14

156 22 10
                                    

''Buna bir son verelim.'' 

Hiçbir şey olmamış gibi eve gelip boynumu öpmeye başladığında söylediğim ilk şey bu oldu. Tuhaf, sürekli mahrum kaldığım dudaklarını kendi tenimden, kendi rızamla uzaklaştıracağımı hiç düşünmemiştim ama kafa karışıklığı beni öylesine yoruyordu ki midemi kasıp kavuran bu kötü histen kurtulmak için dünya üzerindeki tüm güzelliklerden vazgeçebilirdim. 

Dengesizdik ve bu başımı ağrıtıyordu.

''Neler oluyor?'' dedin ellerini omuzlarımdan ayırmadan. Daha sonra dudaklarıma yöneldin. ''Gel buraya.''

''Hayır, Louis. Dur.''

Birlikte paylaştığımız ilk öpücüğü anımsadım. Seni belinden tutup çevirirken hiçbir tepki vermiyor, benimle aynı arzuyu paylaşmıyor gibiydin. Oysa şimdi gözlerindeki alev almak için bekleyen kıvılcımı görebiliyordum. Tek sorun bunun olması gerektiği gibi hissettirmemesiydi. Ne görmeyi umduğumu ben de bilmiyordum ama bakışlarında içime sinmeyen bir şeyler vardı.

''Neden? Beni istemiyor musun?''

Sesinin alıngan çıkmasını bekledim, belki de gizliden gizliye bunu arzu ettim fakat tonundaki soğukluk mideme bir balyoz darbesi sertliğinde indi.

''Louis... Buna devam edemeyiz. Kendimize zarar veriyoruz.Birbirimize zarar veriyoruz.''

Her zaman bunu anlayan ilk kişinin ben olduğunu sanmıştım. Hatta bunu durdurmayı teklif edecek cesareti kendimde bulduğum için içimden gurur bile duyuyordum. Sen benim gözümde bir korkaktın, sürekli kaçan taraftın. Etrafımıza inşa ettiğimiz evin duvarlar yıkılmaya başladığında enkaz altında kalmaktan korkup benim içeride olmamı umursamadan kendini kurtaran biriydin. Elbette bu sandığım kadar doğru değildi fakat hangimiz sağlıklı düşünebiliyorduk ki, Lou? Hangimiz etrafımıza bakıp, her şeyin aslında ne kadar basit olduğunu fark ederek tüm bu saçmalıklara dur diyebilecek cesarete sahiptik? Birbirimize ait olduktan sonraki zamanlarda yanlış yaptığımız şeyleri gözden geçirdik belki ama neden düzeltmeye çalışmadık? Yıllarca seni suçladım. Kırılmaktan, kaldıramamaktan korktuğun için uzaklaştığını düşündüm. Gerçek, ikimizin de yeteri kadar çabalamamasından kaynaklanıyor olabilir miydi?

''Seni incitiyor muyum?'' diye sordun. Konuşmaya başladığından beri sesin ilk defa herhangi bir duygu barındırıyordu. Çatlak sesinle bana bu soruyu yöneltirken çocuksu bir korkuyla yüzleşmeye çalışıyormuşçasına gözlerime baktın. 

Sana olan bakışlarım yumuşadı, sen beni kollarımdan sıkı sıkı tutarken yüzüne olabilecek en acı şekilde baktım. 

''Ben... Kafamı karıştırıyorsun, Louis. Bir şeyleri yanlış yapıyoruz. Doğru olmayan bir şeyler var.''

Gözlerin doldu. Başını salladın, neyi kastettiğimi muhtemelen cevabı çok önceden keşfetmiş olduğun için sorgulamadın.

Gideceğini anladım, arkanı dönecek ve kafana esene kadar dönmeyecektin. Bense gelmediğin her dakika seni suçlayacaktım.

Benim gözümde sen böyleydin; soruları cevapsız bırakan, geride kalanın ne hissedeceğini düşünmeden arkasını dönüp giden, çözüm için uğraşmayan...

Beni itekleyip yerlerde bağıra çağıra ağladığın, seni bırakmamam için bana yalvardığın o günden beri hakkımda ne hissettiğine dair bir şey bilmiyordum çünkü artık kapalı bir kutu halini almıştın. Beni yoruyordun.

Düşündüğüm gibi oldu, arkanı döndün.

Kapının önünde hiçbir şey yapmadan öylece gidişini bekledim çünkü gerçekleşeceğini biliyordum, kendimi buna hazırlamıştım. Bundan sonraki hayatımı boka batmış bir ilişkiye girmemeye çalışarak geçirmeye kendimi hazırlamıştım.

Başımı eğip gitmeni beklerken sesini duymamla sana bakıp tekrar bana dönmüş olduğunu fark ettim. Gözlerinin kenarı taşmaya hazırlanan damlalarla doluydu. ''Biliyor musun, Harry,'' dedin güçlü durmaya çalışan tarafının sesine yansımasını engelleyemeyerek. Çenen sıkı ve omuzların dikti. ''Canın cehenneme.''

Ne hissedeceğimi bilmiyordum. Sadece kendimi gidişine o kadar hazırlamıştım ki şimdi kalıp bizi olduğundan daha güç bir duruma sokma ihtimalin o an tüm sinir hücrelerimi uyarmıştı. Beynimde kırmızı ışıkların yanıp söndüğünü hissediyordum. ''Zarar göreceksin, dikkat et!''

''Ne?''

Çenen daha da gerildi. Gözlerin muhtemelen görüşünü engelleyecek kadar dolmuştu ama gözyaşları yanaklarından aşağı süzülmemek için adeta diretiyordu.

''Duydun, canın cehenneme.''

Kanın beynime sıçradığını hissettim. Beynimin kontrol mekanizması iplerini saldığını hissediyordum.

''Seni yatağa atmayı reddettiğim için mi bu kadar sinirleniyorsun? Bunun ilk seferde bana ne yaptığını görmedin mi? Beni nasıl yıprattığını? Bu kadar mı bencil-''

Kafam tokatın etkisiyle yana savruldu. Vücudumdaki tüm kanın sol yanağıma hücum ettiğini hissedebiliyordum.

Refleks olarak elimi yanağıma koyup yüzüne baktım. 

Nihayet, iri bir damla elmacık kemiklerinin üzerinden nazikçe süzüldü.

''Aptal,'' dedin bedenin titrerken. ''Aptalsın.''

Hala şiddetli tokatın etkisiyle konuşamıyordum, sana cevap vermek istedim ama vücudum şokun etkisiyle kitlenmiş, ufak göğüs hareketleri dışında tüm hareketleri reddediyordu.

''Her boku bildiğini sanıyorsun ama hiçbir şey bildiğin yok!'' dedin sesini yükselterek.

Dilim nihayet çözüldü ve elimi yanağımdan ayırarak sana doğru bir adım attım. ''O zaman anlat! Sen hiçbir şey söylemezken nasıl bilebilirim? Konuşmuyorsun, susuyorsun ve beni siktiğimin düşünceleriyle öyle yalnız bırakıyorsun ki, kafayı yiyorum!'' Artık ben de bağırıyordum.

Kafanı yukarı aşağı hızlıca salladın. ''Konuşmamı istiyorsun, öyle mi?'' dedin kırılmak üzere olan sesinle.

''Evet, aynen öyle.''

''Tamam, iyi dinle o zaman. Bencil götün tekisin. Duydun mu? Tek yaptığın bir köşeye geçip ne kadar zarar gördüğün konusunda sızlanmak. Ve bir de bunu yüzüme vurmak! Suçlayacak birilerini aramanı anlayabiliyorum ama ne var biliyor musun, Harry? O ben değilim. Hiçbir şey için beni suçlayamazsın. Bizi bu hale getiren şey ne onu bile bilmiyorum. Sikeyim, elimizde tek bir somut neden yok. Sana ne söylememi bekliyorsun? Ben işlerin neden bu raddeye geldiğini biliyor muyum? Hayır! Hiçbir lanet fikrim yok.''

Duraksadın. Heyecanlı halinden sıyrılmış gibi görünüyordun. Bakışların birkaç saniye yerde gezindi. Kesik bir - iki nefes aldın. ''Lanet olsun,'' diye fısıldadın bu sefer kırgın ve çatlamış sesinle. ''Tek istediğim işi zora sokmadan yanında olabilmekti. Senden başkasıyla sevişmek istemiyorum. İşler boka batmadan yanında olabilmemin tek yolu da buymuş gibi görünüyordu. Birlikte birkaç saat geçiriyorduk ve sonrasında gürültü yoktu. Kaosa kapılmadan birkaç saatliğine sana dokunabilmek varken geçmişte yaşadığımız tüm o sorunları tekrar yaşamayı göze alamazdım. Lütfen bunu benim için mahvetme, Harry.''

Ve cesaretim konuşmanı duyduktan sonra kırıldı.

Düzelmeyeceğini biliyordun ama vazgeçemiyordun da.

Asla birlikte olamayacağımızı, bunun bize zarar verdiğini zaten biliyor ve elimizdekilerle yetinmeye çalışıyordun. Kırmamaya çalışıyordun. Biliyordun.

Bilmeyen kişi bendim. Tüm bu zaman boyunca en çok yıpranan ve bin bir parçaya ayrılan kişinin sen olduğunu görememiştim.



how i lost you |l.sHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin