"Eve dön Marinette."
"Olmaz ama bugün yeni konuya geçeceğiz. Kaçıramam."
"Evet, kaçırabilirsin."
"Hayır, kaçıramam. Biliyorsun ki matematikte anlama kıtlığı çekiyorum."
"Ben sana anlatırım."
İnanmayan gözlerle ona baktım. "Senin matematiğin benimkinden de kötü."
"O zaman..." diyerek düşünürken sınıfa giren Adrien ve Nino'yu görünce gözleri parladı. Hemen yanlarına koşup Adrien'ın arkasına geçti ve çenesinden tutarak yüzünü bana çevirdi. "Adrien anlatabilir!"
Alya yanaklarını sıkınca balığa benzeyen Adrien'a kahkaha attım. "Bu saatten sonra Adrien'ı ciddi ciddi dinleyebileceğimi sanmıyorum."
"Senin yerinde olsam bir ay okula gelmezdim." derken sırasına oturmuştu Nino.
Nazikçe Alya'nın elinden kurtulan Adrien da sırasına oturdu. "Dinlenmen gerekirdi."
"Evet ama der-"
"Ben anlatırdım sana." diyerek sözümü kesince çatık kaşlarını süzdüm.
Kısa süreli bakışmamızın ardından gözlerimi kaçırıp kafamı eğdim. "Haklısınız..." Omuz silkerek kafamı kaldırdım ve güldüm. "Ama yapacak bir şey yok artık. Öğretmen gelir birazdan." Yapmaya çalıştığım sevimliliğe rağmen değişmeyen 3 çift ciddi bakışa gözlerimi devirip kafamı sırama koydum. "Pekala, yarın gelmem." Memnun bir ifadeyle önlerine döndüklerinde ofladım. Pek bir şeyim yoktu aslında. Tek sorun yanağımdaki çizikti.
****
Pür dikkat dinlediğim hocadan ilgimi dağıtan Alya'nın dürtmesiydi. "Fena yağmur başladı." derken burnuyla pencereyi işaret etmişti. Bakışlarım sağanak yağıştan dolayı dışarıyı bulanık gösteren pencereyi bulunca yüzümü astım. Dersin bitmesine birkaç dakika vardı ve ben şemsiye getirmemiştim. Dün Karakedi'nin dolabımda bulduğu şemsiyeyi getirmeyi de unutmuştum zaten. Gün boyu da aklıma gelmemişti.
Omuz silkip dersi dinlemeye devam ettim. Son dersin son dakikalarında başlayan yağmura içimden birkaç küfür sallamıştım. Ne olurdu sanki biraz geç yağsa?!
O kurtarıcı ses kulağımda yankılanırken anlık mutluluğum kısa sürmüştü. Zil çalmıştı ama ben hüzünle pencereye bakakalmıştım. Yağmur çok fena yağıyordu.
"Sana gelmemeni söylemiştim. Yağmurda ıslanıp daha çok hasta olacaksın!"
"Yağmur yağacağını bilmiyordum ki..." diye mırıldanırken Karakedi'nin uyarısı geldi aklıma. Evet, yağmur yağacağını biliyor olabilirdim ama hava sabah gayet güzeldi!
Hızlı hızlı "Şemsiyem olsaydı sana verebilirdim ama benim de şemsiyem yok. Birilerinden şemsiye isteyebilirsin bence. Ben kulübe geç kalıyorum. Sonra görüşürüz." derken bir yandan da aynı hızda toplanan Alya, lafını bitirir bitirmez el sallayıp koşar adım sınıftan çıktı. Ben de el salladıktan sonra sıkıntıyla oflayıp yerimden büyük bir uyuşuklukla kalktım. Ağır ağır merdivenlerden inip dışarıdaki yağmuru izleyerek kapıya ilerledim. Belki de bir süre okulda durup yağmurun dinmesini beklemeliydim.
Evet, bu mantıklıydı. Öncelikle anneme haber vermeliydim.
Elimi çantama atıp telefonumu büyük bir arayış sonucunda buldum. Ekranı açtım ve açmamla ekranda kocaman mutsuz bir batarya ifadesi belirip yok olması bir olmuştu. Şarjım ne ara bitmişti?!

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mucize Gibi
Fanfiction||Tamamlandı|| Mucize gibi miydi bu hikaye? Hiç sanmıyorum! Bu kaderdi. Mucize bir kader!