Kapı çaldığında Taehyung telaşla yırtık kot pantolonunu giymeyi bitirmişti. Heyecandan elleri titriyordu. Ama bu heyecanın gereksiz olduğunu da biliyordu. Çünkü Jungkook'la randevuya falan çıktıkları yoktu.
Taehyung kapıyı açar açmaz koluna dolanan eli hissetti. Jungkook tüm gücüyle onu kendisine çekmişti. Başı göğsüne çarptığında ağlamamak için kendisini zor tuttu. Kokusunu özlemişti.
"Tae, ağlamıyorsun değil mi?"
Jungkook alayla sorduğu sorunun aslında gerçekten de olabileceğini bilmiyordu. Çünkü Taehyung ağlamamak için kendisini zor tutuyordu. 2 haftayı aşkın süredir yaşadıkları aklına geldikçe kendini sıkıyordu. 'Şimdi olmaz.' diyordu içinden. 'Dayan, kapılma büyüsüne.'
Taehyung'un başı hala Jungkook'un göğsündeyken Jungkook diğer eliyle kapıyı kapattı. Sonra da burnunu Taehyung'un saçlarına koyup duyulur bir şekilde nefesini içine çekti.
"Bu koku burnumda tütüyordu işte."
Taehyung kalbinin hızlı çarpmasını istemiyordu. Ama şuanda olan tam olarak buydu. Kalbi yerinden çıkacakmışcasına atıyordu.
Jungkook'un duymasını engellemek için bir çırpıda çıktı onu saran kolların arasından.
Onu gördükten sonra ilk defa konuştu. "Neden geldin ki sen? Jieun'la buluşsaydın ya."
Bunu demek canını yaksa da onun sevgilisi vardı. Daha düne kadar böyle bir şeyin olabileceğini bilmiyordu. 'Kook benden ayrılmaz.' diyordu hep. 'O benim.'
Jungkook omuz silkti. Jieun'a aşık olduğu falan yoktu. Ama bir kız arkadaşının olmasının onun için iyi olduğunu düşünüyordu.
"Taehyung, sürekli bir tartışma konusu açmasan? Bak uzun zamandır görüşmüyoruz. Özlemedin mi beni?"
Taehyung hiç olmadığı kadar sinirli hissetti. Kendilerine bunu yapanın ta kendisiydi, karşısındaki.
"Bunu bize yapan mı söylüyor bunu?"
Jungkook ondan uzaklaşmanın çözüm olduğunu düşünüyordu hala. Sadece bu günlük onu görmek istemişti. O da biliyordu uzaklaşanın kendisi olduğunu. Ama bu günü bozmak istemiyordu.
Sakince nefesini verdi Jungkook. Gözlerini Taehyung'unkilere kenetleyip "Lütfen." dedi. "Bugünü birlikte geçirelim, ha?"
İkisi de hala kapının önünde olduklarını unutmuş gibiydiler. Birlikte binadan dışarı attılar kendilerini.
Nereye gittiklerini bilmese de Jungkook'u izlemeyi soru sormaya tercih ediyordu Taehyung.
Her zaman ki dalgalıydı saçları. Düzensiz. En sevdiği haliydi sanırım bu hali. Üzerinde de sıradan siyah bir tişört vardı. Sadece siyah bir tişörtün bile onu bu kadar dikkat çekici yapmasını adil bulmuyordu Taehyung. Hemde hiç.
"Kook, nereye gidiyoruz?" Gittikleri yoldan dolayı az çok bir tahmini olsa da yine de sormuştu.
Jungkook yürümeyi bırakıp olduğu yerde durdu. "Ah, cidden. Kook demeni bile özlemişim."
Çoğunlukla konuşmazlardı böyle şeylerden. Daha cinsel yönelimini bile bilmediği için kendine kızıyordu Jungkook. Çünkü böyle olmasının sebebinin kendisi olduğunu da biliyordu içten içe.
Taehyung gülümsedi. "Kook, kook. Kookie!"
İkisinin aklına da küçüklük anıları düşmüştü şimdi.