Tik tak... Tik tak...
Geç kaldın Ari, yine.
Tak... Tak...
Kapıyı çalıp içeri giriyorsun. Annemi ve babamı selamlıyorsun. Annem seni yanağından öpüyor ve sana sarılıyor. Buna hâlâ alışamadın, sevgi seni her zaman korkutuyor. Hem de böylesine saf bir sevgi.
Babama Sam demenin sana garip geldiğini suratından okuyorum ama bunu tek fark eden ben de değilim. Babam da sana bıyık altından sırıtıyor. Dıştan asi gözüken bu çocuğun ona bu şekilde hoşgörülü davranması hoşuna gidiyor.
Kafanı kaldırıp, merdiven başlığına bakmanı ve beni görmeni bekliyorum.
Sonunda düşündüğüm şeyi yapıp gözlerinle etrafta beni arıyorsun. Varlığımı sanki yeni hissetmişsin gibi merdiven başlığına bakıyorsun. Ve işte o gülümseme...
Yanına inip sana sarılıyorum. Neden geç kaldığını o an anlıyorum. Yeni yıkanmış olduğun nemli saçlarından ve sabun kokundan belli oluyor. Kafamı kaldırıp saçlarını karıştırıyorum. Kafamı iki yana sallayıp:
"Yine geç kaldınız Bay Mendoza, umarım beni bekletmeyi devamlı bir alışkanlığınız haline getirmeyi düşünmüyorsunuzdur."
"Beklemeye değer bir insan olduğumu biliyorsunuz Bay Quintana o yüzden şikayetinizi ve bu imalarınızı kabul etmiyorum." diyor ve yine o pislik sırıtışını yüzüne yerleştiriyorsun.
Karnına bir yumruk attığım da canın yanmış gibi davranıp anneme beni gösteriyorsun.
"Sanki bu aralar pek bir şiddet yanlısı değil mi?"
Annem bu hallerimizi görse de ufaktan mutfağa kaçıyor, babam ise bahçeye doğru yürürken ıslık çalıyor.
"Hadi çıkalım, istediğin kitabı bulmamız zor olacak."
Ah, doğru ya... Aristo Mendoza aklınızı böyle karıştırıyor işte. Bazen onun bir yetişkin gibi olduğunu bazense daha büyüyememiş küçük bir çocuk gibi olduğunu düşünüyorum.
İstediğim kitabın basımı sonlanmış ama eski basımlarını bulmak için her hafta Aristo ile çeşitli kitapçıları gezmemize neden olan bir kitap.
Bu hafta onu bulmamıza çok az kaldığını hissediyorum. Tabi sen bunu her hafta söylediğim için bana yine inanmayacaksın o yüzden şapkamı kafama takıp peşine takılıyorum.
•••
"Hadi söyle." diyorsun.
"Neyi?"
"Bugün kitabı bulacağımıza dair içinde bir his var." diyerek benimle dalga geçiyorsun.
"Evet, içimden bir his bugün bulacağımızı söylüyor. Evrene pis enerjini yayma Ari. Beni sabote ediyorsun."
Son söylediğimle yine gülüyorsun.
Ben de gülüyorum...
•••
Kitapçıya ilk baktığında kafanı eğiyorsun. Sanki içeride birini arar gibi duruyorsun. Yanına gelip kolumla kapıyı itiyorum. Kitapçının içi tahmin edemeyeceğim kadar kitapla dolu. Etrafımda dönüp manzaranın tadını çıkarıyorum. Bana baktığını biliyorum ama aldırmıyorum.Sonunda ikimizde tüm kitapçıyı gezmemize rağmen hiçbir rafta aradığım kitabı bulamıyoruz.
Bana gelip, " Eh,en azından yeni bir kitapçı daha keşfettik." diyorsun.
Etrafa bir daha göz gezdiriyorum. Kitapçı da çalışan beyefendi kitabın burada bulunmadığını söylemiş olsa da, içimde ki his beni bir kez daha bakmam için ikna ediyor.
"Hadi Dante, yokmuş işte baktık her yere gidelim."
"Geliyorum, bekle biraz."diyerek son kez bir bakış atıyorum kitapçıya ve hayal kırıklığıyla çıkıyorum.
"Ama..."
"Ama, ne?" diyorsun kaşlarını kaldırarak.
"Bence orada bir kez daha baksak mı?"
"Dante El Paso yüzlerce kitapçı var illaki birinde bulacağız, üzülmene gerek yok. Hadi gidelim."diyerek beni çekiştiriyorsun.
Yolda ayakkabı bağcığım açılıyor, bende onları çıkartıp elime alarak koşmaya başlıyorum. Arkamdan kahkahanı duyuyorum. Bu daha çok koşmamı ve yüzümdeki gülümsemeyi arttırmamı sağlıyor.
Birazdan yanımda sen de beliriyorsun. Boyun benden uzun olduğu için kısa sürede bana yetişiyorsun. Seni omzumla itiyorum ve birbirimize sataşmaya başlıyoruz. Kahkahalarımız sokakta yankılanıyor...
•••
"Sanırım artık eve gitmeyelim, annem benden bugün birkaç şeye yardımcı olmamı istedi. Sonra tekrar uğrarım." diyorsun.
Saate bakıyorum. Gitmen için biraz erken olduğunu düşünüyorum ama bir şey söylemiyorum.
"Tamam görüşürüz. Onlara sevgilerimi ilet mutlu yıllar." diyorum.
"Mutlu yıllar Dante."
Koşarak eve gitmeni izliyorum. Omuzların yüzme yüzünden daha da genişledi. Saçlarını benim dönüşümden beri kestirmedin, dalgalar halinde sallanırken bir sanat eseri gibi gözüküyolar. Angel Aristo Mendoza sırtı bana dönük bile olsa bir sanat eserine benziyor...
•••
Yatağımda uzanırken annem bana yemeğin hazır olduğunu haber veriyor. Tam kapıdan çıkarken penceremden içeri hızla atılan bir şeyle yerimde zıplıyorum ve dolabımın yanındaki beyzbol sopasını sıkıca elimde tutuyorum.
Koşarak pencerenin önüne geldiğimde ise seni arka bahçede bana koca bir ağız dolusu sırıtışla bana bakarak görüyorum.
"Mutlu Yıllar Dante Quintana." diye bağırarak, koşmaya başlıyorsun. Ben daha üzerimden şaşkınlığımı atlatamadan sen ortadan kayboluyorsun.
Yatağımın kenarına düşmüş olan paketi açıyorum. Ve kaç haftadır aradığımız kitabı ellerimde gördüğümde şaşkınlığım tüm yüzümü kaplıyor. Sonrada o şaşkınlık yerini sıcacık bir gülümseme kaplıyor. Gözlerim kısılana kadar gülümsüyorum. Kitabı yatağımın baş köşesine koyuyorum.Ve sana geç kalmış sözlerimi mırıldanıyorum.
"Mutlu yıllar Angel Aristo Mendoza. Mutlu yıllar dünyanın en pislik hem de en düşünceli çocuğu. Mutlu yıllar..."