►2

545 89 87
                                    

Vücut ısım ani bir artış gösterirken terleyen avuçlarımı, ıslak olmasını umarsamayarak kot pantolonuma silmiştim

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Vücut ısım ani bir artış gösterirken terleyen avuçlarımı, ıslak olmasını umarsamayarak kot pantolonuma silmiştim. Benden Rus ruletini denemek isteyip istemediğimi sormuştu. Bu... Delilik. Âdeta konuşmayı unutmuşum gibi geçirdiğim birkaç dakikanın ardından cevap bekleyen sarışına yutkunarak bakmıştım.

"N-ne? Ha?" Sesimdeki titreme rahatça fark edilebilir derecedeydi. Sahte birkaç öksürükle bğazımı temizlemiştim. "Hayır, o-olamaz! Yapamam, bu delilik..." Ellerim panikle havada sallanırken dudaklarını büzmüştü.

"Ölme ihtimalin altıda bir. Bu kadar korkak olma." Cebinden bir başka mermi daha çıkarmıştı. Madem bir tane daha vardı neden bu kadar inat etmişti ki az önceki mermiyi almada? Mermiyi de silaha yerleştirdiğinde topları rastgele çevirip silahı ellerime teslim etmişti. 

"Artık altıda iki." Sesindeki alaycı tonu fark ettiğimde duraksamıştım. Şaşkınlıkla havaya kalkan kaşlarımı çatıp sesimin soğuk çıkmasını umarak konuşmuştum,

"Benim ne kazancım olacak peki?" Silahı ona geri verdiğimde ucunu ağzına götürüp dudaklarını soğuk ve ıslak metalin üzerine bastırmıştı. Koyulaşan gözleri, bu hafif serin geceye ne de çok uyuyordu. Üşüyordum ve belli ki hasta olacaktım ama bunu bozmak gelmiyordu içimden. O sorunluydu; bense bu sorunluyu hoş bulan bir başka sorunlu.

"Bahse mi girmek istiyorsun?" Dudaklarıma yayılan tebessümle kendi dudaklarını yalamıştı. Saç telleri hâlâ ıslaktı ve sokağı zar zor aydınlatan sokak lambaları, ıslaklıktan dolayı parlatıyordu koyu gibi görünen sarı saçlarını. Parlayan ve tehditkâr bakan gözlerini, benim gözlerimden ayırmamıştı. "Mm, şuna ne dersin... Yatmak ister misin?"

Pat diye söylediği cümle yüzünden yüzüm yanmaya başlamıştı. Onun yüzündeki gibi imalı bakışlarına imalı bakışlarımla karşılık vermiştim. Alay edercesine gülümsüyordu; onun yaptığını yapıyor, gülümsüyordum. Konuşma gereğinde bulunmamıştım, bakışlarımdan cevabımı anlamış olacaktı.

Silahı ellerime teslim ettiğinde hayatım üzerine oynadığım geldi aklıma. Sadece konuşması ve bakışlarıyla nasıl da böyle bir duruma sokmuştu ki beni. Geri dönmek istiyordum fakat içimdeki -yıllar önce arkada bıraktığım-  kumarbaz, beni içten yiyordu ve bunu yapmama engel oluyordu. Topları bir kere daha çevirip namluya bakmadan şakağıma dayadığımda derin bir nefes almıştım.

Tanrı'm ne yapıyordum ben?!

Son kez parlayan gözlerine baktıktan sonra gözlerimi kapatmıştım. Daha sonra derin bir nefes alıp titreyen parmaklarımı silaha yerleştirmiştim; fakat yapamamıştım. Parmaklarım hareket etmeyi reddetmiş, beynim bunu reddedebilmişti.

Hayatımı böyle boktan bir şekilde sonlandıracak değildim. Derin bir nefes verip silahı sarışının ellerine teslim etmiştim.

"Üzgünüm, ben..." Cümlemin devamını getiremediğinde bana aval aval bakmaya başlamıştı. Daha sonra kurumuş olan dudaklarını yalamıştı, cebinden bir mermi daha çıkarıp silaha koymaya kalkıştığında onu durmuştum. "N-ne yapıyorsun sen?"

"Sıra bende. Sen yapamadın." Bu adam çatlaktı ve ben bunu her saniye daha net anlayabiliyordum. 3. mermiyi yerleştirmesine izin vermediğimden sinirle nefesini dışarı vermişti. "Sıkıcısın," demişti sessizce.

Namluyu alnına yerleştirdiğinde nefesimi tutmuştum. Ellerim terliyordu ve kalbim tekliyordu. Gözlerimin önünde birisinin bu lanet oyun yüzünden gitmesini istemiyordum, yeniden olmaz.

"Eğer hâlâ yaşıyor olursam..." Alaycı gülümsemesi yüzünde belirmişti. "Yatalım istiyorum." Fakat bunun için böyle tehlikeli bir bahse girmesi gereksizdi, söylemesi yeterliydi. Beynim işlevini yitirmiş gibi hissederken gözlerimi birkaç kere kırpıştırıp kendime gelmiştim. Çatık kaşlarla başımı sağa ve sola sallamış, elindeki silahı yakalamıştım. Yarı yarıya ölme şansı vardı; buna göz yumamazdım. "Biliyorsun, eğer istiyorsan... Sadece söyl-"

"Sıkıcısın," yeniden tekrarladığı cümle ile, gerçeklik yüzüme bir tokat gibi çarpmıştı. Onunla normal insanlar gibi konuşarak, ona göre sıkıcı olan diyaloglar kurarak anlaşamazdım. Silahını geri alıp bana arkasını dönmüştü ve ıslak kıyafetleriyle bulunduğum otobüs durağından uzaklaşmıştı, gözle görülemeyecek kadar.

Bense onun arkasından sadece bakakalmıştım. Bu kadar mıydı yani?  Bunların hepsi, hayatlarımızı sırf zevk için ortaya sunduğu, ve benim kalbimin uzun zamandır hiç bu kadar hızlı atmadığı, ortalama sadece yarım saat; bana tıpkı bir asırmış gibi geçen zaman dilimiydi sadece.

Belki onun için normal bir gündü; ancak benim ruhumun bedenimi terk etmesi kadar zorlu geçen bir geceydi.





Selamlar, nasıl gidiyor?

Kurgu için aklımda felaket fikirler var, umarım unutmam ;-;

Breath Of Death║KiriBakuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin