Gözlerini araladığında ilk hissettiği soğuk zemindi. Uyuşan bedeni ile hissettiği bu keskin acı dudak uçuklatan türdendi. Ağlamaklı bir sesle bağırdığında çok geçmeden içeri giren yardımcısının tiz çığlığı ile başını yere yasladı Jungkook."Ya-Yardım.." Hemşirenin odaya bir kaç insan getirmesi ile genç oğlanı tekrar yatağa yatırdılar. Küçük olan çok zayıflamıştı.
Bilinci gidip gelirken doktorun gözlerini açıp ışıkla yanağına hafif hafif vurduğunu hissedebiliyordu. "Jungkook, evlat sesimi duyuyor musun? Jungkook evlat! hayır hayır hayır! Bana acil sakinleştirici iğne getirin kriz geçiriyor!"
Duyduğu en son şey buydu.
"Kriz geçiriyor"
Gözlerini araladığında hastane odasında değildi. Güzel bir bahçedeydi. Karşısında iki oğlan çocuğu dinozorlar hakkında sürükleyici bir tartışma içindeydi.
"Hayır" dedi biraz daha uzun olan "Ggukie dinozorların nesilleri tükendi!" Ortalama beş yaşında siyah saçlı çocuk kızgın bir şekilde kaşlarını çattı ve küçük dudaklarını büzdü. "Hyuuung dinozorların netli tükenmedi!"
Gülümsedi uzun olan "Netli değil, nesli o küçük bıdık." Hyungunun düzeltmesi ile utandı küçük. Kızaran yanaklarını gören büyük olan küçüğünün yanaklarına öpücükler kondurup saçlarını okşadı. "Bazı şeyleri kabul etmek lazım Ggukie, onlar gitti.."
Küçük çocuğun gözleri dolarken mırıldandı "Artık onları göremeyecek miyiz taehyung..?"
Jungkook hissettiği bu duygu ile karşısındaki bu iki çocuğu hatırladı. Bu hatırladığı en eski anılarından biriydi.
"Üzgünüm göremeyeceğiz bebeğim. Ama hala dinozor oyunları oynayabiliriz!" Küçük olan kıkırdaktan büyük olan kookiesinin kulağına bir şeyler fısıldadı. Minik kook hyung'unun yanağına küçük bir öpücük kondurarak oyun bahçesine gitti.
Bankta tek başına oturan küçük taehyung yavaşça Jungkook'a baktı ve yanına gelmesini işaret etti. Jungkook heyecanla yanına giderken, bilinci tamamen birbirine girmiş gibiydi. Tek istediği hyunguyla vakit geçirmekti.
Küçük Taehyung hayran bir şekilde Jungkook'u süzerken dudaklarından tek bir laf çıktı "Yakışıklı!" Jungkook bu dediğine kıkırdarken küçük sevgilisinin yanağını okşadı. "Seni özledim."
Küçük Taehyung kızarırken hafifçe Jungkook'un boynuna sarılıp yanaklarına öpücükler kondurdu "Ben burdayım zaten. Bir daha hiç özlemene gerek yok." Jungkook'un gözleri dolarken mırıldandı "Bir daha.. seni asla göremeyeceğimi sanmıştım. Çok korktum."
"Korkmana hiç gerek yok, baksana en sevdiğin banktayız. Sen ve ben.. bu bankın ismini hatırlıyor musun Jungkookie?" Jungkook yavaşça gözlerini kapatıp düşündü "Hatırlıyorum hyung! Taekook bantı!"
Hyungu yavaşça küçüğünün saçlarını okşadı "Küçük bebeğim bant değil, bank." Jungkook hafifçe ellerini çırptı, "Hyung'um çok akıllı"
Her şey siliniyordu, o hasta değildi. Sağlıklıydı, mutluydu ve en önemlisi Taehyungla en sevdiği bankında oturuyordu. Kelimeleri doğru söyleyemesede bu bir sorun olmamalıydı! Taehyung ona zaten yardım ediyordu değil mi?
"Jungkookie, oyun parkına gidelim olur mu? Bu kapıdan geçtikten sonra, sonsuza kadar birlikte oyun oynayabiliriz" yavaşça küçüğün kulağına fısıldadı. "Belki orda dinozorlar bile vardır hm?"
Küçük olanın kalbi deliler gibi çarpıyordu. Evet evet evet! Bu fikre bayılmıştı. Dinozorları görmek çok isterdi. Hatta onlarla ilgili çizgi filmler bile izlemişti.
"Hyung.. Ya büyük Jungkook'a ne olacak?" Küçük Taehyung kırgınca gülümseyip mırıldandı. "Bazı şeyleri kabul etmek lazım Ggukie, o gitti."
Jungkook kalbinde hissettiği bu acıyla küçük ellerini yüreğine koydu. Bir şeyler parçalanmış gibiydi. "Ama ben senin için yaşamak istemiştim.."
Taehyung sinirle genç adama baktı "Hayır! Yine gidiyorsun işte! İstemiyorum, gitme. Sonsuza kadar.. sonsuza kadar birlikte mutlu olabiliriz. Tek yapman gereken bırakmak.." Küçük Tae yavaşça Jungkook'un elindeki sıkı sıkı tuttuğu ipi gösterdi. "Bırak onu."
O zamana kadar fark etmesede, elinde sıkı sıkı tuttuğu ipe baktı genç adam. İp beyaz bir ışığa doğru gidiyordu. "Bu ip..?"
"Yaşam" dedi sıkkınlıkla Taehyung. "Bırak onu.. O ipin ucu seni acıtıyor biliyorsun. Jungkook ben seni asla acıtmam. Yalnızca.. Yalnızca seninle bahçeye gitmek istiyorum. Orda ne kadar mutlu olacağımızı.. Sen de biliyorsun Kookie."
Ne yapmalıydı? Kafası çok karışmıştı. Gitmek ve kalmak..? Artık canının acımasını istemiyordu. Hem Taehyung'ta burdaydı. İpin sonundaki Taehyung onu umursamıyor gibi davranıyordu. Neden bencil olmasaydı ki? Bir kerecik diye düşündü ipi gevşetirken. Bir kerecik bıraksam?
Taehyung ağlayarak sarıldı bir an da "Çok bencilim.." Jungkook yavaşça eğilip küçük sevgilisini belinden kendine çekti ve alnına küçük bir öpücük kondurdu. "Seni seviyorum. Taehyung hıçkırarak mırıldandı "Gitmeni istemiyorum.." Jungkook saçlarını karıştırıp gözyaşlarını sildi küçük sevgilisinin. "Ben hiç gitmedim ki, hep burdaydım." dedi kalbini göstererek.
Taehyung yavaşça ipi gösterdi. "Gitmen gerek, zamanın azalıyor." Jungkook onaylarken ayağa kalktı. "Gidiyorum" dedi yavaşça. Onca şey söylemesine inat hıçkırdı Taehyung "Gidiyorsun."
Bahçeden koşarak çıkan küçük jungkook hayretle hyung'unun yanına koştu. Dikkatle büyük olan kendini inceleyip kocaman gözlerle taehyung'un elini çekiştirdi "Hyung.. dinazorları gördüm! Hadi oytayalım!" Taehyung küçük bir gülücükle minik Jungkook'la bahçeye girerken söylendi "oynayalım o kookie, oytayalım değil." İkisi de gözden kaybolurken Jungkook yavaşça ipi takip etmeye başladı.
Güzel kirazlı bir yoldan geçip, karşına çıkan istasyonla gülümsedi. Biletini alıp yavaşça trene bindi.
Uyandığında duyduğu ilk ses Doktorunun sesiydi "Tanrı'ya şükür.. bilinci gitmişti.." Jungkook'a bakan diğer bir hemşire mırıldandı "Kalbinin durduğunu sandık."
Yine hastene odasındaydı. Yavaşça dudaklarını araladı ve fısıldadı;
✿
"Taehyung.."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝐦𝐢𝐭𝐨𝐦𝐚𝐧𝐢 : 𝐭𝐤
Fanfiction[ は あ な ] "periler ölürken özür dilermiş taehyung.." // texting - story!