Onsuz Bir Hayat

674 14 0
                                    

Unutma, her gidiş bir ayrılık değildir. Çünkü bazen ne kadar uzağa gidersen git, yüreğin hep bıraktığın yerdedir.
William Buttler Yeats
Alan'dan çok şey öğrendim. Bugün güçlü bir kadınsam bu, onun sayesindedir. Ölmeden birkaç ay önce Anneler Günü için bana bir yazı yazmıştı. O yazı benim için gerçekten çok değerli. Hâlâ sık sık okurum. "Güçlü ol. Ayakların her zaman yere sağlam bir şekilde bassın. Hayatını doya doya yaşa. Hayatı sev ve hep mutlu ol."  yazmıştı. Alan, bir keresinde bana, "Çok üzülme," demişti. Elimden geleni yapıyorum ama Alan gibi birini kaybetmek kolay kolay unutulabilecek bir şey değil.

Sevdiğiniz birini kaybettiğinizde, hayatınız boyunca bu duyguyla mücadele etmek zorunda kalıyorsunuz. Altı yaşındaki oğlumuz Alex, babasından söz ederken sürekli ağlıyordu. Babası Alan'ı televizyonda izliyor ve onu ne kadar özlediğini söylüyordu. Dokuz yaşındaki Monica da zor günler yaşıyor. Üçümüz de terapiye gidiyoruz. Her geçen gün hayatın kötü sürprizler yapabileceğini ve Alan'ın ölümünü biraz daha kabulleniyoruz.

Çocuklarla birlikte sık sık mezarlığa, Alan'ı ziyarete gidiyoruz. Ona her seferinde çiçekler götürüyoruz. Ona neler hissettiğimizi, hayatımızda neler olup bittiğini uzun uzun anlatıyoruz. Doğruyu söylemek gerekirse, mezarlıkta kendimi ona her odada resimlerinin asıldığı, elbiselerinin hâlâ eskisi gibi dolapta yer aldığı evimizde olduğu kadar yakın hissetmiyorum. Alan da evde olmaktan çok hoşlanırdı. Her an kapı çalacak ve Alan içeri girecekmiş gibi hissediyorum. Özellikle geceleri, yatağımıza uzandığımda keşke yanımda olsa da eski günlerdeki gibi dakikalarca dertleşip bir sürü konudan konuşsak diye düşünüyorum.

Alan'la tanıştığımda yirmi yaşındaydım. Rol aldığı tiyatro oyununu izlemeye gitmiştim. İnsanlara karşı ne kadar kibar olduğunu görünce ona hayran kaldım. Şova katıldıktan iki yıl sonra, bir gece katıldığımız partiden sonra benim daireme geldi. Saatlerce sohbet edip kahve içtik. Hayatımın en güzel günlerinden biriydi. O andan itibaren birbirimizi deliler gibi sevmeye başladık.

Alan'la 1984 yılında Sevgililer Günü'nde evlendik. En iyi, en güçlü, en ilgili, en komik, en yardımsever, en şefkatli koca benim kocamdı. Her gün işten çıkıp eve gelmeden önce bizi arar ve marketten bir ihtiyacımız olup olmadığını sorardı. Biraz sonra elinde paketler görünürdü. Yemek yapmayı severdi. Mutfağa girer, çeşitli yemekler yapardı. Tavuklu ve soslu spagetti gibi İtalyan yemeklerinde oldukça iyiydi.

İyi bir eş olduğu kadar iyi bir babaydı da. Onu çocuklarla saatlerce hiç sıkılmadan oynarken seyretmekten çok zevk alırdım. Özellikle de gittiğimiz tatillerde çok sevimli bir tablo oluştururlardı. Miami'de çocuklara taşı denizin üstünde sektirmeyi öğretmişti. Çocuklar taşları sektirmeye başardıklarında ya da deniz kabuğu bulduklarında onlarla birlikte heyecanlandırdı. Denizde saatlerce Alex ve Monica'yla oynamaktan asla bıkmazdı. Her şey kusursuzdu. Alan hayatımızın ve işlerinin gidişatından oldukça memnundu. Beslenmesine çok dikkat ederdi, düzenli spor yapardı. Bu yüzden oldukça sağlıklıydı. Birlikte yaşlanmayı dört gözle bekliyorduk.

Şubat 1992'de mide ağrıları çekmeye başladı. Alan'ı doktora gitmesi için ikna etmek hep zor olmuştu. En sonunda randevu aldım ve ülseri olup olmadığı araştırıldı. Hiçbir şey bulunamadı. Bir süre verdikleri ilaçları kullandı ve bir sıkıntısı kalmadı.

Kahve Kokulu HikâyelerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin