tired

554 48 56
                                    

10 // He always finds someone else

New York; 16 Ekim 2018, 08:58

"Michael senin o entelektüel kıçını sikeyim ya!" Ani bağırışla yataktan doğrulmaya çalışırken düştüm. Sabahın köründe ne oluyordu böyle?

"Dylan sinirlisin ama söylediklerine dikkat etsen..." Luke'un sesini duyduğumda ağrıyan kıçımı yerden kaldırdım. Sanırım Luke ve Michael şu an bizdelerdi. Keşke beni güzel bir kahvaltıyla falan uyandırsalardı. Zaten geceden moralim bozuktu, bir de birbirlerine bağırmalarıyla uyanmak iyice yüzümü asmıştı.

Üstüme bir hırka aldıktan sonra salona yürümeye başladım. Bağırışları hala devam ediyordu.

"Luke dur bir saniye... Ne yani, planı açık mı etseydim? Orada gülmeyen tek sendin ve o an o şekilde toparladım, daha kaç defa özür dileyeceğim?" Michael'ın üzgün sesini Dylan'ın şimdi daha sakin olan sesi takip etti.

"Erken boşalma ne ama ya... Bulacağın yalanı sikeyim." Nihayet salona girdim. Dylan elleriyle yüzünü kapatmış, koltukta oturuyordu. Michael ve Luke ise karşısındaki kanepede gülmemeye çalışarak ona bakıyorlardı. Benim geldiğimi fark edince biraz mahcup bir şekilde gözleri bana döndü.

"Uyandırdık mı?" Michael suçunu bilir gibi sordu. Mutfağa geçerken gözlerimi devirdim.

"Yok canım, şu an birbirinizin entelektüel kıçını becerdiğiniz bir rüyada değil miyiz?" Söylediklerime hepsi kahkaha attığında ben de dolaptan süt çıkardım. "Kahvaltı yaptınız mı?"

Michael yanıma gelirken başını salladı. "Biz Luke ile gelirken açma ve kahve aldık, Dylan gece geç uyuduğunu söylediği için seni uyandırmadan yedik." Bana kağıt poşeti uzattıktan sonra karton bardaktaki kahveyi dökmek için bir kupa aldı. "Kahven soğuksa ısıtayım." Elimle tuttum. Soğumamıştı. Elindeki kupayı aldım ve kahveyi yavaşça döktüm. Zorunda olmadıkça karton bardaktan içmezdim.

"Amy dün o salak yüzünden rezil oldum ya." Ben masaya çökerken Dylan sızlandı. Bu haline kıkırdadım. Onlar kendi aralarında bir süre daha tartışmaya devam ederken ben minik kahvaltımı yaptım.

Önümüzdeki birkaç gün yapacaklarımı düşündüm. Üç gün sonra iznim bitiyordu. Ayrıca yarın da Times'a başvuru yapmaya gitmeliydim. Ve bu gece de Ashton'ları izlemeye gidecektik.

İç çektim. Aklıma gece yaptığım konuşma geldi. Yine yanında başkası vardı. Ona inanmıştım, gözlerindeki kırıklığa ve bana hissettirdiklerine inanmıştım. Eğer o başkasına gitmeseydi şu an bu kahvaltıyı onunla yapabilirdim.

Kurduğum hayallerin gözlerimi doldurduğunu hissettim, o an Luke'un tereddütlü sesini duydum. "Amy, ağlayacakmışsın gibi duruyorsun." Ve ben yine kendime lanet ederek ağlamaya başladım. Michael oturduğu koltuktan yanıma geldi, bana sarıldı. Geçeceğine dair bir iki şey mırıldandı.

Geçmeyecekti.

Ama, iyi ki yanımdaydı.

Sırtımı sıvazlarken sakince konuştu. "Bugün ofiste az işim var, izin alabilirim." Geriye doğru çekildim.

"Hayır, gerek yok... Sadece," Kendimden emin olmayan bir şekilde konuşmaya başladım. Başını iki yana sallayarak devam etmeme izin vermedi.

"Tamam, bugün izinliyim. Bana sadece beş dakika ver, birazdan bize neler olduğunu anlatacaksın." Onayladığımı görmek için gözlerime baktı. Derin bir nefes aldıktan sonra başımı salladım. Elimi sıktı. Minnettarca gülümsedim.

O telefonuyla odadan çıkarken yanıma Luke ve Dylan geldi. Dylan yanıma otururken Luke karşıma oturmayı seçti.

Bir süre Michael'ı bekledik. Dylan'ın bir eli sırtımdaydı, küçük bir tebessümle arada bana bakıyordu. Çok iyi bir insan olduğunu düşündüm; Rosa şanslıydı. Benim aksime.

the love i've buried || irwinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin