Arabadan inip ellerimiz kavuştuğunda gözlerine bakma isteği duydum. Tanrım o kadar derin bakıyodu ki beni karanlığına hapsedip kendi denizinde boğuyodu. Ona baktığım her seferinde kalbimdeki milyonlarca çiçek açmaya başlıyodu , kalbim kanı daha hızlı pompalayıp nabzımın hızlanmasına yanaklarımın al al olmasına sebep oluyordu. Yine aynı şey olmuştu işte. Avuçlarım terlemiş , baştan ayağa kadar kırmızı kesilmiştim. O da bunu farketmiş olucak ki yine her zamanki kendini beğenmiş gülümsemesini takınmıştı. Yine ve yeniden anlamıştım ben ondan başkasıyla olamazdım. Ona aşıktım !
Okulun zambak kokan uzun koridorlarında el ele yürürken tüm kafalar bize çevrilmişti , gözler bizim üstümüzdeydi her zamanki gibi. Geçen yıllarda olduğu gibi kendimi biraz daha dikkeştirip , popomu geriye atıp saçlarımı savurarak yürümeye başladım. Her zamanki bendim işte erkeklerin gözlerini alamadığı kız. Tolgar özgüvenli yürüyüşümü farketmişti ve beni biraz daha cesaretlendirmek için elimi daha sıkı tuttu. Ben de ondan aldığım cesaretle topuklarımı yere çivilercesine vurarak yürümeye başladım. Tolgar' ın gözlerini üzerimde hissedebiliyordum ve bu gerçekten çok hoşuma giden bişeydi.
Uzun koridor yürüyüşünün ardından nihayet sınıfımın önüne gelmiştik , sınıfımızın. 12-F olmuştuk işte. Son sınıf olmuştuk. Zaman suyla yarışır olmuştu bizim için. Oysaki daha dün gibiydi lise hayatımın başlangıç günü. O gün görmüştüm hem de Tolgar ' ı . Çok dikkat çekici bir yakışıklılığı vardı. En uzak köşeden dahi ışık saçıyordu etrafına. İnsan onu gördüğünde kendinden utanıyordu. Yakışıklılığı göz kamaştırıyor , soğukluğu kendine çekiyordu. Gülüşü... Gülüşünden bahsetmiyorum dahi. O melekleri kıskandıracak kadar yakışıklı , şeytanları kendine dost edinecek kadar asiydi.
Kantine su almak için giderken arka bahçenin sol köşesinde arkadaşlarıyla konuşurken görmüştüm onu.üç dört kişilik arkadaş grubu etrafına toplanmış konuşuyorlardı. Sonra bir an ondan başka kimsede duyamayacağınız kadar büyülü bir kahkaha yükseldi ve gözleri gözlerimi buldu. İşte o an bir daha gözlerimi ondan ayırmak istemediğimi anladım. Bakışmamız 3 saniye kadar kısa sürmüştü ama etkisi bir ömür süreceğe benziyordu.
Böylece onu görmüş ve aşkımı bulmuş oldum.
Tolgar' la sınıfa girmeden son bir kez birbirimize bakıp bu sene için şans öpücüklerimizi aldık. Bu her seneki rutinimizdi. Her sene başlarken sınıfa girmeden önce şans öpücüklerimizi alırdık. Ama bu sene çok farklıydı. Üniversiteyi kazanmamız gerekiyordu ve bu her zamankinden daha fazla şansa ihtiyacımız var demekti. O yüzden birbirimize güçlü birer şans öpücüğü vermiştik.
Sınıfa girer girmez Tolgar'ı kolundan tutup bizimkilerin yanına en arka sıraya doğru sürükledim. Akın hemen sarılmak yok mu dedi ve dudağını büzüp üzgün numarası yaptı. Onun tiyatro yeteneği çok fazlaydı ama babası şirketin başına geçmesini istediği için inşaat mühendisliği okumasını istiyordu ki Akın'ın pek sayısal yeteneği olduğu söylenemezdi. Ben de bu yüzden ona sayısal derslerinde yardım ederdim.
Onun bu hareketine karşılık kocaman sarılıp sana sarılmadan olur mu şapşal diyip güldüm. E Akın' a sarılıp Alper'le Ufuk'a sarılmamak olmazdı. İkisine de yüzeyselce sarıldıktan sonra konuşmaya başladık. Zaten yaz tatilinin Tolgar'la olmadığımız bölümünde hep onlarlaydık ve çok da birbirimizi özleyecek vakit olmamıştı. Ama her nasılsa erkekler konuşulacak bir konu buluyordu. Biz konuşurken birden Tolgar'ın bakışları kapıda sabitlendi. Tanrım , yine başlıyorduk işte.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşıkların Oyunu
RomanceO melekleri kıskandıracak kadar yakışıklı , şeytanları kendine dost edinecek kadar asiydi.