18 Aralık 1995
Saat: 04.47"1992'yi kaybettik, 1993'ü kaybettik. Bugünde kaybedersek bir başka savaş daha olmayacak!" Bu hırıltılı, kısık ses Mac'tan başkasına ait olamazdı.
Price, yavaşça kafasını kaldırıp etrafına baktı. Önce arkasına ve sonra önüne. Kafasını kaldırıp arkasına baktığında yüzlerce askeri bot, binlerce asker gördü. Kafasını çevirip öne baktı. Ancak henüz güneş doğmamıştı. Kıyı ve düşmanlar zor seçiliyordu. Kafasını tekrar öne eğdi.
" Sizden çok şey beklendiğinin farkındayım. Kıyıya iki dakika kaldı. Korkmanızı anlayabiliyorum, unutmayın korku olmazsa cesarette olmaz."
Bottaki herkes tedirgindi. Mac askerlerini ne kadar motive etmeye çalışsa da, askerlerini rahatlatamıyordu. "Atış alanına girmek üzereyiz. Başınızı eğiinnn!" Herkes başı yere eğik, bir eliyle tüfeğini tutmuş, diğer elleriyle de kafalarını koruyorlardı.
Botlar Kızıldenizin dalgalarını yara yara ilerliyordu. Sadece dalga sesleri duyuluyor, kimse konuşmuyordu. Price tekrar kafasını kaldırdı. Bu sefer önce kıyıya baktı. Daha net görebiliyordu kıyıyı. Haliyle düşmanıda. Sonra diğer botlara baktı. Hepsi bir düzen, bir sıra içerisindeydi. Ve en ön sırada Price'nin olduğu bot vardı. Botlar yan yana dizilmişti, Price her bir botun arasında yaklaşık 6-7 metre mesafe olduğunu gözlemledi. Tekrar diğer askerlerle aynı pozisyonu aldı.
"Orada kendinizi iyi kollayın. Çünkü başkası KOLLAMAYACAK!" Ses tonu gittikçe yükseliyordu Mac'ın.
"Bir dakika, KIYIYA BİR DAKİKA."
Demir botun kenarları açılmıştı. Her asker için açılan bir bölme vardı. Askerler o bölmelerden denize atlıyordu. "Hazır olun. Kıyıya 45 saniye kaldı! İşaretimle. Hazır olun. Kemerlerinizi açın."
Bir patlama sesi duyuldu. O kadar şiddetliydi ki Price'nin yanındaki asker bilincini kaybedip botun zeminine yığıldı. Herkes kendini daha iyi korumak için iyice küçülmüştü. Ancak Price, tekrar kafasını kaldırdı. Sağındaki bot patlamış, alev almıştı. İçinde yanan cesetleri gördü, denize düşen askerlerin yardım çığlıklarını işitti. Denizin güzel mavi sularına karışmakta olan koyu kırmızı kanları izledi. Ağır makineli tüfek sesi duydu ve hemen yere çömeldi. Bu sesi nerede olsa tanırdı. Mihail kalaşnikov'un bir diğer harikası olan Pk'nin sesiydi bu. Mermilerin kafasının birkaç cm üzerinden geçtiğini hissedebiliyordu. Arkasındaki silah arkadaşı yere yığıldı. Kafasını çevirip ona baktığında kaskı parçalanmış yüzü kanlar içerisinde yerde yattığını gördü. Birkaç saniye sonra iki askerin daha pk mermisiyle vurulup öldüğünü gördü. Cansız bedenleri botun dalgaları yarıp geçtiği gibi botla beraber bir aşağı bir yukarı sallanıyordu.
"Lanet olsun bot su alıyor." dedi bir asker."Dayan asker. KIYIYA 30 SANİYE." diye bağırdı Mac.
Patlama seslerinin ardı arkası kesilmiyordu. Her atılan roketatar mermisi bir bota isabet ediyordu sanki. Bir patlama daha oldu ama bu ilkinden çok daha şiddetliydi. Bu sefer Mac bile sarsılmış, dengesini korumakta zorluk çekmişti. Bu botlar zırhlı olmasına rağmen karşı koyamıyordu gelen roketatar mermilerine.
Bir patlama daha... Ancak bu sefer ki roketatar mermisi doğrudan Mac'ın komutasındaki bota isabet etmişti. Sarsıntıdan kurtulur kurtulmaz ayağa kalktı Mac ve botunda hayatta kalan askerlerine tek tek denize atlamaları emrini veriyordu. "Atlayın! Atlayın! Atlayın! Atla! Hadi, hadii gidelim!" Herkesi teker teker alev alan bottan uzaklaştırmıştı. Sadece Price kalmıştı. Mac, Price'ye döndü. "Price, atla ya da ÖL!" diyerek denize bıraktı kendini. Korkuyordu. Ne yapacağını bilmiyordu. Gözlerini kapattı, kendini denize bıraktı. Sahile en fazla 30 metre uzaklıkta olmaları gerektiğini düşündü. Giydiği kamuflaj, zırh ve silahının ağırlığıyla iyice dibe batmıştı. Mac suyun yüzeyine çıkmayı başardığında gözleri hemen Price'yi aradı. Price yoktu. Emin olmak için tekrar baktı ve yine kimseyi göremedi. Dibe daldı ve Price'yi aramaya başladı. Yaklaşık bir dakika sonra onu buldu. Hareketsizdi. Price hareket etmiyordu. Kolları iki yana açılmış, santim santim aşağı doğru süzülüyordu. Mac yanına yaklaştı ve bir kolunu omzuna atarak denizin mavi derinliklerinden kızılımsı yüzeyine doğru çıkmaya başladılar. Price sudan çıkar çıkmaz derin bir nefes almıştı. Nabzı normal haline dönünce sahile çıktılar. Bir kayanın arkasında mermilerden korunurken Mac, şakayla karışık bir şekilde "Herkesin kendi kıçını kollayacağı konusunda anlaştığımızı sanıyordum." dedi. Bunu söylerken gülüyordu.
Price bir yandan kaskını düzeltiyor, bir yandan da olayın şokunu üstünden atmaya çalışıyordu. Bu patlamalar, havada uçuşan, tek amacı birilerine, bir yere, bazen de birbirlerine saplanmak olan mermiler ona tek birşey hatırlatıyordu. Normandiya çıkarması... Dedesi Price'ye çıkarmayı adım adım, saniye saniye anlatmıştı. Anlatırken birde savaşı canlandırması Price'nin unutmasını zorlaştırmıştı. "Price kendine gel!" dedi Mac. Bunu söylerken biraz önlerinde ölmüş olan askerin silahını almış, Price'nin göğsüne sertçe yapıştırmıştı. Price mavi gözleriyle Mac'ın gözlerine baktı, Mac'ta Price'ninkilere. Yüzlerini şeytani bir gülümseme kapladı. Aynı anda siper aldıkları yerden sıçrayıp savaş naraları atarak bütün bir şarjörü düşmanın üstüne boşalttılar. Aynı anda tekrar kayanın arkasına siper aldılar. Price "wooooow!" diye bağırdı.
"Harikaydın dostum. Eski günlerine dön."
"Bu silahı sevdim dostum."
"O bir M16 Price. Tabiki seveceksin."Burası sadece denizden gelebilecek herhangi bir saldırıyla geçilecek bir savunma hattı değildi. Bunu iki ülkede çok iyi biliyordu. Al-Asad'ın yaptırdığı savunma hatlarını geçmek gerçekten çok zordu. Henüz ülkenin başına geçeli bir hafta olmuştu. Bir haftada iyi bir savunma hattı kuracak zamanınız vardır. Ancak hava savunma sistemini bu kadar kısa bir sürede Asla kuramazsınız...
Çok geçmeden Kızıldenizin üstünde helikopterler göründü. Önce küçük noktalar halinde görünüyorlardı. Yaklaştıkça gitgide büyüyorlardı. Price, helikopterlere bakıyordu. Güneş ışınlarının Kızıldenize çarpıp yansımasından dolayı yaklaşan helikopterleri net göremiyordu. Mac "İşte şimdi bittiler" dedi. Price "neden" dercesine baktı. "20 mm'lik top, anti-tank füzeleri ve Hydra roketleri... Cobra'lar geliyor dostum!"
Bu sefer botlardan değil, düşman cephesinden patlama sesleri geliyordu. Yardım çığlıkları atanlar, kaçmaya çalışanlar, parçalanmış cesetler... Price kafasını kaldırıdı. Düşmanın bilinçsiz bir şekilde ölmemek için sağa sola kaçıştıklarını gördü. Bombardıman bitmişti. Deniz piyade birlikleri adım adım ülkeye giriyorlardı. Cobra'lar ve F-16'lar önemli limanları, askeri noktaları, devlet binalarını, Tv kurumlarını bombalamış, ortada tehdit oluşturabilecek hiçbirşey bırakmamışlardı. Sahil kontrol altına alınınca yüzlerce asker ülkenin dört bir yanına dağılacak, ülke işgal edilecekti. Ancak ABD'nin bilmediği bir şey vardı. Evet, belki ABD'ye karşı karada, havada ve denizde çok etkili bir savunma yapamazdı Al-Asad ancak elinde nükleer silahlar vardı.
Zakhaev çok geniş düşünüyordu. Bazen hedefine ulaşmak için binlerce masum insanı öldürebilecek kadar cani bir adamdı. Al-Asad'a da emirler yağdırıyor, taleplerde bulunuyordu. Adeta Al-Asad'ı kukla gibi oradan oraya oynatıyordu. ABD kendisine müdahale etmeden önce ülkesindeki Sovyetler Birliği karşıtı olan diğer grupları etkisiz hale getirip sadece dış sorunlarla ilgilenmek istiyordu.
Price ve Mac SAS birliği için çalışıyordu. Al-Asad'ın ülkeden ayrıldığı bilgisi onlara ulaşınca Suudi Arabistan'da ki görev onlar için bitmişti. Özel bir jetle ABD'deki Merkeze dönmüşlerdi. Birkaç saat sonra bütün Tv kanallarında son dakika haberi vardı.
"Suudi Arabistan'a nükleer bomba atıldı."
Kadın spiker ona söylenenleri tek tek anlatıyor, ağzından çıkan her kelime Price'nin kalbine ok gibi saplanıyordu. Orada tam 3000 tane ABD askeri vardı. 3 saat önce omuz omuza savaştığı arkadaşlarının hiçbiri şimdi yoktu. Sadece onlara üzülmüyordu Price. Kadın spiker az önce yerli halktan yaklaşık 30.000 kişinin hayatını kaybettiğini açıklamıştı.
Price'nin önce sol gözünden sonra sağ gözünden bir damla yaş aktı. O kadar sinirliydi ki gözleri büyümüş, sonuna kadar açılmıştı.
Artık Zakhaev'i öldürmek istediği kadar Al-Asad'ı da öldürmek istiyordu. Aldığı onca canın hesabını soracaktı. Hangi cehenneme kaçarsa kaçsın onu bulup öldürecekti...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Price (Düzenleniyor)
AkčníAvcıydık. Avımız ise tecrübeli bir liderdi. Yok ettiği ve edebileceği o kadar çok insan, o kadar çok acı hikaye vardı ki bunları düşündükçe onu öldürmek için daha çok iştahlanıyor ve sabırsızlanıyorduk.