Krallıktaki en sessiz gecelerden biriydi. Saray halkı, gece yarısı çanı çalındıktan hemen sonra her zaman olduğu gibi işi gücü bırakarak uykuya dalmış ve karanlık, ortalıkta tek bir canlı gözükmeyecek şekilde perde gibi örtmüştü kendini hanedanın üzerine. Ancak bu gece farklı bir şeyler vardı. Kan dondurucu bir sessizlik hâkimdi. Gece perileri dahi evleri olan karanlıktan kaçıyor, kendilerine saklanacak kuytu gölgeler arıyorlardı. Gecenin ilerleyen saatlerinde gerçekleşecek olan vahşetten olsa gerek, yıldızlar bile parlamaktan korkar bir hal almışlardı. Havada, ölümün kokusu vardı.
Suikastçi, bu gece fazlasıyla gergindi. Bu seferki görevinin tüm görevlerinden daha tehlikeli olmasıyla birlikte yapmaması gereken yanlışları düşünüp durması onun bile aklını korkutmuştu.
Sertçe yutkundu. Bunu yapamadığı takdirde klanından atılacaktı. Klanından atılması demek, hayatının ellerinden kayıp gidişini birkaç saliseye sığdırarak izlemek zorunda kalmak demekti. Derin bir nefes aldı, bunu yapabilirdi.
Tavanda hali hazırda bulunan delikten ucuna ufak bir ağırlık bağladığı ipekten ipliği sallandıracağı sırada, görev arkadaşı tarafından elindeki ip sertçe çekilip alındı. Elinde oluşan sızlamaya aldırış etmeden gözlerindeki intikam ateşiyle birlikte yanındaki gence sanki görevi onu öldürmekmiş gibi bakıyordu.
"Ne yaptığını sanıyorsun?"
"3 yıl önceki iyiliğinin karşılığını veriyorum. Kendini bunu yaptığın için ömür boyu suçlayacağını biliyorum. Sızlanmayı kes de kenara çekil, vaktimiz kısıtlı."
Bundan hoşlanmamış olsa da sözlerinde haklılık payı vardı. Bu görevin yükünü omuzlarından almış olmasının getirdiği rahatlık bir yana onun bunun vicdan azabını çekmeyeceğini bilmesi bir nebze de olsa işleri kolaylaştırmıştı. Hoş, en azından o öyle sanıyordu, bir çift göz tarafından çatı aralığından korkuyla izlenildiğini bilmeden.
-Saatler önce -
Sarayda devasa bir curcuna hâkimdi. Herkes büyük bir telaşla hazırlıkları yetiştirmek için uğraşıyordu. Bugün, fazlasıyla önemli bir gündü. Krallığın bilge adamı Kim Namjoon saraya teşrif edecek ve yeni krala kutsal mührünün kehanetini yorumlayacaktı.
Aslına bakılırsa, krallıkta büyücülük kesinlikle yasaktı. Büyücü kanıyla doğanlar hiçbir müsamaha gösterilmeden ölüme kavuşturulurdu.
Bu katı kuralın üstünde işlemediği tek kişi ise, sonsuzluğunun lanetinden kimsenin haberdar olmadığı kendini hanedana adamış bilge kâhin Kim Namjoon'du.
Kralının bu gergin gününde onu kendi normal havasının dışına çıkarak sakinleştirmeye çalışan Jungkook için ise işler hiç yolunda gitmiyordu. Kralı hiç olmadığı kadar stresli ve eli ayağına dolaşmış vaziyetteydi. Bu sebepten ötürü olsa gerek her zamanki sinir ve öfkesi büyümüş ve etrafındakilere yağdırdığı emirlerle birlikte savrulan ağır ithamlar katlanılamaz bir boyuta ulaşmıştı.
"Biraz sakin olmayı deneyecek misiniz lütfen?"
"Kaderim beceriksiz bir hokkabazın iki dudağının arasındaki lafa bağlı olduğu müddetçe benden sakin olmamı beklemen aptallık doğrusu."
Kim Namjoon ile uzaktan akraba olsalar dahi ondan oldu olası haz etmemişti Taehyung. Bu kininin bir diğer sebebi ise biricik kuzeni Kim Seokjin'i kendi elleriyle o cani herife teslim etmiş olması ve bunu sürekli göz ardı etmeye çalışıyor olduğuydu.
Aile içerisinde kendisinden ne denli nefret edildiğinin farkındaydı. Yapacağı hiçbir şeyin olmaması ise hali hazırda sıkışmakta olan kalbini daha da daraltmaktaydı. Kendisine gelmesi gerekiyordu fakat bunu yapmak sanıldığından çok daha zordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
retro | taekook
Fantasy"Siz birbirinizin ezelden beri kaderisiniz. Doğacak krallığın kaderi ise kanlı ayla bağlanan ruhlarınızda saklı...'" #taekook #yoonmin #namjin