revenge

570 60 98
                                    

8 // She loves him, i love her

AMY
Sidney; 13 Ekim 2018, 18:57

Batan güneşe bakarken gülümsüyordum. Hava çok güzeldi. Sahildeydik, yanımda Dylan vardı. Cisco'nun bana anlattığı planı uygulamak için ona ihtiyacım vardı. Aslında söylediklerine inanmak güçtü; Ashton'ın da beni sevdiği kısım. Ama imkansız değildi. Nedense bilinçaltımda bazı davranışlarını buna yoruyordum zaten. Bilinçli olarak ise bana imkansız geldiğinden, hiç ihtimal vermemiştim.

Şimdi ise işler tersine dönmüştü.

Cisco aynen şunu demişti; "Kimse benim arkadaşıma bulaşıp da karşılığını almadan sıvışamaz. Senin ağladığın gibi o da ağlayacak. Nihayetinde de hatasını anlayıp sana her şeyi söyleyecek ve mutlu olacaksınız." Sondaki kısım fazla şüpheliydi. Yine de yapmak istemiştim. Kalbinin kırılmasından ziyade, her şeyin bir sonuca kavuşmasını istiyordum çünkü. Eh, biraz da onun burnu sürtse fena olmazdı.

Beni düşüncelerimden ayıran omzuma dokunulan el oldu. "Şuraya oturalım mı?" Dylan hemen ilerimizdeki yüksek kayaları işaret ettiğinde başımı salladım. Tırmandık ve batan güneşi izleyecek şekilde oturduk. Şimdi anlatma vaktiydi.

"Dylan, sana bir şeyler anlatmam gerek. Sadece sabırla beni dinle. Olur mu?" Konuşmak için dudaklarını yaladı. Gözleri bana dönmüyordu, ufukta geziniyordu. Kaşlarım çatıldı.

"Amy sanırım söyleyeceğin şeyi biliyorum." Sesi her zamankinden farklı olarak ciddi ve boğuktu. Yutkundum. "Ashton, değil mi?" Kaşlarım daha da çatıldı. Nasıl bilebilirdi ki?

"Nereden biliyorsun?" Sorumla bana döndü. Gözlerinde nefret ya da başka bir şey yoktu; sadece anlayış ve biraz da sönmüş umut vardı. Yüz ifadem hemen yumuşadı.

"O kutladığımız doğum gününde. Hatırlıyorsundur. Pastanı ben getirmiştim," Gözlerini batan güneşe çevirdi. Turuncu, gözlerinden yansırken derin bir nefes aldım. "Mumlarını üflemeden önce tek bir yere baktın. Daha sonrasında ise arkadaşlarına sarılırken ağladın. Baktığın yerde oturan tek kişi Ashton'dı ve gözyaşlarının onun için düştüğü açıktı." Anı aklımda canlandığında gözlerim doldu. O dileğim asla gerçekleşmemişti. "O ana kadar biraz senden hoşlanıyordum. Bilirsin, edebiyatla uğraşıyordun, naziktin, eğlenceliydin. Benle de oldukça iyi anlaşıyordun. Ama o andan sonra bundan vazgeçtim, daha doğrusu kendimi vazgeçirmek için ikna etmeye çalıştım. Ashton ile yarışamazdım." Nihayet ciddi sesi bir kıkırdama ile kırıldığında ben de güldüm. Şakayla omzuna vurdum.

"Sen ondan daha anlayışlı ve düşüncelisin. O ise bir göt lalesi."

O da benim omzuma vurdu. "Ve sen o laleyi seviyorsun, hala." İç çektim. Dediği doğruydu.

"Evet, ama bir planımız var."

Sırıttı. "Evet." Kaşlarım çatıldı. Nasıl evet diyebilirdi ki?

"Neye evet?"

Kahkaha attı. "Plan her neyse evet diyorum. Şimdi anlat bana." Yumruğumu uzattım. Kendi yumruğunu vurduktan sonra anlatmaya başladım.

"Biliyorsun ki Ashton lise boyunca kalbimi kırdı." Mutsuz bir şekilde başını salladı. Oturduğumuz kayanın yanındaki yarığa baktığımda bir deniz kabuğu gördüm. Elime alıp incelerken konuşmaya devam ettim. "Ve bir süre önce New York'da tekrar karşılaştık. Ben ona hissettiğim duyguları öylesine bastırmıştım ki onu unutmuş bile sayılabilirdim. Ama onu gördüm, oturduğum masaya geldi ve bum, kalbim tekrar attı." Elimle patlama efekti verdiğimde kahkaha attı. Ben de gülümseyerek devam ettim. "Neyse biz bir süre beraber bir yerlere gittik, onların müziğini dinledik, vesaire derken onun arkadaşı Luke ve benim arkadaşım Michael çıkmaya başladı. Ya da tam çıkıyorlar mı bilmiyorum ama seviştikleri kesin." İkimiz de güldük. Bir süre soluklandım.

the love i've buried || irwinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin