Ilık bir rüzgar vardı havada. Tatlı tatlı öpüyordu yanaklarını eserken. Yanaklarının böyle gıdıklanması hoşuna gitmişti. Elini ağzına götürerek hafifçe kıkırdadı. Çok kısık hafif, tatlı bir sesti bu. Kafasını asil bir prenses gibi yukarıya kaldırdı. Gökyüzü bir şeye kızmış gibiydi. O maviliğin arasında çakmak çakmak kızıl kol geziyordu. Şimşek önüne gelen her şeyi yakacakmış gibi çakıyordu. Ama o sadece gökyüzünde birbirleriyle çarpışan kıvılcım patlamalarını izliyordu.
"Aki orda ne yapıyorsun? Aklını mı kaçırdın sen neden öylece duruyorsun yağmurun altında?"
Kolunun üstündeki henüz yeni kabuk bağlamış yarayı sökmeye çalışırken yağmurun altında peri masalından fırlamış edasıyla oturan kıza bu sözleri sarf etti yaşlı adam. Kızının bu mutlu halini anlayamamış alık alık bakmaya başlamıştı. Yine o pembe bulutlu hayallerine dalmış olmalıydı. Genç bedenini hızlıca babasına döndürdü."Baba sence bu evrende yalnız mıyız? Tanrı bu kocaman evreni sadece bizim için mi yarattı? Sence başka canlılarda var mıdır evrende?" Merakının getirdiği heyecan yüzünden kelimeleri ağzından jet hızıyla çıkıyordu. Yanakları yağmur yüzünden al al olmuştu.
Babası derince bir nefes doldurdu ciğerlerine. Sanki buna bolca ihtiyacı var gibiydi.Yağmurda durmaktan üstündeki gömlek ve yelek sırılsıklamdı. Yüzünden büyük su damlaları akıyordu."Aki bunun cevabını bilmiyorum. Hiçkimse henüz bunu bilmiyor. Fakat evrende başka canlıların olabileceğine inanmıyorum. Bence biz tanrı tarafından seçilmişiz. Hem hadi öyle olduğunu farz edelim neden bu zamana kadar dünyaya gelmediler? Neden hiçbir bulguya rastlamadık? "Burnunun üstünü kaşıyarak genç kızın yanına yürüdü ve yerdeki taşın üsüne oturdu." Dünya dışında farklı bir medeniyet olup olmadığını tam olarak bilemeyiz bence. Dediğim gibi ben böyle bir seyin olduğuna inanmıyorum fakat benim inanmadığım her şey doğru olacak değil bunu unutma. Her zaman kendi doğrunu ara. Neyse onu bu konuyu sonra konuşuruz. Şimdi söyle bakalım neden durduk yere böyle bir şey düşündün ki kızım?" Bu soru cidden alaysız bir soruydu. Ciddi olarak sormuştu bunu adam.
Genç kız için bu soruyu yanıtlamak eper zordu. Bacaklarını karnına doğru çekti. Kollarını bacaklarına dolayıp çenesini de dizinin üstüne koydu. Gözlerinin odağı bulutların siyahlığı ve şimşekler iken kırılgan bir sesle konuşmaya başladı.
"Üzgünüm baba seni üzmeyi hiç istemiyorum. Fakat merak ediyorum işte neden herkesten farklı olduğumu. Kendimce saçma bir teori ürettim bende. Belki ben dünyalı degilimdir diye. Bunu kafamda çok düşündüm ama galiba haklısın. Başka bir medeniyet olsaydı çoktan dünyayı ziyaret ederdi. Ancak hala anlayabilmiş değilim. Ben neden farklıyım? İnsanlar küçüklüğümden beri beni dışladılar ve benden korktular. Hala cadı olduğumu düşünenler var. Ben böyle olmamın nedenlerini soruyorum sana."Gözleri babasına bakmıyordu. Karşıya odaklanmıştı. Seside hafif titriyordu çünkü bu onun için hassas bir konuydu.
"Aki inat edip her seferinde farklıyım farklıyım deyip duruyorsun. Sen onlardan farklı değilsin. Hiçbir eksiğin yok onlardan. Neden bunu bu kadar umursuyorsun. Farklı bile olsan dünyada senin gibi farklı insanlar yok mu zannediyorsun. Onlarda hemen hemen aynı şeyleri yaşıyorlar." Adam kızının gözünün içine bakmaya çalışarak onun yüzüne doğru eğilmişti. Kızının henüz bilmemesi gerekiyordu neden böyle olduğunu.
Aki sitemle babasına baktı. İlk başta konuşamadı. Gözleri ağlamaklıydı. Yutkundu sonra çatlamış bir ses tonuyla konuşmaya başladı.
"Baba benim ten rengim bile mor! Diğer insanlar benim gibi bir farklılık nasıl yaşabilir? Beni hiç anlamak istemiyorsun. Durmadan beni avutmaya çalışıyorsun. Hevesimi hep kursağımda bırakıyorsun. Baba, neden?" Çaresiz bir ifade vardı yüzünde. İnsanların onu sevmemesinden,ondan korkmasından veya onunla alay etmelerinden bıkmıştı. Bir söz veya bir tepki vermesi için babasına bakmayı sürdürdü. Fakat babasının surati ifadesizdi.
"Kızım bunu seninle konuştuk. Küçükken, bir cadı seni kaçırdırdı ve kölesi yapmaya çalıştı. Seni onun elinden aldığımda ise, seni lanetledi. Bu nedenle tenin mora çalıyor. İnsanlar da bu hikayeyi bildiklerinden dolayı senden uzak duruyor. Cadının seni lanetlemediğini,ruhunu içine akıttığını düşünüyorlar. Bunları kafana taktığında çok üzülüyorum. Keşke sana göz kulak olsaydım da cadı seni kaçırmasaydı diyorum. Bak şimdi senden bana bir söz vermeni istiyorum. Birdaha geçmişini kurcalamıycaksın ve kendini, sanki diğer insanlardan bir eksiğin varmış gibi üzmüyceksin. Söz mü?"O sırada birbirlerine dönmüşler ve bağdaş kurmuş şekilde oturuyorlardı. Adam zorlu tecrübelerin yüzünde bıraktığı kırışıklıklar ve yorgun bakışlarla kızının her santimetre karesini izliyordu. Adam yıllar önce insanlara uydurduğu yalanı şimdi ellerinden kayıp gitmek üzere olan kızına söylemişti. Tüm umudu bu yalandaydı. Umduğu şey kızının bu yalana inanması ve nerden geldiğini, neden farklı olduğunu sorgulamayı bırakmasıydı. Cevap bekler gibi bir ifadeyle kızına baktı.
Aki hafif kısık ve birazda titrek gelen sesiyle konusmaya başladı."Tamam babacığım." Yanakları pembeleşmişti Aki'nin. Yağmurdan kaynaklı rüzgar nedeniyle mi, yoksa içinde, en derinlerinde bulunan boyun eğme içgüdüsü nedeniyle mi yanakları pembeleşmişti bilinmez. Elini kalbine koydu ve gözlerini kapattı.
"Sana söz veriyorum. Birdaha asla kendim hakkında kötü şeyler söylemiycem ve neden diye hiç sormuycam. Neden cadının beni kaçırdığını bile sormuycam." Aki'nin saçlarını savurmuştu rüzgar, onun son sözünden sonra.
Adam kızının söylediği yalana inandığını düşündü ve sevindi. Ama yanılıyordu. Aki söz verirken işaret ve orta parmağını kıvırmış ve içinden şu sözleri sarf etmişti."Üzgünüm baba ama inandırıcı bir yalan değildi söylediğin. Ne pahasına olursa olsun, hayatımın peşinden gideceğim ve sen engellemeye çalışsanda beni aslında gerçek ben kim bunu öğreneceğim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
8.DALGA
FantastikYüzbinlerce yıl önce büyük kahin bir kehanet gördü. Kehanette bir çok çeşit sarmaşığın oluşturduğu sepette bir bebek yatıyordu. Bebeğin omzunda bir doğum izi vardı. Bu doğum izi ay ve yıldızın içiçe geçmiş bir sembolü şeklindeydi. Sonra bir ses duyd...