Dostluğun Gücü

110 3 0
                                    

Değişiklik ortada olmaz. O sadece riskli kenara yaklaştığımızda ve bir küçük adımdan sonra ikincisini attığımızda meydana gelir.
Karen Sheridan

Damien, her zaman bir köpeği olsun istiyordu. Onuncu yaş gününde sabah uyandığında baş ucunda hareket eden ve havlayan bir kutu buldu.

"Yaşasın! Bu bir köpek!" diye bağırıp sevinçten zıplayarak kutuya doğru yöneldi.

Damien sabırsızlanarak kutuyu açtı. Kutuda, sürekli hoplayıp zıplayan, dili dışarıda sevimli bir yavru Golden köpek vardı. Damien'ı gören köpek, sevinçle kuyruğunu sallamaya başladı.

Damien, köpek yavrusu onun kucağına atlayıp yüzünü yalarken, kahkahalar atıyordu. Anne babasının yanına gidip, "Bu çok güzel bir köpek! Kız mı yoksa erkek mi?" diye sordu.

"O bir kız," diye cevap verdi annesi.

"Tüyleri aynı plajdaki kumlar ve çakıl taşları gibi. Ona Çakıl adını vereceğim."

Çok geçmeden Damien ve Çakıl, çok yakın iki dost oldular. Damien bisikletiyle gezintilere çıkarken Çakıl, onun yanında koşmaya bayılıyordu. Arada bir durup ıslak burnuyla etrafı kokluyor, tüylü kulaklarını sallıyor ve bisiklet ile yarışıyordu. Bu, Çakıl için dünyadaki en eğlenceli oyun olmalıydı. Damien durup bisikletinden indiği zaman, ona doğru koşuyor, neşe içinde havlıyor ve dili bir karış dışarıda onun yanına oturuyordu. Onun bu hâlleri Damien'ı her zaman güldürüyordu. Onun gibi bir dostu olduğu için gerçekten çok şanslıydı. Çakıl, Damien için bir köpekten çok daha fazla şey ifade ediyordu.

Böylece birlikte iki sene daha geçirdiler. Bir yaz deniz kenarında geçirdikleri eğlenceli bir günden sonra Damien eve geldiğinde kendisini iyi hissetmiyordu. Başı ağrıyordu ve boynu tutulmuş gibi sertleşmişti. Ertesi gün durumu daha da kötüleşmişti. Yataktan bile kalkamıyordu. Annesi doktor çağırdığında, boynu öylesine sertleşmişti ki hareket ettiremiyordu. Gerçekten ters giden bir şeyler olmalıydı.

Doktor, "Üzgünüm ama sanırım oğlunuz çocuk felcine yakalanmış," dediğinde herkes neye uğradığını şaşırmıştı.

Damien beş ay boyunca hastanede yattı ve yoğun bir tedavi süreci geçirdi. En sonunda eve döndüğünde bacaklarından birinde birtakım çubuklar bağlıydı ve koltuk değneklerinden yardım alarak yürüyebiliyordu. Onu çok özleyen Çakıl, Damien'ın dönmesiyle birlikte o kadar mutlu olmuştu ki çocuğun yanından bir an bile ayrılmıyor, ayaklarının dibinde yatıyordu.

Babası bir gün şaşkın ama bir o kadar da üzgün bir şekilde Damien'ın odasına gelip, "Çakıl, ne zaman bisikletli birisini görse bahçede havlayarak bir ileri bir geri koşuyor, sonra da yere yatıp kendi kendine sızlanıyor. Birlikte geçirdiğiniz günleri hâlâ hatırlıyor olmalı," dedi.

Damien gözleri dolarken fısıldayarak, "Bundan sonra bisiklete asla binemeyecek olmam ne kadar da kötü," dedi. Babası, oğlunun başını okşayıp alnından öptükten sonra odadan çıktı.

Ertesi sabah Damien, koltuk değnekleriyle garaja kadar gidip, kullanılmamaktan tozlanmış kırmızı bisikletine baktı. Onu gören Çakıl, kuyruğunu sallaya sallaya koşarak yanına geldi. Herhâlde yine oyun oynayacaklarını zannetmişti. Ama bu artık mümkün değildi.

Damien, "Hayır Çakıl, yapamam. Yapamam!" derken gözyaşları yanaklarından süzülüyordu. Çakıl sızlanmaya başladı. Bir türlü anlamıyordu. Hem nasıl anlasındı ki?

Çakıl, o günden sonra her gün garaj ve Damien arasında bir ileri bir geri koşup Damien'ı ikna etmeye çalışıyordu. Sanki 'yapamam' cümlesini anlamamakta ısrar ediyordu.

Nihayet Damien bir gün, daha fazla dayanamayıp, "Pekâlâ Çakıl, senin için bunu deneyeceğim. Ama bacağım gerçekten çok zayıf. Yapabileceğimi sanmıyorum," dedi ve yavaş yavaş garaja doğru ilerledi. İkisi için de büyük bir hayal kırıklığı olacağını biliyordu.

Damien zorlukla bisikletine tırmanırken Çakıl neşeyle havlıyor, mutluluktan bisikletin etrafında deli gibi zıplıyordu. Sonunda eskisi gibi oyun oynayabileceklerdi! Damien bisikleti sürmeyi denedi ama ne olduğunu anlamadan kendini yerde yatarken buldu. Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Olmuyordu işte! Olmayacaktı... Çakıl onun yattığı yere telaşla koştu ve yüzünü, gözyaşlarını yalamaya başladı. Çok geçmeden Damien'ın hıçkırıkları kahkahalara dönüşmüştü çünkü Çakıl'ın dili onu gıdıklıyordu.

"Peki, seni inatçı şey, yeniden deneyeceğim." İkinci kez denediğinde, sonuç değişmemişti. Ancak ilk seferki kadar sert bir şekilde düşmemişti. Bu iyi bir şeydi. Sonra bir kez daha düştü. Bir kez daha... Ama artık ağlamıyordu. Her düştüğünde kahkahalar atarak gülüyordu.

"Ah, Çakıl, bunlar hep senin yüzünden. Görüyor musun ne hâllere düştüm?"

Sonra birden bir şey oldu. Damien düşmemişti. Evet, bisikleti sürebiliyordu!

Çakıl, yere oturdu ve dili dışarda onu izledi. Eğer köpekler konuşabiliyor olsaydı, o an muhtemelen, "Gördün mü? Başaracağını biliyordum," derdi.

Tabii ki her şey hemen olmadı. Zorlu ve yavaş bir süreç Damien'ı bekliyordu. Her gün, bir önceki günden biraz daha fazla ilerlemeye çalışarak yavaş yavaş bisikleti sürüyordu. Ancak dört ay sonra, bisikletini eskisi kadar zorlanmadan sürebilmeye başlamıştı. Ayrıca bacağındaki çubuklar da çıkartılmıştı ve artık yalnızca değnekten yardım alması gerekiyordu.

Çakıl, büyük ihtimalle Damien'ın bugün tamamen sağlıklı bir yetişkin olmasındaki en büyük rolün kendisinde olduğunun farkında değildi. Farkında olmadan birinin hayatını kurtarmıştı. Sonuçta o bir köpekti ve bazı şeyleri anlaması mümkün değildi.

Yoksa mümkün müydü?

Bir yaşamın ızdıraplarını hafifletebilir
Ya da bir acıyı dindirebilir
Veya bayılmış bir ardıç kuşunu
Koyabilirsem yuvasına,
Hayatım geçmemiştir boşuna...

Emily Dickinson...

VOTE YAPIN PLEASE...!!!!

Kahve Kokulu HikâyelerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin