(Delain – See Me In Shadow)
İnsan, pişmanlıkla yıkanmış bir yaratıktır. Varoluşun ta en başından beri böyle gelmiş ve böyle de gitmeye yemin etmiş, ruhunun saflığından bir haber gibi davranır. Hatırlanır mı bilinmez, takılan maskelerin önemi vurgulandığında dikkat edilmesi gereken en önemli nokta insanın iç benliği ve istekleriyken, insan tam da bu anda kaybolur. Kayışların koptuğu an, insanın içinde varlıklarını kolay kolay açık etmeden kopan fırtınalar, ansızın deryalardan taşarcasına varlık denen tekneyi okyanusun dibine batırmaya karar verir. Tam da bu anda, işte tam da bu anda teslim olur, dibine batmakta olduğu okyanusun bizzat kendisine. İnsanın pişmanlığından doğan sancılar aynı bu şekilde ele geçirir şah damarındaki sızıyı.
Tıpkı o sırada Hoseok'a olduğu gibi.
Sevmişti o. Sevdiğini aynı bir zamanlar sevdiğinin gizlediği gibi gizleyecek kadar çok sevmişti. Karşısındaki mahvolmuş gencin sitemine bir cevap veremezken gözleri saçlarına takıldı. Bir zamanlarki düşlerini anımsadı, 'Yeşil en çok onun saçlarına yakışırdı.'
"Hoseok, neler olduğunu açıklayacak mısın artık?"
Lakin bir şeyler değişmişti. Sevgisinin bile kurtaramayacağı noktada olduğunu fark edeli çok zaman geçmiş sayılmazdı. Kararsız gözlerle Taehyung'a baktı. Söylememek için hiçbir sebebi yoktu ancak yine de baktı. Durdurulmaya ihtiyacı varmış gibi, bir kaçış aradı. Yüce kralıysa elbette onun imdadına yetişecekti.
"Öncelikle, kim olduğunu bile bilmiyorum fakat sen, karşında bir kral olduğunu zannımca unutuyorsun genç adam?"
Mint saçlı olan gerilmişti. Kral bile olsa kendisiyle böyle konuşması sinirlerine dokunmuştu. Sahte bir reveransla kralının önünde eğilirken doğrulduğunda yüzünde acıyan bir gülümseme vardı.
"Bağışlayın, saygı değer kralım, ben buralara ait olmayan gezgin bir şifacıyım, sizi haftalarca odasına kapanıp ağlayan aciz kral ile karıştırma cüretinde bulundum. Siz de takdir buyurursunuz ki, ülkece derin bir yas söz konusu."
Taehyung'un biçimli kaşları hiddetle çatılırken, o sırada Jungkook garip bir şekilde keyiflenmişti. Taehyung ile uğraşmayalı epey oluyordu, neredeyse özünü kaybedecek kadar. Üstelik şimdi Yoongi'nin sözleri ile onunla herhangi bir bağı olduğunu açıklama zahmetinden de kurtulmuştu. Hyung'una iyi bir teşekkür borçlandığını aklının bir köşesine yazmayı ihmal etmedi.
Genç kral, tam şifacıya cevap vereceği zaman şifacı tekrar kırmızı saçlı olana dönerek yarım kalan sitemine devam etti.
"Hoseok, son kez soruyorum; neler olduğunu açıklayacak mısın yoksa zorla mı öğreneyim?"
Kırmızı saçlı olanın bu kez kaçacak yeri yoktu. Zaten kaçmaktan da oldukça yorulmuştu, kaderine razı geldi. Başını utançla yere eğdi. Ne olacaksa olsundu. Söyleyecekti.
"Hyung, O'nu kaçıran bendim."
Mint saçlı olan duraksadı, inanamamış gibi tekrar karşısındaki adama baktığında gayet ciddi olduğunu görmesi, kafasındaki son tahtayı da kırmasını sağlamıştı. Yüzündeki o acıyan gülümseme silinmiş, yerine tamamen duygudan yoksun bir sırıtış eklenmişti.
"Ne dedin sen?"
İşte ne olduysa o an oldu. Yoongi neredeyse insanüstü bir hızla Hoseok'u boğazlayarak sırtını ağaca yapıştırmıştı. Gözü dönmüş bir şekilde sinirle soluyordu. "Tekrar söyle, Jimin'i ben kaçırdım de. Hadi, söyle."
Nefes almak için çırpınırken bir yandan ellerini var gücüyle şifacının ellerine vuran kırmızı saçlı, bir yandan da konuşmak için nafile yere çabalıyordu. Yoongi'nin ise sahiden de gözü dönmüştü. "Söylesene piç kurusu, demin ettiğin gibi itiraf et. Söyle!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
retro | taekook
Fantasy"Siz birbirinizin ezelden beri kaderisiniz. Doğacak krallığın kaderi ise kanlı ayla bağlanan ruhlarınızda saklı...'" #taekook #yoonmin #namjin