3. Mucize "Domatesleri Kıskandırma Sanatı"

1K 82 50
                                    

Yoyomla Eyfel'e atlayıp Kara Kedi'nin yanına adeta uçtum. "Çok bekletmedim umarım." diyip sevimli bir şekilde kıkırdadım. Bir yandan da oturduğu yere yaklaşıyordum.

Sesimi duyunca heyecanla ellerini arkaya atıp bütün yükünü kollarına yüklerken bana baktı. "İsterseniz sonsuza kadar bekletebilirsiniz Leydim, ben yine de beklerim."

Utanıp garip hareketler sergilememek için büyük bir çaba harcarken başına dikilip ellerimi belime koydum. "Bu 'Çok beklettin.' demenin romantik hali mi yoksa?"

Gülerek ayaklarımız altına serilmiş olan Paris'i izlemeye geri döndü. "İşte benim Leydim." O iç geçirirken ben de yanına oturdum. Bilmem kaç metre yükseklikte ayaklarımızı aşağı sarkıtarak oturmamız ne kadar sağlıklıydı bilmiyordum ama yaptığımız en tehlikeli iş olmadığı kesindi. "Bir sorun mu var?" diyince ona döndüm.

"Hayır, neden sordun?"

"Çok endişeli göründün birden."

Acı bir tebessüm yayıldı yüzüme. "Her gün tehlikeye atıyoruz kendimizi. Ama bu kostümü çıkartınca hiçbir şeyiz."

"Halinden memnun değil misin?"

Önüme dönüp salladığım ayaklarımı izlemeye başladım. "Öyle değil, yani bilmiyorum." Omuz silktim. "Memnunum. Sadece Paris'i böyle ayaklarım altında görünce garip hissettim."

"Yoksa okulda çok ezilen bir tip misin? Bu yüzden mi böyle düşünüyorsun derdim ama senin ezileceğini hiç sanmıyorum." Dinlerken göz ucuyla ona baktım. Kafasını geriye atmış gökyüzünü seyrediyordu. Her halinden mutlu olduğu anlaşılabiliyordu.

Tekrar omuz silkip getirdiğim kurabiye kutusuna uzandım. Daha sonra Kara Kedi'ye uzattım. "Ben yaptım."

Heyecanla kutuyu açtı. "Daha önce kimse bana kurabiye yapmamıştı!" Küçük bir çocuktan farksızdı. Hemen sopasını çıkartıp fotoğrafını çekti.

"Gerçekten mi?" Kurabiyeleri izlerken kafasını sallamakla yetindi. "Şey... Annen bile mi?"

Yanlış bir şey demek istemiyordum ama anında yüzü düşünce bunun pek de doğru bir karar olmadığını fark etmiştim. "Annemi uzun zamandır görmüyorum." Ortamda kısa bir sessizlik oluşunca ilk konuşan yine O olmuştu. Huysuzlanarak kutunun köşesindeki boşluğu gösterdi. "Neden buraya da kurabiye koymadın? Oradaki boşluk biraz sinir bozucu."

Kıkırdayarak tam çaprazındaki köşeden iki kurabiye alıp birini Kara Kedi'nin ağzına verdim. Diğerini de kendim yemeye başladım. "Şimdi nasıl?"

"Harika!"

"Kwamim kurabiyeyle besleniyor. Gün içerisinde ikinci defa dönüşeceğim ve kokusuna dayanamadığı için ona verdim. Yani buraya geliş biletimdi onlar."

"O zaman bir dahakine bütün kutuyu ona ver. Benimle daha fazla vakit geçirebilirsin." diyip ağzındaki kurabiyeyle beraber göz kırptı. Gülümseyip bir kurabiye daha aldım.

"Biraz kendinden bahsetsene." diye mırıldandığımda kurabiye boğazında kalmış olmalı ki öksürük krizine girmişti. Sırtına vururken bir yandan da Eyfel'den aşağı düşmemesi için onu sıkı sıkı tutuyordum.

"Bana ilgi duyacağınız aklımın ucundan hiç geçmemişti. Biraz şaşırdım Leydim."

Kaşlarımı çatıp yüzümü çevirdim. "İlgi duymuyorum. Sadece kim olduğunu merak ediyorum. Herkes gibi."

Kahkaha attı. "Ben de seni merak ediyorum. Sen de anlatacak mısın? Kendini yani."

Ona dönüp tek kaşımı kaldırdım. "Bunu karşılıksız yapamaz mıyız?"

Mucize GibiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin