2. Bölüm

332 215 149
                                    

Price, balkonda purosunu içiyordu. Önce uzun uzun bir fırt çekiyordu, birkaç saniye sonra kafasını yukarı kaldırıp yıldızlara üflüyordu. Ayaklarını balkonun demirlerine doğru uzatmış, oturduğu sandalyede rahat etmeye çalışıyordu. Evet, herkes gibi oda geceleri hayatı sorguluyordu. Öldürdüğü insanları, cephe arkadaşlarını, gözlerinin önünde yitip giden canları düşünüyordu. Hâlâ hayatta olanların şuan ne işle meşgul olduklarını merak ediyordu...

Sandalye iyice rahatsız etmeye başlamıştı. Ya da belinde duran Deagle'ydi onu rahatsız eden. O altın sarısı, parlak, göz kamaştırıcı deagle. Savaşın kazandırdığı alışkanlıklardan biride buydu aslında "her zaman tetikte olmak!". Farkında bile değildi tabancasının belinde olduğunun. Onu sadece uyurken yastığının altına koymak için çıkarıyordu belinden.

Kapı sesi geldi, ardından dikkatlice ve sessizce atılmaya çalışılan adımların sesi... Price önce purosunu aşağı atmayı düşündü ancak geç kalmıştı. Hemen tabancasını çıkardı. Kül tablasında duran puro yanıyor, dumanı havayı delercesine göğe yükseliyordu. Ses gittikçe yaklaşıyordu. Price sıkıca sarıldı silahına. Balkon kapısının yanına, duvara dayadı vücudunu. Gelen her kimse önce Price'nin sönmemiş sigarasını görecekti. Buda Price'yi tedirgin ediyordu.

"Price?" dedi eve giren adam, bunu söylerken aynı zamanda balkona adımını atmıştı. Price, adam balkona adımını attığı anda kolundan kavrayıp bir bilek hareketiyle adamı duvara yüzüstü yapıştırdı. Adam neye uğradığını şaşırmıştı. "Kimsin sen!?" diye bağırdı Price adama. Ancak cevap vermesini beklemeden silahının namlusuyla anahtara dokunup ışığı açtı.

"Lanet olsun Price benim Mac" dedi adam. "Mac?" dedi Price şaşkın bir ifadeyle ve ekledi. "Gecenin bu saatinde ne işin var burada?" bunları söylerken Mac'ı bırakmış, karşısındaki sandalyeye oturmasını işaret ediyordu. "Seni görmeye geldim dostum. Nasıl gidiyor?" dedi Mac kızarmış bileğini ovuşturarak. "Gördüğüm kadarıyla azda olsa savaş sendromunun etkisindesin." dedi Mac, Price'nin cevabını beklemeden.

Price, ABD'nin "Çöl fırtınası" operasyonuna katılmış ve iyi bir asker olduğunu kanıtlamıştı. Ancak bir yıl sonra başarısızlıkla sonuçlanan, esir düşmesine ve dedesini kaybetmesine neden olan görevden dolayı 4 yıl gibi büyük bir ara vermişti askerlik hayatına. Bu 4 yıl onun için neredeyse kabus gibi geçmişti.

Price'de savaşlardan sonra oluşan ruhsal bozukluklar olduğu çok belliydi. Travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) yaşıyordu. 4 yılın sonunda bunun etkilerinin birçoğundan kurtulmuştu. Ancak hâlâ uykusuzluk, sinirlilik gibi etkilerinden kurtulamamıştı. Price şanslıydı. Çünkü II. Dünya savaşından sonra bu hastalığa yakalanan birçok asker ülkesi tarafından korkak ilan edilip öldürülüyordu.

Aslında onu Price yapan şey sinirli, agresif tavırlarıydı zaten. Price'de bunun farkındaydı.

***

Imran Zakhaev, dağılan Sovyetler Birliğini tekrar bir araya getirip başına geçmenin planlarını yaparken uluslararası kamuoyunun tepkisini çekmekten korkuyordu.

Imran Zakhaev 1938 yılında doğmuş, henüz çocukken dünyanın kötülüklerini tanımıştı. 1958 yılında resmen Sovyetler Birliğinin başına Nikita Kruşçev'in geçmesiyle Zakhaev, Sovyetler Birliğinin diğer devletlerle olan ilişkilerini yakından takip etme fırsatı bulmuştu. Buda onu diplomatik yönden geliştirmişti. Sadece bu yönünü geliştirmekle kalmamış savaş alanlarına da girmişti. 1979'da Afganistan'ın işgalinde rol almıştı. Neredeyse çocukluğundan beri bu işlerin içinde dönüp duran Zakhaev, basit bir düşman değildi. Onun için küçük puzzle parçaları çok önemli değildi. Daha çok o parçaların birleşiminden oluşan büyük resme bakarak hareket ediyordu.

1991'de Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla aradığı fırsatı bulan Zakhaev, önce Suudi Arabistan'da darbe yapmak isteyen lider Khaled Al-Asad'a maddi yardım yapmıştı. Bu destek sayesinde darbeyi gerçekleştiren Al-Asad, eski devlet başkanını uluslararası bir Tv kanalında canlı yayında idam etmişti. Böylece Zakhaev, kendini unutturmuş ve uğraşılması gereken daha büyük bir sorun çıkarmıştı.

Ancak peşinde onu asla bırakmayacak birinin olduğunu bilmiyordu. Aslında bildiği birşey vardı. O da her an ölebileceğiydi...

Al-Asad, yaptıklarıyla kısa sürede bütün dünyanın gündemine gelmişti. Ülke yönetimini ele geçirdikten sonra yüklü miktarda para ve ağır silahlara sahip olmuştu. Bütün dünyaya tehditler savuruyordu. ABD hükümeti olaya el koymak zorunda kalmıştı. Bu durum Zakhaev'e zaman kazandıracaktı. Al-Asad'la iyi ilişkileri vardı, gerektiğinde ondan her türlü yardımı sağlayabilirdi.

Zaman daralıyordu... Al-Asad ya da Zakhaev, seçim yapmak zorundaydılar. Eğer ikisinide harekete geçmeden durduramazlarsa, dünya kanla beslenen diktatörlerin eline geçecekti...

Price (Düzenleniyor) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin