Hayatta bazı mihenk taşları vardır. Kimsenin bilmediği, içinde saklı olan değeri ortaya çıkarmak isteyen sebepler. Bu sırada, seni sen yapanı henüz keşfedememişken koşa koşa bilinmezliğe sarıldığın anda önünde iki yol belirir; kabullenmek veya aksini iddia etmek. Kim olduğunu keşfedememişsindir ya hani, seçersin kabullenmeyi. Kolayına da gelir bu senin, senin için yazılanı oynamak en basitiymiş gibi hissedersin. Oysa kalbinin derinlerinde bir yerde, birilerinin senin için kaleme aldığı senaryodaki yerini reddetmeyi düşlersin. 'Ben bundan çok daha fazlası değil miyim?' diye sorarsın kendine. Bunu yine sen bilirsin tabi yalnızca. Bir maske takarsın ve insanlara onların beğenecekleri kişiyi oynarsın. Yorulursun elbet, hayat yorucudur da zaten. Fakat seni sen yapan değerleri asla unutmaman, senin kıymetini bilecek mihenk taşlarını bulman, hayatta oynaman gereken en önemli role yönlendirir seni; kim olduğunu bulmana.
Taehyung için o gün, hayatını kökünden değişikliklere uğratacak, beklenen gündü. Hayatı boyunca kaçtığı, tam hazır olduğu 3 sene önce bir anda ertelenmek zorunda kalınan o büyük gün; mühür töreni günü.
Her bir tanesi sanki özenle işlenmiş kirpiklerini oynatmadan uyumaya devam etmeyi düşünüyordu ki uyumadığını bilen tek kişi olmadığını fark etmesi ve ardından duyduğu yüksek ses keyfini olduğundan daha da kaçırmaya yetmişti.
"Uyumadığın apaçık belliyken numara yapmanın gururunu incitmediğinin farkındayım fakat sen de artık o güzelim kalçanı kaldırıp hazırlanman gerektiğinin farkında olmalısın değil mi?"
"Tanrım.. gün bu sesle bu denli kötü başlamışken yataktan nasıl kalkmamı bekliyor insanlar?"
Göz kapaklarını huzursuzca aralarken Kim Taehyung, aklındaki düşünceleri bir bir raflarına kaldırmakla uğraşıyordu bir yandan da. Her zamanki huysuzluğu üzerindeydi. Acele etmeden gerinirken hâlâ söyleniyordu.
"Jeon, şu aptal hizmetçilere söyle de çarşafları her gün değiştirmeleri gerektiğini o kalın kafalarına soksunlar artık. Temiz çarşaflarda uyumak istiyorum."
"Pis bir bünyeye sahip olduğunu sonunda kabul ediyorsun yani?"
"Sanırım sen de kiminle konuştuğunu unutuyorsun?"
"Ah, unutmama izin verdiğin mi oluyor sanki?"
"Soruma soruyla karşılık vermeyi kes de çağır artık şu hizmetçileri. Hazırlanmam gerek."
Alaycı bir tavırla yaptığı reverans eşliğinde devam ettirdi prensinin sözlerini Jeon Jungkook. "Sonunda küçük zihninizin bunu kavrayabilmesine sevindim, majesteleri. Umarım başka şeyleri de kavrayabilme yetisine sahipsinizdir."
Bir hışımla yattığı yerden kalkan genç prens, hizmetkârını sıkıştırdığı duvarda koluyla boynunu kıstırmışken sinirle soluyarak konuştu.
"Sana.kiminle.konuştuğunu.." dudaklarını kulağının tam arka hizasına getirdiği sırada nefesini oraya doğru verdi ve içten içe öfkesine yenik düşmek üzere olan genç adamı serbest bırakırken gözlerini kısarak sahte bir sevecenlikle devam etti. "..her seferinde hatırlatmam mı gerek, Jeon?"
İçerisindeki her bir duyguyu her zaman olduğu gibi bastırdı Jungkook. Dışa vurmanın ne yeri, ne de zamanıydı. Her şeyin bir anlamı olduğu gibi her şeyin de doğru anı vardı. O an gelene dek, beklemek ve her şeyi bastırmak zorundaydı.
"Haklısınız, majesteleri. Hazırlandıktan sonra Ana Kraliçe Hyuna yanına gitmenizi istediğini iletmemi emretti. İzninizle."
Genç adamın takındığı ani soğuk ses tonu Taehyung'un alışık olmadığı bir şeydi. Onunla muhalefete girmeli ve her zaman yaptığı gibi küçük düşürmeye çalışmalıydı. Fakat son zamanlarda sıkça yapmaya başladığı şeyi yapıp kendini geri çekiyordu bunca yıllık hizmetkârı. Anlık bir hayal kırıklığıyla boşluğa düşse de hemen kendisini toparladı genç prens.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
retro | taekook
Fantasy"Siz birbirinizin ezelden beri kaderisiniz. Doğacak krallığın kaderi ise kanlı ayla bağlanan ruhlarınızda saklı...'" #taekook #yoonmin #namjin