Onu ilk görüşümün üzerinden yaklaşık üç ay geçmişti. Bu süre zarfında zaman zaman aynı sokağa, aynı durağa gider, adını dahi bilmediğim adamı beklerdim. Ancak bir kere bile olsa ona rastlayamamıştım.
İçimdeki, onu yeniden görme arzusu, zamanla büyürken kendime onu bir daha göremeyeceğimi tekrarlar dururdum. Beynim kabullenmişti ancak bedenim bunu reddeder; haftada iki veya üç kere aynı yere gelip kontrol etmeme neden olurdu.
Etrafı süslemiş olan beyaz karların güzelliği kadar zorluğu da vardı elbet. İş çıkışında eve giderken yol aşırı uzuyordu ve adımlarım ağırlaşıyordu sanki. Soğuktan kızarmış olan ellerimi ceplerimden çıkarıp ağzıma götürmüştüm ve biraz olsun ısınmasını umarak nefesimi dışarı vermiştim.
O sırada görüş alanıma karların saf beyazlığını bozan bir şeyin girdiğini fark etmiştim. Karı kırmızıya boyayan büyük lekeler, tüylerimi diken diken edip içime bir korku salmıştı.
Beynim, eve gidip sıcak bir duşa girmemi sonra da kahvemi yudumlamamı söylerken adımlarım, çoktan lekelerin peşine düşmüştü bile.
Şu an kendime kızıyorum. Keşke hiç, keşke hiç gitmeseydim oraya.
Biraz ötede iki siluet görmüştüm; biri yere oturuyor, diğeri ayakta duruyordu. Bir sorun olup olmadığını, ambulansı aramamızın gerekip gerekmediğini sormak için yaklaşıyordum ki onların biraz uzağında bir başka siluet gördüm. Yerde oturan adamın koyu ceketi ıslanmış görünüyordu ayrıca oturduğu yer kıpkırmızı karla kaplıydı.
Korkmuştum; nefesimi tuttuğumu bile nefessiz kaldığımda anca fark edebilmiştim.
Ayaktaki adamın elinde bıçağa benzeyen bir şey duruyordu. Yerdeki adam öksürmeye, kan kusmaya başlamıştı, korkum büyüyordu. Elinde bıçak olan adam hızlıca bıçağı kendine sapladığında titreyen ellerim, ağzımı bulmuştu ve ben sesim dışarı çıkmasın diye ağzıma baskı uyguluyordum.
Onların uzağındaki adam, bana çevirdi keyifli bakışlarını. Aramızda bayağı mesafe olmasına rağmen onu tanımıştım. Kabarık, sarı saçlarını süslemiş olan beyaz kar taneleri ve yüzündeki sırıtması... Hiç şüphesiz üç ay önce gördüğüm silahlı adamdı bu.
Benim elim telefonuma gitmişti ve titreyen parmaklarımla zar zor ambulansı arayabilmiştim. Onlara konumumu verdikten bir süre sonra buraya gelmişler, karın içindeki iki cansız bedeni de götürmüşlerdi. Bütün gecem karakolda geçmişti. Bana ne olduğunu, tam olarak neyi gördüğümü sormuşlardı.
Onlara sadece iki adamı anlatmıştım -gördüğüm kadarıyla-. Üçüncü adam, sarışın olan, aklıma gelmemişti bile. Sanki birkaç saatlik hafızamdan silinmiş gibiydi. Karakoldan çıktığımda bozulmuş olan moralimle geç saatte evime girmiştim. O gece olanları düşünmekten uyuyamamıştım bile.
Gözümü her kapatışımda sarışın adamın gülümsemesi beliriyordu kafamın içinde. Bu güzeldi; beni de gülümsetiyordu. Ancak birkaç saniye sonra gözlerindeki parlaklık kayboluyor, yerini boşluğa bırakıyordu. Gözlerinde... Sadece siyah boşluk kalıyordu.
Onun neden böyle bir zamanda, böyle bir durumda karşımda belirdiğini merak ediyordum. Hiçbir şey bilmiyordum; bir şey hariç. Onun bu olayda bir parmağı olmalıydı.
Ertesi sabah, bütün haberlerde dünkü olay veriliyordu. Bir cinayet, aynı zamanda bir intihar. Dün gece ayakta duran, yeşil montlu adamın, yerdeki adamı öldürdüğü, daha sonra da kendisini öldürdüğü söyleniyordu. Nedeni bilinmiyordu.
Ve merakıma lanet olsun ki,
Bilme ihtiyacı duyuyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Breath Of Death║KiriBaku
FanfictionBakugou Katsuki, elini kana bulamayan bir ölüm meleğiydi. |ağustos 2018|