Birkaç ay geçmişti. Birbirimizle tekrar yakın olmaya, geçmişi ardımızda bırakmaya karar vermiştik. Yüzlerimiz birbirine dönük bir şekilde yatarken ''Unutalım hepsini,'' dediğimi hatırlıyorum. ''Yeniden başlayalım. Olmaz mı? Yapabiliriz, Louis. Dayanabiliriz. Saklamamız gerekiyorsa saklarız. Daha fazla kaldıramayacağımızı hissettiğimizde bırakırız. Grubu bırakırız, şöhreti, parayı bırakırız. Ama birbirimizi bırakamayız, Louis. Olmaz.''
Elini kaldırıp yanağımı okşamanı çok istedim. Ama sen hep duygusallığını karşıya göstermeye korkan taraftın.
Söylediklerimden sonra sessiz kaldın, bir şeyler söylemeni bekledim ama tek yaptığın başını göğsüme yaslayıp uyuma numarası yapmaktı. Ertesi gün hiçbir şey olmamış gibi, geçmişte kötü şeyler yaşanmamış gibi davranmaya başlamandan en azından gece söylediklerimi dinlediğini ve uygulamaya karar verdiğini anlayabilmiştim.
Buruk da olsa mutluydum. Gençtim, dünya ayaklarımın altındaydı; seni seviyorum.
Arada sırada fırsat bulursam seni yalnız yakalamaya çalışıyor, dudaklarından birkaç öpücük çalıyordum. Sen de bazen şehvetle karşılık veriyor, bazense dudaklarımız ayrıldıktan sonra bir şey söylemeden odadan çıkıyordun.
Birkaç ay içinde bu ufak soğukluk da kayboldu ve yeniden eski halimize dönebildik. Kendimi yeni doğmuş bir bebek gibi saf hissediyordum. Önümüzde yaşanacak uzun bir ömür vardı ve ikimiz de güçlüklerin üstesinden gelip bu yolu birbirine kenetli ellerimizi ayırmadan yürümeye oldukça kararlıydık.
Sen beni seviyordun, ben seni seviyordum. Evlenmememiz için önümüzde hiçbir engel yoktu. Yeminlerimizin timsali olarak nişan yüzükleri takamayacağımızı bildiğin için bana ucunda tek bir inci takılı olan bir zincir hediye ettin. O hafif şeyi boynuma taktığında benden mutlusu yoktu.
''Belediye binasından alacağımız birkaç evrağa ihtiyacımız yok.''