love

594 52 62
                                    

13 // We're exactly where we are supposed to be

New York; 11 Aralık 2018, 20:34

Bir buçuk ay olmuştu. O hayatımdaki en güzel günlerden biri geçeli bir buçuk ay. Bu süre içerisinde çok şey olmuştu; Ashton bir gün sahneye çıktıklarında sahnede bir şarkıyı ismimi söyleyerek bana ithaf etmişti, Luke ve Michael tamamen resmi bir ilişkide olduklarını açıklamışlardı, Clove ve Cisco sevgili olmak üzereydiler, Calum bizleri gördükçe bekarlığına daha da çok gömülmüştü, ve de Rosa ve Dylan çekimlerin başlamasıyla aramızdan ayrılmışlardı. Ama haberleşiyorduk ve onlarda da durum iyi gibiydi. İkisi için de mutluydum.

Michael'ın kanepesinde yanımda oturan Ashton'ın omzuna başımı yasladım. Elini bacağımdaki elimin üzerine koyarak sıkıca tuttu. Güzel hissettiriyordu. Ve de mutlu.

Elini tutarken boş salonda etrafıma bakındım. Cisco ve Michael mutfakta bir şeyler hazırlıyorlardı, yardım etmemize izin vermemişlerdi. Luke ve Calum ise birazdan geleceklerdi.

Kapının çaldığını duyunca ayağa kalktım, ama kapı saniyesinde açıldığında tekrar yerime çöktüm. Bir şeyler oluyordu fakat hiçbir şey bilmiyordum.

"Bunlar ne yapıyor ya..." Ashton kendi kendine mırıldanınca tekrar ona yaslandım. Başımı bilmediğimi belli edercesine salladım.

Bir süre daha geçtikten sonra odaya Michael girdi. Tam konuşmak için ağzımı açtığım sırada ışıkları kapatıp geri çıktı. Ne yapıyordu bu çocuk?

Garipçe Ashton'a baktım. O da bana öyle bakıyordu. Fakat gözlerinde hınzır bir parlama vardı. Geri çekildim. "Ne yaptıklarını biliyorsun değil mi?" Gülmemek için dudağını ısırdı. Tam konuşmaya devam edeceğim sırada bir melodi beni durdurdu.

"İyi ki doğdun Amy..." Ellerinde bir sürü mum olan bir pastayı taşıyarak bize gelen arkadaşlarıma baktım. Pastayı taşıyanın Ivy olduğunu görünce şaşkınlıkla ayağa kalktım. Sanırım gözlerim dolmuştu çünkü net göremiyordum. Hızlıca gözlerimi sildim. Nihayetinde Ivy pastayı bana doğru uzatarak dilek tutmam için bekledi. Aklıma yıllar önce Ashton'ı dilediğim gün geldi. O dileğim gerçeklemişti. Bir mucizenin gerçekleşmesi gibiydi. Zaman almış olması artık umurumda değildi. Yanımdaydı.

Hayatımın bu iyi insanlarla devam etmesini istiyorum.

Aklımdan geçen tek cümle bu oldu. Gözlerimi yumdum, ve mumları üfledim. Herkesten neşeyle sesler geldiğinde yavaşça gözlerimi açtım. Ivy pastayı masaya bırakıp hızlıca bana sarıldı, ben de sıkıca sarıldım ona. Özlemiştim onu.

"Doğum günün olduğunu unutman bize fazlaca yardım etti." Kulağıma doğru konuştuğunda kıkırdadım. Bugün iş yerinde o kadar yoğundum ki unutmamam imkansızdı.

"Olur öyle şeyler." Gülümseyerek geri çekildim. "Demek hediyem sensin." Diğerleri de sözlerime güldüğünde onlara baktım. Michael bana bir zarf uzattı, parlayan gözlerine ve gülümseyen yüzüne baktım.

"Bu da diğer hediyen." Kaşlarım çatıldı. Bir evrak zarfıydı, içinde ne olabileceğini düşünerek açmaya başladım. Times'ın o kendine özgü başlığını gördüğüm an yanımda duran Ashton'ın kolunu tuttum. Kağıdın geri kalanını okurken mutluluktan bayılacak gibiydim. Tam zamanlı olarak beni işe aldıklarını yazmışlardı. Pazartesi başlayabilirdim, gerekli olan evrakları da kabul mektubuyla beraber yollamışlardı. Hayatımdaki en güzel hediyelerden biriydi.

Zarfı evraklarla beraber masaya bıraktım. Herkes yüzünde bir gülümsemeyle beni izliyordu. Gözümden bir yaş damladığında kendimi tutamayarak ağlamaya başladım. Ashton'ın kolları etrafıma dolanınca yüzümü göğsüne gömdüm.

the love i've buried || irwinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin