Gözlerimi araladığımda retinama hücum eden ışık gözlerimi daha tam açamadan tekrar kapatmama sebep olmuştu. Huysuz birkaç mırıltıyla elimi siper ettiğimde gözüme giren her neyse ona söverek diğer elimi siper ettim. Gözlerimi açabildiğimde az kalsın beni gözümden edecek olan nesnenin ne olduğunu merak ederek elime baktım. Elimin üstündeki bantlar ve bantların ortasından çıkan küçük kesitli hortum her şeyi açıklıyordu.
Elimi kapatıp açınca serum iğnesinin hareketini hissedip yüzümü buruşturdum. Neden hastane odasında yattığım hakkındaysa hiçbir fikrim yoktu. Hatırlamak amacıyla kendimi zorlamaya çalışsam da bunun için en gerekli olan organımın yerinde olduğundan bile emin olmadığımdan enerjimi boşa harcamama kararı aldım.
Bakışlarım tavanını incelediğim odanın duvarlarına inerken karşılaştığım meraklı 4 çift gözle yerimden sıçramıştım. Ürktüğüm için hızlanan kalbimi tutarak biraz geriye yaslandım. Derin bir nefes alıp verdim. "Beni korkuttunuz..." diye mırıldandığımda dördünün de kaşları çatılmıştı.
"Asıl sen bizi korkuttun şapşal!" diyen Alya'ydı. Elleri belinde bana en korkunç bakışını atıyordu. Şaşkın bakışlarıma daha fazla dayanamayıp boynuma atladığında ben de kollarımı ona sardım. "Çok korktum..." diye fısıldamıştı.
Aynı şekilde karşılık verdim. "Özür dilerim." Geri çekildiğinde diğer üçüne döndüm. "Özür dilerim." Üçü de tebessüm ederken Adrien'in altın sarısı saçları bayılmadan önceki anılarımı canlandırmıştı. Başımın dönmesi yetmezmiş gibi bir de merdivenden yuvarlanmıştım ki en sonunda zemine çarpmasam da korkudan olsa gerek bayılmıştım. Bayılmadan önce gördüğüm bulanık tabloda hakim olan sarı ve kırmızı renklerin ne olduğunu ise şimdi idrak edebilmiştim.
"İyisin değil mi?" diye soran Nino'ya gülümsedim.
"Evet, gayet iyiyim."
"Emin misin?"
"Evet, gayet eminim Nathanael."
Adrien "Onu kurtarmasan iyi olmayacağı kesindi." diyince kaşlarımı kaldırıp Nathanael'i süzdüm.
Kızaran yüzünü iyice Adrien'a döndürdü. "Saçmalama, onu sen kurtardın."
Onlar kendi aralarında kimin kurtardığına karar vermeye çalışırken neler olduğunu öğrenmek için Alya'ya döndüm. Bunu beklercesine hemen bana dönüp eğildi. "Kızım, seni kurtarmak için ikisi de depar atmış. Ama sonuç olarak ikisinin üstüne düşmüşsün." Kendini sıkarak kıkırdadı. "İnan bana, o görüntü inanılmazdı. Senin için endişelenince o pozu çekmeyi unuttuğuma inanamıyorum."
Alya'nın kıkırtılarını umursamayıp diğer ikisine döndüm. "Bir şeyiniz yok değil mi?" İkili aralarındaki konuşmayı kesip bana dönünce devam ettim. "Özür dilerim, dengemi kaybettim ve düştüm. Size bir şey olmadı değil mi?"
"Hayır, bir şeyimiz yok."
"Benim biraz popom acıyor ama sorun değil." derken eliyle poposunu ovuşturan Adrien'la kıkırdadım. Onlar da bana katılmıştı.
Kısa bir sessizlik olunca bakışlarımı ikisinin gözleri arasında dolaştırıp en içten gülümsememi sergiledim. "Teşekkür ederim."
Nathanael pembeleşen yanaklarıyla "Ee, o zaman..." derken ensesini kaşıyordu. Kapıyı gösterdi. "Ben gideyim. Sonra görüşürüz." diyip koşar adım kapıya ilerlerken Adrien da peşine takılmıştı.
"Ben de onu yolcu edeyim."
Tek kaşımı kaldırmış onları seyrediyordum. İkisi de kapıdan çıkar çıkmaz Alya ve Nino'ya döndüm. "Kafalarını çarpmış olabilirler mi? Doktora görünseler iyi olurdu aslında. Pek iyi görünmüyorlar."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mucize Gibi
Fanfic||Tamamlandı|| Mucize gibi miydi bu hikaye? Hiç sanmıyorum! Bu kaderdi. Mucize bir kader!