wasted

634 63 96
                                    

5 // My heart keeps breaking

New York; 6 Ekim, 2018, 23:51

Oturduğumuz masada etrafıma bakındım. Ashton yanımda oturuyordu, diğer herkesle beraber konuşuyorduk. Daha doğrusu onlar konuşuyordu. Ben beynimde dönenler yüzünden sadece elimdeki bardağa bakıyordum.

Nihayetinde dayanamadım ve o konuşmayı yapmaya karar verdim. "Ashton, benimle gelir misin?"

"Ashton benimle gelir misin seks kasedinin-" Luke'un esprisine herkes güldüğünde ona bağırarak tepki verdim. Her ne kadar komiğime gitmiş olsa da. Sanırım fazla gergindim.

"Kapayın çenenizi ya! Anladık dizi izliyorsunuz, anladık kaliteli espri yeter ama ya..." Ashton bir elini omzuma koyup hafifçe sıktı. Derin bir nefes aldım. Beni sakinleştirmek istediğini hissetmiştim.

Biraz önünden yürümeye başladım. Onu dışarı doğru yönlendiriyordum, içerisi kalabalık ve gürültülüydü. Onunla sakince konuşmam gerekiyordu.

Sonunda arka kapıdan çıktık. Kaldırımın kenarındaki banka gözüm iliştiğinde oraya ilerledim. Gerginliğimi belli etmek istemiyordum ama... Gergindim.

Ashton da yanıma oturdu. Meraklı gözlerle beni süzüyordu. Nihayet ağzımı açıp, beynimi kemiren o soruyu sordum.

"O partide neler oldu? Dün gece söylemedin." Dudağını yaladığı sırada arkasına yaslandı. Yüzünde üzgün bir ifade oluştu. Ama dudakları hafifçe iki yana kıvrılmıştı. Şu an yüzünden bir sürü şey çıkarabilirdim; kavga etmiş olabilirdik, ona bağırmış olabilirdim, seks yapmış olabilirdik-ki bunu hatırlamazsam üzülürdüm-...

"Unbreak My Heart söylüyordun bahçede," Pekala, bu klasikti. Hep şarkı söylerdim. Şu an için bir tehlike yoktu. "Sonra... Birinden bahsettin, onu sevdiğini söyledin. Ona göt lalesi dedin." Burayı kıkırdayarak söylemişti. Ben de güldüm. Ashton'ın yanında ona göt lalesi demiştim. Hayatım artık huzura ermişti. "Öyle yani, sonra kustun ve Ivy ile eve döndünüz. Olay bu." Omuz silkerek bitirdi. Sonra bana baktı. Tatmin olmamıştım. Neden daha fazlası var gibi hissediyordum?

"Anlatmadığın bir yer var mı?" Gözlerini benden çekmeden önce burkulan bakışlarını yakalamıştım. Bir anda kalbim sızladı. Neden böyleydi? Benim yanımda nazikti, benimle ilgileniyordu, bakışları böyle burkuluyordu. Michael'la tanıştığı zamanki bakışını hatırladım. Onunla ne zamandır olduğumu sorarkenki sesini. Beni ilk gördüğünde yanıma gelişini.

Amy, kendine umut verme.

"Ben de seninle beraber biraz konuştum işte. Sana bu her kimse sana yardım edebileceğimi söyledim, üzgündün. Sen ise sorun olmadığını söyledin, seni sadece öylesine bilen biri için bu kadar çabalamanın manasız olduğunu söyledin. Ve gittin." Hala gerisi var gibiydi. Ama sormadım. Hafifçe başımı salladım.

"İçince efkarlanıyorum."

"İçince efkarlanmadığın ne var?"

Dudaklarımı büzerek düşündüm. "Şey... Süt." İkimiz de kahkaha attık. O başını geriye attığında ben durdum. Onu izledim. Göğsünün nefesiyle kasılışını, elleriyle çenesini tutuşunu inceledim. En sonunda kısık gözleriyle bana baktığında, ben hala ona bakıyordum.

"Ne var?"

"Kim olduğunu sana hiç söylemedim mi?" Birden sordum. Sorumla beraber yüzü düştü. Ve başını iki yana salladı.

"Hayır, ama çok merak etmiştim." Eliyle çenesini kaşıdı. Gözleri yüzümde geziyordu, ben ise direkt elalarına odaklanmıştım. "Söylesene, kimdi? Sonuçta liseyi geçeli kaç yıl oldu." Kıkırdadı. Ama ben gülemedim.

the love i've buried || irwinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin