Anathema- Flying
PROLOG(12.01.2002)
Sabahın ilk saatleri, gece boyunca güneş ışığından yoksun olmanın getirdiği öfkeyi buz kesmekte buluyorken, genç kadın soğuk saten nevresimine sarılmış, kendini göreceği son rüyanın kollarına atmıştı.
Gökyüzünden düşen iri, eşi benzeri olmayan tanelerin her biri, şehrin kirini temizlemeyi amaçlıyorken, önüne çıkan herhangi bir şeye temas ettiği anda şehrin bataklığına bulaşıyor, kurtulmak için çabaladıkça dibe batıyordu.
Kadının bal köpüğü rengindeki saç telleri başını yasladığı siyah nevresim takımının üzerinde bir tezatlık yaratıyordu. Çıkık elmacık kemikleri ve düzgün burnunun üzerine bir fırçadan püskürtülmüşcesine yerleşmiş çilleri, ona çocuksu bir görüntü katıyordu. Dudakları hafif aralıklıydı ve halinden memnun bir ifade yüzünü kaplamıştı.
Penceresini açık unutmuştu, içeriye sızan rüzgarın varlığından bile haberdar değildi. Ancak uyku haliyle açılmış omuzları, bu şehrin kötü niyetli soğuğundan nasibini çoktan almıştı. Buz kesmiş beyaz teni kızarmaya başlamıştı.
Aniden, kar tanelerinden biri, kızın hemen sol yanında kalan komodinin üzerindeki beyaz saate yaklaştı ve üfledi. Zaman, akışkan yapısını kaybedip kaskatı kesildiğinde, bir anahtarın yuvasına takılıp çevrilmesi dış kapının ardına kadar açılmasıyla sonuçlandı.
Siyah takım elbisenin içindeki beden, karanlığa alışmış bakışlarını evin içine çevirerek uzun ve dar koridorda ilerlemeye başladı. Adımları diğer tüm odaları es geçerek genç kızın yanına yöneldi. Adamın attığı her adımda, zihinden geçen düşüncelerle harmanlanan öfke onu alaşağı ediyordu.
Sevdiği kadının onu aldatmış olduğu düşüncesi dahi, damarlarındaki kanın köpürüp kendini zehirlemesine sebep oluyorken bu düşüncenin gerçek olduğunu bilmesi onu daha önce kendini bulmadığı durumların içine sokuyordu.
Henüz ismini bile bilmediği, yalnızca gelen bir emir yüzünden öldürecek, sonra hiçbir şey olmamış gibi çekip gidecekti.
Ancak kadının evli olduğunu yatağın yanındaki komodindeki fotoğrafa bakınca öğrenmişti. Yatağında tıpkı bir melek gibi uyuyan kadını ürkütmemek adına yavaş adımlarla odanın içine doğru ilerlerken yalpalıyordu. Zihninde sürekli dönüp duran soru, onu büyük bir çıkmaza sürüklüyor, yapması gerekeni kendine hatırlatıp duruyordu.
"Üzgünüm." diye fısıldadı büyük eli kadının saçlarına dokunurken.
İçinde bulunduğu işlerde bunlar hep olurdu. O bir cellâttı. Sorgulamaz, verilen emirleri yerine getirirdi. Aniden gürleyen gökyüzü belki de Tanrı'nın ne denli öfkeli olduğunun kanıtıyken yatağında mışıl mışıl uyuyan kadın irkildi. Ancak cellâdı bunu umursamadı.
İkinci bir gürlemenin ardından genç kadın gözleri belli belirsiz aralanmaya başladığında, kadın aniden, üzerinde hissettiği gölgeyle irkildi ve ayaklandı. Kaşları hızla çatılırken karşında gördüğü bedeni tanımadığını fark etti. Dudaklarından büyük bir çığlık koparken "Sen kimsin, ne işin var burada?!" diye sordu hiddet içinde. Korku bedenini esir almışken, adamın bir iki adım gerilmesini izledi. "Ne işin var dedim evimde?!" diye sordu genç kadın hiddetle. Savcı olan eşi geç saatlere kadar çalışır, bazen ofisinde sabahlardı. Hemen yan odasında her gece masallar okutarak uyuttuğu kızı, aklına gelen ilk ayrıntı olmuşken, karşısındaki adama yalvarırcasına baktı. "Bak; kimsin, neden buradasın bilmiyorum ama git. Seni polise şikayet etmem, söz veriyorum. Yeter ki git evimden!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KİMSESİZLİK İZ DÜŞÜMLERİ +19
Genel Kurgu(+18 Şiddet, gerilim ve cinsellik içeren; yetişkinlere özel bir kurgudur.) Şimdi, Tamay Arıkan gecenin en ince yerine astığı halatı boynuna geçirip omuzlarında taşıdığı meleklerin insafına kalan yüz binlerce kadından yalnızca biriydi. Biliyordu, kız...