destiny

1.4K 79 82
                                    


1 // All of the feelings that i've buried came to life

New York; 2 Ekim 2018, 22:24

Arkadaş gruplarıyla dolu masalar, içkilerini bardaklarına boşaltan insanlar, insanın gözünü alan sarı ışıklar.

The Corner Pub tamamen bunlardan ibaretti. Tabi bir de harika yemekler.

Patates yığınımdan birkaç patatesi ağzıma tıkıştırdığım sırada birama uzandım. Bugün cumaydı. Yani yarın sabah istediğim kadar uyuyabilirdim, bu da demek oluyordu ki bu gece içmekte serbesttim.

Biram bittiğinde garsona yenisi için ufak bir işaret yaptım. Bu ritüeli seviyordum. Beş gün kendimi sevdiğim işe vererek çalışmak, beşinci günün sonunda o yorgunluk hissini atmak için umursamazca içmek ve iki gün boyunca da deyim yerindeyse boş boş yatmak.

Yarın ne izleyeceğimi planlarken mekanın açılan kapısına baktım. Üç arkadaş girdi, biri oldukça uzun ve sarışındı. Kuzguni saçları ve esmer teni olan arkadaşına gülüyordu. Gözüm onları bir yerden ısırmıştı, fakat çıkaramadım. Arkalarındaki çocuğa baktığımda ise kumral saçlarıyla beraber kemik gözlüklerini seçmiştim. Yüzünü ancak bana doğru döndüğünde görebilmiştim.

Aldığım yudum boğazımda kalırken öksürmeye başladım. Yıllardır onu görmüyordum. Liseden mezun olduktan sonra kader onu bir kere bile karşıma çıkarmamıştı. Şimdi ise beni görmüş, masama doğru geliyordu. Beni hatırlaması bile mucizeydi.

"Amy? Yıllar sonra seni görmek ne güzel!" Nihayet oturduğum masaya ulaştı. Durumu garipleştirmemek adına ayağa kalktım ve hafifçe geri sarıldım. Yıllar önce gömdüğüm duygular ismini fısıldarlarken tek yapabildiğim iç çekmekti.

"Ashton, seni görmek de öyle. Sanırım arkadaşlarınlasın, istersen sonra görüşebiliriz." Karşıma oturdu, ilgisiz suratından önemli olmadığını anlamıştım.

"Zaten sürekli onlarlayız. Dert etme sıkıntı değil. Seni en son mezuniyette görmüştüm. Ondan sonra neler yaptın? Üniversiteyi bitirdin mi?" Onu onayladığım sırada garsona bu sefer Ashton için bir bira işaret ettim. Zaten minik bir dağ olan patateslerimden alması için ona doğru ittirdim.

"Gazeteciliği bitirdikten sonra buraya, New York'a geldim. Birkaç gazetede yazdıktan sonra Daily News New York'a geçtim. Beş gün orada köşe yazısı yazıyorum. Arada başka gazetelere de eleştiri ve yazı gönderiyorum." Biramdan bir yudum aldım. "Hayalim New York Times'a geçmek." Biraz hüzünlü bir gülümseme aldı yüzümü. Buraya ilk geldiğimden beridir düzenli olarak New York Times'a başvuruyordum. Hala istediğim işi alamamıştım. Daily News da gayet iyiydi, fakat Times hayalimdi. Liseden beri. "Onun dışında geziyorum, gösterilere gidiyorum..."

"Broadway'e olan takıntını hatırlıyorum. Ve sanata olan sevgini de." Birden konuşmasıyla gözlerim ona döndü. Gülümsedi. Bakışlarımı boş bulmuş olacak ki devam etti. "Yakın arkadaş olmayabilirdik ama seninle dört yıl aynı okuldaydım Amy. Tabi ki neyi sevip neyi sevmediğini biliyordum." Kelimeleri beni gülümsetti. Onu özlediğimi fark ettim. Lise dönemim biteli altı yıl olmuştu. O altı yıl içerisinde ona karşı hissettiğim her duyguyu saklamış, görmezden gelmiş ve rafa kaldırmıştım. Tamamen aldığım eğitime ve kariyerime odaklanmıştım, resmen hissizleşmiştim. Dört yıl boyunca onu sevmiş olduğum gerçeğini çöpe atmıştım. Onunla asla yakın olmamıştık. Asla öyle bir çaba da sarfetmemiştim. Çevresindekiler gibi olmak istemiyordum çünkü. Bana diğerlerine baktığı gibi bakmasını istemiyordum. Benimle ben olduğum için ilgilenmesini, beni merak etmesini istiyordum. O yüzden ona hiç büyük hamleler yapmamıştım. Sadece arkadaşlık bile diyemeyeceğimiz bir şey olmuştu aramızda. Bazen aynı grupta olurduk. Bazen yemeklerde aynı masaya denk gelirdik. Bu kadar.

the love i've buried || irwinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin