gidelim okula." Jungkook ardından hemen sordu. "Söz mü?"
"Söz."