Aristo
"Yaşanacak bir yaşam var. Binilecek bisikletler var. Yürünecek yaya kaldırımları ve tadına varılacak güneş batışları var.*"demiş,yazar.
Kırmızı renkteki eski pikabımla çölde otururken, bu söz kafamda dönüp dolaşıyor. Hayatın güzel yanlarını bazen farkında olmadığımı bazen de kaçırdığımı düşünüyorum. Böyle düşünmem bile bana büyüdüğümü hissettirmeye yetiyor. Çünkü 16 yaşındaki Angel Aristo Mendoza bunları kolay kolay düşünemezdi.
••••
"Aristo, Dante geldi." Annemin sesi çabuk aşağıya in dercesine çıkıyor. Ama en çokta ağzından çıkan o isim beni hızlı hareket etmeye itiyor. Dante...
Dante Quintana benim kendime ettiğim ilk itiraf. Hüzünlü oğlanlar gezegeninde tanıştığım o çocuk.Aşağıya indiğimde Dante'yi annemle gülüşürken görmek, yüzümde bir sırıtma oluşturuyor. Herhangi bir şey söylemeden aşağıya iniyorum. Dante ayak seslerimi duyduğunda, yüzünü bana döndü ve asıl gülümsemesi o zaman gün yüzüne çıktı.
"Yürüyüşe çıkmaya ne dersin? Sen, ben ve bacaklı."
Dante ve bacaklı. Güzel bir ikiliydi.
"Olur. Anne akşam beni beklemeyin. Dante'lerde akşam yemeği yiyeceğiz."
Annem ikimizede bakıp gülümsedi.
"O zaman Dante, Mr. Quintana ve Mrs. Quintana'yı da yarım akşam bize yemeğe bekliyorum."
"Ah, elbette bu teklife asla hayır demezler." dedi Dante. Anneme karşı hep çok çok kibardı.
"Görüşürüz Mrs. Mendoza."
Annem de ona en sıcak gülümsemesiyle el salladı. Bazen benim dışımda bir erkeği oğlu gibi gördüğünde aklına Bernardo geliyor mu, diye düşünüyorum.
Islık çalıyorum. Bacaklı bahçede zıplayıp, kafasını camdan göstermeye çalışıyor. Havlayarak, koşuyor. İçeri girmeye çalıştığında Dante'yle birlikte bahçeye koşuyoruz. Annem, Bacaklı'yı ne kadar çok sevsede eve sokma konusunda hala biraz titiz davranıyor.
"Hadi Ari!"
Dante koştuğunda Bacaklı o koca cüssesiyle onun üstüne atlıyor. Çimlerde yuvarlanışlarını ve gülüşlerini seyrediyorum. İşte bahsettiğim güzel ikili...
"Sanırım Bacaklı seni benden daha çok seviyor." diyorum biraz kırılmış gibi davranıyorum.
Dante gülüyor ve bana sarılıyor.
"Aptallık etme o sana bambaşka bakıyor." diyor, şefkatle.
Ona gülümsüyorum. Kolunu omzuma atıyor. Bacaklı biz yürürken peşimizde dolanıyor ve araba gördüğünde havlamaya başlıyor.
•••
Güneş batmaya başlıyor. Tahminen saat 19:30. Dante'nin saçları rüzgarda uçuşuyor. Bana bakıp:
"Eee, babanla nasıl gidiyor ?"diye, soruyor.
"Eh işte. Yavaş yavaş kendini açmaya başladı. Şuan bu bile ona fazla. Onu anlıyorum ve ona yeterli zamanı tanıyacağım. Annem bu durumdan çok memnun. Artık evdeki kapalı kutu olan iki erkeğinde kendi kapaklarını açtıklarını düşünüyor.""Sence de öyle değil mi?"
Bir an duruyorum. Öyle mi gerçekten? Emin olamıyorum.
"Bilmem, sence?"
Yine o meşhur gülüşlerinden birini yapıyor.
"Başlarda seni çözmek zor olmuş olsa da şuan seni görüyorum. Ne demek istediğini, ne düşündüğünü. Bunda senin de payın var."
Şaşırıyorum.
"Benim payım mı?"
"Evet, sen bana kendini açtın. Hazır değilken ya da hazır olduğunda değil. Sen bana kendini, duygularının anlamlarını kavrayamadığında kendini açtın. Çünkü senin için bu duygular daha çok yeniydi. Farkına vardığında da ben çoktan yanındaydım."
Dante böyle konuştuğunda hep sadece ona bakıp, hiçbir şey söylememek geçiyor içimden. Nedeniyse söyleyecek bir şeyimin olmaması. Bunu anladığını biliyorum ve yine hiçbir şey söylemiyorum.Bana bakıp gülüyor ve kafasını iki yana sallıyor.
"Hadi artık eve gidelim. Annemler bizi bekliyor ve Bacaklı'da aç gözüküyor. Bugünlük bu kadar yeter.""Tamam." diyorum ve tekrardan Dante'nin suratına bakıyorum. Önüne dönük, yüzünün yarısından fazlası güneşin ışığının yansıttığı renklere bürünüyor. Saçları rüzgarın azalmasıyla daha az uçuşuyor. Ona baktığımı biliyor ama bu anı bozmamak için bilmiyormuş gibi davranıyor. Bu nedenle ona minnettarım.
Güneş batıyor ama Dante'nin yüzü hala aydınlık. Hiçbir kötülük barındırmayan bir aydınlık. Sadece Dante'ye özgü bir aydınlık...
Umarım beğenirsiniz.
Sevgiler.
Ilgın Dikmen*Tezer Özlü'den bir söz.