Bölüm 5

44 7 0
                                    

Gözlerimle sümüklü peçetelerimin kapladığı odayı tararken yaklaşık kırk dokuzuncu kez çalan telefonumu duymazdan geldim. Cevaplamak için ellinci çağrıyı bekliyordum.
Gözlerim artık ağlamaktan ağrırken kendimi iğrenç hissediyordum. Lanet bir çöp gibi.
İki gün önce annem gittikten sonra bir yaşama belirtisi göstermemek adına and içmişim gibi hiçbir şey yapmıyordum. Düşünün yemek bile yemiyordum.
Telefonum ellinci kez çalarken yorganımın içinde telefonumu bulma çabasına girdim. Sonunda telefonu yastığımın altında bulduğumda hayata bir kez daha gözlerimi devirdim.
"Alo?"
"Cara?"
"Mia?"
"Nerelerdesin?"
"Ah evdeyim ama yerin dibinde olmayı tercih ederdim."
"Hey hey hey ne oldu sana sesin tuhaf geliyor. Hem beni de azarlamadın cidden neler oluyor?"
"Ah Mia her zaman ki annem ve her zaman ki kavgalarımızdan sadece biri."
Yüzümde buruk bir tebessümle bunları söylemiştim. Zoruma gidiyordu. Her şey.
"Cara, tatlım yapma böyle lütfen. Her ne kadar kötü, depresif, iğrenç olsan da beni almaya gelmediğin için SANA ÇOK KIZGINIM."
Neyde bahsediyordu bu böyle? Telefonu kulağımdan uzaklaştırıp tarih bölümünde bugünün cuma olduğunu gördüğümde başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Ah tabi ya. Bugün Mia Londra'ya dönüyordu. Beynimin bugün bana ihanet etmiş olduğuna inanamıyorum. TANRIM!
"Mia ben özür dilerim tamamen aklımdan çıkmış. Nerede olduğunu söylersen gelip seni alabilirim."
"Kapıdayım başımın tatlı olmayan ama tatlıymış gibi gözüken belası. Kapıyı aç."
Dediği şeye kıkırdarken evi dağıtmadığım için şükrediyordum. Sadece sümüklü peçetelerim vardı ve şey onların sorun yaratacağını düşünmüyordum.
Koşarak kapıyı açtığımda kapıya çarpmadığım için bugünün en şanslı olayının bu olduğunu düşünüyordum. Ah bir de Mia vardı tabi. Kapıyı açtığımda ilk işim Mia'nın kemiklerini kırarcasına sarılmaktı şey zaten onun da benden farklı bir yanı yoktu. O benim canımdı yahu canım.
"Cara bu halin ne böyle gözlerin bağımsızlığını ilan etmek üzere resmen."
Yüzüme korkunç bir resme bakıyormuş gibi bakarken onu ceketinden tutup içeriye doğru çekiştirdim.
"Sen şimdi burada otur ve ben de gidip yüzüme bakayım. Olur mu?"
Olmaz deseydi bile umrumda değildi. Onu dinlemeyecektim.
Banyoya girdiğimde çığlık atmamak için kendimi zor tuttum. Gözlerim şişmiş burnumun ucu kızarmış ve her zaman ki gibi ağladığımda çıkan kırmızı nokta gözümün altında belirmişti. Ah ağladığımı en çok bu nokta ele verirdi. Ama bu zamana kadar fark eden bir kişi bile olmamıştı. Mia bile. Çünkü insanların yanında ağlamak tercihim değildi.
"Mia Mia Mia."
Diyerek oturma odasına daldığımda elinde ki telefonla ilgileniyordu. Telefonunu elinden alıp sehpaya bıraktım. Ona sıkıca sarılırken koltukta geriye düştük ve düştüğümüz için gülerken asla birbirimizi bırakmayı düşünmüyorduk. Hem de sonsuza kadar.

Mia'nın zoruyla ona kahvaltı hazırladığımda kendime de mısır gevreği koymuştum. Bunu yediğime şükredebilirsiniz. Mia'ya Herman konusunu açmayı planlıyordum fakat nerden başlayacağımı bilemiyordum.
"Şey Mia."
"Efendim bebeğim."
"Acaba diyorum ki İtalya'da kaldığın upuzun baya bir uzun bir asır kadar süren maceran da acaba diyorum bir yakışıklı veya bir İtalyan veya herhangi biri hayatına girdi mi? İlla ki girmiştir fakat girip de çıkmak bilmeyen biri var mı? Diye soracaktım" Bunları söylerken suratıma masum bir gülümseme yerleştirmiştim.
"Ah tabi ki hayatıma birileri girdi fakat kimseyle uzun süreli bir şey yaşamadım. Hayatıma girip de çıkmayan tek kişi sensin bebeğim." Gülümseyerek söylediği cümlenin sonunda yerimden kalkıp onun mükemmel suratına öpücükler kondurmaya başladım.
"O zaman hadi kalk seni en sevdiğim kafeye götürüyorum. Hem bu güzel sözlerle kalbimi çaldığın için hem hayatında biri olmadığı için hem de hayatına birini sokmak için."
Koşarak odama gidip kapıyı kapattım. Anında üstümü değiştirmeye başladım. O üzerinde ki şoku atlatmadan hemen
gidip onu Herman'la evlendirmem lazımdı. Ya da sadece tanıştırmam.

PHOTOGRAPH || H.S.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin